27 Mart 2007 Salı

kadıköy moda hattı

selam!bi pazartesi sendromunu daha geride bırakmışlığın sevinci ve sarhoşluğu içinde yzıyorum yazılarımı.sadece 15 dakika kaldı bu işkencenin bitmesine.ruhumu geri getirme çabası içersinde kıvranıyorum sabahtan beri.kimbilir nerde kaldı.belki shillerde,belki osmanbeyde yada cevahirde,modada kadıköyde vapurda çiyada ama kesinlikle burda diil.zor uyandım sabah.bedenimle kavga içine girdim sabahın körü.bugünde galibiyeti ben aldım yarına allah kerim.güzel geçen tüm zamanlardan sonra hep aynı keleği yapan bedenim artık uslanmayı söz dinlemeyi isyan etmemeyi öğrenmeli.ama nerdeee...hala biyerlerde gezinip duruyo.belki burdan çıktıktan sonra kendisini dışarda sobeleyebilirm:)
haftasonu karşıya geçtik.hava şartları vapurla geçip hemde dışarda seyahat ederek ulaşabilmemiz için oldukça cömertti.yanyana dipdibe elele artık nasıl söylenirse ööle geçtik gittik işte.yanan sigaralarımızın dumanıda cabası.bu üçlüye hayranım zaten
aşk
vapur
sigara
listeyi uzatabilirim, yanına daha bisürü şey yakıştırabilirim çünkü.ama bukadarı kafi.lakin anlatıcaklarım var.kadıköye vardığımızda liseli gençler gibi hiçbi vasıta kullanmadan yürüyerek sohbet ederek dahası gerçekten kıkırdayarak modaya gittik.sahile.çaktırmadım ama okadar anıyla yüzyüze geldimki orda.bi başkasıyla yaptığın eylemleri tüm vurdumduymazlığınla sadece anımsayarak ve hiç olmamış gibi varsayarak bakmak enteresandı.sokaktan geçen aşina olduğun bi simaya bakmak gibiydi.ben bunu biyerden çıkarıyorum ama nerden demek gibi.kısa bi an ve yokoluş hepsi bu....moda sahili herzamanki gibi insanı kendine kendine çeken havasıyla müthişti.yanında en sevdiğin varken dahada gidilesi mekan gibi geldi bana.onunla herşeyin tadı gerçekten bambaşka.oldukça sessiz ve tenhaydı dolayısıyla istediğimiz kadar özgür olma lüksüne sahiptik.bankta oturup bisüre denizi ve gökyüzünü izledik,çingeneden kaçabilmek için bi selpakla yırttığımız için sevindik,başkalarına çiçeği kakalayışını izledik,konuştuk ,sustuk,rüzgardan dolayı yaşaran gözlerimizin yaşını sildik,salıncağa bindik,güldük,güldük çok güldük...ve sonra daha önceden belirlediğimiz gibi çiya'ya gittik.ben menüde oldukça ilgimi çeken aklımı başından alıcağını düşündüğüm çiya'nın özel kaşarlı cevizli yoğrutlu diye açılımı olan bi kebap çeşidini seçip onu aklımda büyütüp süsleyip kocaman hale getirip beklemeye başladım.sevgilimde patlıcanlı kebap söledi.siparişler bi geldi ben sükutu hüsran içindeyim çünkü okadar renksiz sade sanki ellle dürüm yapıp bölmüşler gibi son derece neşesiz renksiz bişi geldi önüme.sevgiliminkide son derece dolu ve çok renkli bişi.ahh dedim içimden şu erkekler hep ağızlarının tadını bilmek zorundalarmı.ewt zorundalar...madem ööle bende onun o nefis kebabından otlanırım dedim ve yaptımda.sevgilim özene bözene patlıcanların kabuklarını soydu dürümün içine koydu birazda kebabından acı yeşil biberindende koyup bana elleriyle yedirdi.sağolsun.sevimli bi deneydi bana elleriyle bişiler hazırlaması.lakin gittiğimiz yemeklerden birinde balık ayıklıcam diye söz verip sonradan sukoyverip ısrarlarım üzerine ayıklamaya kalkınca yiyecek balık kalmadığını gördük.lakin balığın tamamı parça pinçik biçimde tabaktaydı:)ama akıllandık tabii.bundan sonra dışarda mezgit fileto tarzında zahmetsiz balık yiyoruz.savunmasıda şööle.-cnm ben evlenince kendi evimizde ellerimle ayıklarım dışarda nasıl elliyim balığı diyo.bakalım görücez nekadar doğru bu söyledikleri:)halbuki balık elle yenir diğmiiii..neyse ondan sonra bi künefe ortaya sonra türk kahvelerimiz ki aslında hemen yukarda fazıl beyin türk kahvesi diye bi yer var.oraya gitmeyi istiyodum ama unuttum.çiyada içtik kahvemizi.sonrada çok doymuşluğun vermiş olduğu şişkinlikle bahariyede yürüyüş yapıp bişiler baktık bana.ama beğenemedim ve almadım tabiiki.sonrada beni eve bıraktı ve kendide ordan eve geçti.biraz blok okuyup biraz okey oynayıp yattım.pazar günü kötü bi hava eşliğinde uyandım.kalkıp enfes bi kahvaltı hazırladım annem ve babama.beraber uzun bi kahvaltı yaptık,sohbet ettik.sonra giyinip çıktım.sevgilim gs nin maçına gidiceği için m.köyde buluştuk ve trafik derdi olmasın diye yine oaralarda takıldık.cevahire gittik.shiller diye bi kafede kahve ve pasta yedik.ilk defa sıcak beyaz çukulata içtim ama tadı aynen hani tavukgöğsü yaparsında ateşe koyarsın vanilyalı bi tadı vardır henüz yoğunlaşmamıştır.işte öle sütlü gereksiz bişiydi.sinemaya girmek için kendimizi çok zorladık lakin cidden gidilicek film yoktu.kirli sırlar diye matt damon angeline julie nin oynadığı bir robert de niro filmiydi ama onuda kaçırmışız.ondanda vazgeçip osmanbeyde yürüdük.sonra kısa bi hüzünlü veda anından sonra o maça gitti bnde bakırköye.biraz işlerim vardı.dolandım tek başıma.yalnızlıkta güzeldi üstelik.yemek yedim sonra da eve döndüm.ve böylece bir haftasonunu daha var gücümle yemiş bulundum

Hiç yorum yok: