30 Ağustos 2007 Perşembe

içim çok fena

çok özlemiştim onu ve nerdeyse tam 1 haftadır görüşmüoduk.benim yazlığa gidişim ve onun bir günlüğüne gelmesini istemeyişim yüzünden haftasonuda görüşememiştik.normalde bugünki planlarımız arasında bi arkadaşımızın caddebostandaki doğumgünü partisi vardı ama son anda bi bahane uydurup vazgeçtik.yalandan kim ölmüş:p
çok sarıldım çook.bakırköyde buluştuk hezamanki gibi iş günlerinde kolayca buluşulabilicek tek mekan burası.havadar olsun diye madoya gittik sahildeki.içeriside fena diildi.çok kalabalık yoktu ve sakindi.yeni bi olay var madoda.gerçi belki başka mekanlardada uygulanıodur ama biz ilk defa gördük.peçeteliklerin üstüne klima kumandasına benzer yuvarlak bi alet var.üstündede 3 adet buton.birisi garsonu çağırmak için diğerini hatırlamıorum en sonuncusuda hesap lütfen demek içinmiş.ilk başta eğlence konusu olsada aramızda sonrada garson çağırmak için bağırmak yerine 2 nolu butona basıverdik ve garsunumuzda geliverdi.
bol ve yoğun çukulatalı dondurmalı browni ile karışık waffle yedik.ve yanındada sade kahve.hepsini yiyemedim waffle ın çünkü çok ağır geldi.kahvede çok acı gelince servis yapan kızı çağırdık biraz daha üstüne su koymasını istedim.sevgiliminde servisinin içinden bi çatal bi bıçak çıkması gerekirken 2 adet bıçak çıktı.onu değiştirmeye gitti kız fln derken bu bize bakan kız bi süre sonra 5-6 kişinin kolları arasında baygın vaziyette içeriye taşındı.sanırım fenalaşmıştı.üzüldüm haline hatta böyle olmasında bi parça kendimide sorumlu hissettim.kimbilir kaç tane sorunlu müşteriyle uğraştı gün boyunca.yorulmuş olabiliceğini,sinirli yada hassas bi döneminde olabiliceğini düşündüm.ve vücudunun bi anda kendini bırakıp pes ettiğini.o kız biz ordan kalkana kadar içerden çıkmadı bi dahada görmedim zaten.
saat 9 a doğru taksiye bindirdi sevgilim beni.tam ataköyün orada gözümün önünde bi şirket servisi arabası sarışın bi hanıma son hızla çarptı ve içim o anda kalktı kalktı kalktı.herkes doluştu tabii olay yerine. servisin içindekiler indiler kendi başlarının çaresine bakmaya çalıştılar evlerine dönmek adına.
ataköy hastanesi çok yakınımızda olduğu için kızı götürmeye karar verdiler.ama kızın çığlıkları çok fenaydı.yerde yatarken gördüm onu.annecim diye bağırıodu yüzü gözü kan içinde ve gözleri korkudan kocaman açılmış bi vaziyetteydi.ellerini, oynatamadığı ve külçe gibi kalmış bacaklarına attı ve onları düzeltmeye uğraştı.bunu yaparken kendinden geçmiş gibiydi.gözleri çok kötüydü kocamandı.kendimi okadar kötü hissettimki
onun adına çok ama çok korktum.aynı durumda olsam hayatımın ne yönde akıcağını düşündüm.kimleri arayabiliceğimi yada birini arayabilicek kadar şanslı olabilirmiydim.bütün hayatı değişicekti belkide.%90 dizden aşağısı kırıktı.kimbilir belkide omuriliğide kırılmıştı.travma geçirio olabilirdi yada beyin kanaması ciddi bi anomali yada.çünkü kafasından doğru çarptı minibüs ve savurup attı onu yere.belkide haytının geri kalanını felç geçiricekti.....
birsürü olumsuz düşünce doldu beynime.evime doğru devam ederken o yol hiç bitmicek sandım.içimde bi an önce eve ulaşma isteği ama öte yandan sanki gidemicekmişim korkusu.annem babam sevgilim...ciddi bi hayatımı sorgulama anıydı.dokunsalar ağlıcaktım o derece.aklım kızda kalmış vaziyette eve girdim ve şükrettim.
biraz iş yaptıktan sonra geç gelicek olan kuzenimi beklerken okuduğum kitaba başladım kahvemle birlikte.başladığım ilk bölümde adama araba çarpıodu ve kazayı sonrasında ayrıntılı olarak anlatıodu.bukadarını kaldıramazdım bende kapattım kitabı.
makineye atılıcak çamaşırlar ürettim kendime ve bir süre iş yaptım.sonra kuzenim geldi ve onada kızdım bukadar geç kaldığı, henüz yeni tanıştığı biriyle bu saatletre kadar nasıl kalabildiğini sordum.ya ben korkağım ya da o çok cesaretli bilmiorum ama yanlış olan bişi var ortada ki o da yeterince güven duymadığın biriyle gece yarılarına kadar birlikte olunmaması.
cahilce eski kafalıca gelebilir ama bence bu böle.çünkü istanbulun durumu malum ve çok açık.artık cidden herşeyden korkuorum... hatta bi tehlileyle karşılaştığımda yapabiliceğim şeyleri düşününce kendimden bile...
sabah olayı iş arkadaşlarıma anlattım.zeynep arayıp durumunu öğrenelim dedi dünkü kaza için.ataköy hastanesini aradık ve olayı anlattık.çok üzgümüm ama kız yoğun bakımdaymış.telefonu oraya bağlattık durumnuu öğrenmek için ama bilgi vermedi hattın ucundaki bayan.sadece yakınlarının aşağıda olduğunu onlardan bilgi alabiliceğimizi söyledi.içim daha çok buruk şimdi.ölümle boğuşuo şu anda ve bu onun kaderi.
içimden sadece ALLAHIM HAKKIMIZDA GÜZEL YAZILAR YAZ demek geçio.

25 Ağustos 2007 Cumartesi

lost episode

lostum bitti.dün akşam kalan ne varsa hepsini yedim bitirdim.şimdi kafamda bi yığın sor işaretiyle birlikte öölecene oturuorum.
acaba o son kate ve jack görüntüsü adadan kurtuldukalrınımı ima edio yoksa zaten daha önceden yaşanmış bişeymiydi.ama son bölümde bişey dikkatimi çekti sölemeden edemem.şimdi jack ile o zenci doktor hastahanede tartışıolar.doktor jack in sarhoş olduğunu belirtio .bu sırada jack de doktora dönüp yaa demek ööle git babamı çağırda hangimiz daha sarhoş gör bakalım dio.işte o anda anlıoruz ki bu olay geçmiş zamandan bize gösterilio.çünkü bilioruzki jack in babası öld ve zaten o uçağa babasının cenazesini yaşadıkları yere götürmek için binmişti.

sonra benceadadan kurtulamadılar.yani naomi benjaminin sandığı ve tahmin ettiği gibi biri, kötü biri...
valla kafada bi yığın soru var.bakalım nasıl bi bağlantı kurulucak bu olaylar arasında.

24 Ağustos 2007 Cuma

ne var yani saatin 5 olduğunun henüz farkına varmadıysam.bununla dalgınlığımın ne ilgisi olabilirki.hiç aklına gelmezmi insanların, bu saate kadar yoğun olabiliceğim ve zamanın nasıl geçtiğini anlamamış olabiliceğim.bukadar öküzmüsün be kardeşim.hem ne hakla bir müşteri olarak üstelik, bana sen sevgiline böylemi randevu veriosun diye bi soru sorabiliosun.

kimsin sen...

dahası sıfatın ne...

akşam akşam sinirlerimi bozmayamı çalışıosun.patron olmuşsun ama adam olamamışsın hala.heyhattttttttttttttt

zaten esrada kalmış olmanın ertesi günündeyim.uykusuzum,bitkinim,yoğun bi gün geçirmişim...bi de abuk subuk adamlarlamı uğraşıcam yaa....

sevgilimede bozulmuşum üstelik.

haftasonu için yazlığa gidicem ve istanbula 2 saatlik mesafede.sevgilime sende pazar günü gel günübirliğine akşamada dönersin dedim.

ne gerek varmış ben gitmesem istanbulda kalsaymışım,sabahın köründe kalkıp oralara gidilirmiymiş,geçen haftada dinlenememiş,bu hafta dinlencekmiş..

bari bunu söylemeseydin yaa.bu çok kırıcı değilmi?yani ben mi yanlış anlıorum bilen varsa düzeltsin.bu kadar kibar olan bi insan bana şunumu demek istio:

yani senin için 2 saat geliş 2 saatte dönüş yolunu çekemem.

bunumu demek istio yoksa ben mi alıngan davranıorum.kızdım çok ona.en azından başka türlü bişey söyleseydi.

madem öyle...tmmdır.sen istanbulda kal keyfine bak ve aman hiç rahatını bozma.bende orada keyfime bakıyım.hem zaten gelseydin sen denize girmiyeceğin için bende giremicektim.

ben deniz manyağıyım ya..gelmediğin için aretık sabahtan akşama denizde takılırım.......

erkekler bazen saçma davranıo hemde çok..........



22 Ağustos 2007 Çarşamba

tatil(imiz)..............................

çok sevdiğim, yakın zamanda eşim olucak insanın babası vefat etti.hemde bu haberi öyle bir günde aldıkki öyle mutluyken öyle o güne dair planlar yaparken aldıkki,şokunu atlatmak uzun zaman aldı.öyleki uzunca bi süre gerçekten neye üzüldüğümü bilemedim babasının cenazesine giderken tatilden elimi bırakıp.gidişimiydi üzen yoksa tatilimizin istediğimiz gibi devam edememesimi, babasının artık bu hayatta olmaması ve benim onunla henüz daha hiç tanışmamış olmammı, yoksa tüm bunların olduğu günün aynı zamanda onun doğum günü olmasımı?
bu dünyada yaşadığımız sürece sevdiklerimizin ölümlerine tanık olucaz ewt ama hayatta kaç kişi doğduğu günde babasının ölüm haberini alırki?
ben söyliyim çok az.ilahi adalet bu biçimde olmasını layık gördü isyan etmek yargılamak imkansız ama insan düşünmedende edemio.
sonuç itibariyle birkez daha anladıkki evrenin kendi kanunları ve her işte bir hayır vardır.kaderimizde bir haftadan daha uzun birlikte bi tatil yapmak yazılı diilmiş.çünkü öyle olaylar olduki artık buna kanaat getirdim.
tatilimin ilk haftası gayet mutlu mesut geçerken akşamüstü işyerinden zeynep aradı ağlayarak.ve 7 aydır bizimle çalışan bi arkadaşımız(allah affetsin kendisini pek sevmediğimizi düşünürdük) bindiği otobüsün altında kalarak can vermiş.kızın ailesi giresunda ve burda 2 arkadaşıyla üsküdarda kalıodu.gazetelerdede çıktı haber.kıza çarpan şöför çarptığını anlamayarak ilerlemeye devam edio ve otobüsün altında kalıo arkadaşımızda.olay yerindede can verio.duyduğumda şok oldum çok şaşırdım garip hissettim.çünkü insanın aklına hiç ölüm gelmio hele hele çok mutluyken.ve tabii hemen aklıma beni işyerinden çaığırcakları geldi.zaten yarım saat sonrada patronlarımızdan biri aradı pazartesi dönebilirmisin diye.bu olay olduğunda perşembe idi.ben bikaç yalan uydurdum ve gelemiyeceğimi belirttim.insanız tabii bi süre sonra unuto insan bazı şeyleri ve ateş sadece düştüğü yeri yakıo.ertesi gün havuzda uzanmış gazete okurken kızın kaza haberilerini gördüm.kendimi çok suçlu hissettim çünkü gerçekten kızdan pek hazzetmiodum.mecburi bi iş arkadaşlığı gibiydi işte.sonra arada sırada ona yardımcı olmayarak kötü davrandığımız zamanlarda olurdu bla bla.kendimi kötü biri gibi hissettim hele hele yan gelip yatmışken şezlonga insan daha bi suçlu hissedio kendini.
bu olaydan sadece 2 gün sonra yani cumartesi günü sevgilimle buluşup plaja doğru yürürken akşama markete uğrayalım sana ellerimle pasta yapıcam diyodum.konuşuoduk, aldığım hediyeyi nasıl bi anda vermeliyim diye kafamda planlar kuruodum ki plaja gelip bi süre oturduktan, yağlarımızı sürdükten sonra onun telefonları çalmaya başladı.ben gölgede o güneşte otururken aramızdaki 2 metrelik mesafeden sesini yeterince iyi duyamadığım için yüzünün şekillerinden bişeyler olduğunu anlayarak kalkıp yanına gittim.
babasının bi arkadaşı arıo ve babasına ulaşamadığını söylüo.sevgilim benim yanımda,annesi ananesinin yanına gitmiş ve babasının herzaman giydiği ayakkabılar kapısının önünde duruomuş 2 gündür.çilingirler, polisler, kapı kırılmaları derken babasının yatağında oturur biçimde can verdiği haberi gelio otele doğru giderken biz.
hayatta çok acı şeyler olabilir.daha kötüleri daha dayanılmazları. fakat bunların arasına katılabilicek bir durum daha var ki o da sevdiğinizin,eşinizin yanınızda gözyaşlarına boğulmasıdır.ve teselli ederken omzunuzu vermekten,onunla birlikte ağlamaktan başka hiçbirşeyin elinizden gelmemesi çok ama çok fecidir.
bi çantaya hazırladığım 3 -5 parça eşyayla yanımdan ayrıldı.gelmeyi çok istememe rağmen orada neyle karşılaşacağını bilemediği için gelmemi istemedi.otobüsün camından el sallarken yarım kalmış gibiydim.ona el sallayan parçam kalan kısmımdı ve büyük kısmımda onunla birlikte gidiodu.
sonrası her vefatta yapılan ve yaşanan ayrıntılardı.cenaze işlemleri,dualar,gelenler gidenler her taziyede tekrar yinelenen acılar,hüzünler ve alışmaya başlama evresi...
sonra aradan 5 gün gibi bi zaman geçince bizim yazlığa geri döndü geride kalan eşyalarını almaya.yazmayı unuttum sanırım ama bu da çok sancılı bişeydi benim için.
babasının öldüğü gün bikaç eşyayla gidince diğer tüm eşyaları odasında kaldı.o günün akşamı kaldığı otele gidip kalan tüm eşyalarını valizine doldurdum.bunları yapaken hep ağladım.her eşyasında gözyaşım vardır sanırım çünkü baya bi ağladım.yattığı yastıkta saç telleri vardı onları görünce dahada bi koptum.allahım dedim insanın sevdiğini kaybetmesi nasıl bi acıdır.ben sadece o benim yanımdan gitti diye bykadar ağlıorum ya tamamen gitseydi hayatımdan diye diye baya bi boşalttım gözyaşlarımı.sonra o büyük keyif aldığımız rüzgarlı balkona çıktım,özlemle seyrettim, resimlerini çektim oradan görünen herşeyin.ve otelle hesabını keserek bavulları ve buzdolabına aldığımız yiyecekleride alarak bize götürdüm.hafta içi eşyalarını almaya geldiğindede biraz annemlerle oturduktan sonra birlikte istanbula döndük.tatilimizin bir kısmıda istanbulda geçti yani.ama itiraf etmeyimki haftaiçi istanbulun tadı bir başkaymış.hep çalıştığımız için gündüzleri bu şehirde gezip tozmanın tadı bambaşkaymış.
floryada KASABA RESTAURANT var.yeşillikler içinde,çok sakin,çok doğal,tektük insanın bulunduğu hoş ve zarif bi mekan.orada yemek yiyip hemen yanındaki çimenliklerdeki banklarda oturup sohbet ettik fotoğraf çektik...ve günler böylece geçip gitti işte.
şimdi iyi,,, en azından daha iyi.ve ben anladımki onun bir tek damla gözyaşını görmeye dayanamam.allah daha büyük kederler vermesin inşallah.
bu taziyeler esnasında sevgilimin kuruldan yöneticileri geldi evlerine.ve çok gariptirki söyledikleri şey şuydu:
eğer babanın vefatı olmasaydı biz seni yeni bi soruşturma için çağırıcaktık istanbula.
bunu duyunca şaşırdım.Allah bizi koruyo fazlasıyla çünkü yukarıdada dediğim gibi bizim kaderimizde 2 hafta tatil yapmak yokmuş.kimbilir şayet yapsaydık ikimizden birinin başına bişi gelicekti belkide.ve bunun olmaması için her türlü aksilik oldu hayatımızda hemde çook büyük aksilikler...ölüm gibi mesela...

ben de o da çeşitli biçimlerde tatilimizi tamamladık 15 gün olarak.hatta o biraz daha fazla yaptı ölüm izni dolayısıyla.
işe başladığımda vefat eden arkadşımızın yerine birini bulmak sorun oldu.ilan verdik ilanlara yeterince iyi sonuçlar gelmedi.işsizim diye yakınan insanların nerede olduğunu merak ediorum doğrusu.çünkü ilanlara gelen, arayan, isteyen azimli insan çok az.anlamadım ben bu durumu.sanırım herkes yükseklerden başlamak istio bulamayıncada böle bi şirket işsiziz diye söyleniolar.külliyen yalan işsizlik yok işi beğenmeyen insanlar mevcut türkiyede.
öyle böle derken tatilden döneli 2 hafta geçmiş.vefat eden arakadaşın yerinede bi bayan arkadaş aldık işe.zeynebi de tatile yolladık.şimdi işlerle boğuşuyorum bol bol.çok fazla kendime ayırabiliceğim zamanım olmuo bu aralar.eve gidincede yemekti, temizlikti, fln dı filandı derken bi bakıosun gece oluo.
hayat bu aralar oldukça yoğun ve tüm hızıyla geçip gidio.
dün akşamda abimlere gittik babamla yemeğe.ardayı çok özlemiştim abimi ve eşinide tabiiki.hasret giderdik.ben bi ara kuaföre gittim saçlarımı kestirmeye.baya uzamıştı saçım aslında ama aşırı dökülme var bu aralar.sanırım havalardan, güneşten, havuzdan ve stresten yoğun dökülme halini yaşıorum.bende kestirdim bayaca.kırıklar gitti yani.şimdi omuzlarımda artık saçım.cool bi modeldede kahkül kestirdim.hem toplamaya hem föne gelebilen bi model işte.
açıkcası yaşadığımız olumsuz şeylerin bize dönüşü olumlu oldu.bazı şeyler değişmeye ve bazı adımları daha hızlı atmaya karar verdik.yakında güzel haberler var yani ufukta:)
şimdilik hoşçakal...................:)

LOST




tüm tatil boyunca ve ertesindede tutkuyla ve keyifle yaptığım yegane şey:LOST

3 sezondan oluşan lost manyaklığının 3.sezonunun 20. bölümündeyim ki bu son cd demek.buraya kadar her bulduğum aralıkta,boş vakitte durmadan lost izledim.taa ki 20.bölüme gelene dek.işte burda durdum.çünkü sadece elimde 3 bölüm kaldı.ve artık bunları kıyıpta izleyemiyorum.elimdeki son bonibonları keyifle yavaş yavaş yemeye çalışır gibi halim.hem çok merak ediyorum hemde hiç izleyesim yok biticek diye.çünkü tüm lost izlerler olarak;dizi bittikten sonra insan kendini kocaman bir boşlukta hissediomuş.başka hiçbişeyden keyif alamama durumuda cabası.nitekim aynen bu durumdayım daha lostum bitmeden hemde.


nezaman lost yerine dvd ye başka bi film koysam aklım hep diğerinde.hiç izleyesim gelmediği gibi kendimi seyrettiğim filmede veremiorum.bi yanım jack olmuş diğer yanım kate.sawyer gelio sağdan sağdan sayid bana bakar bayık bayık..............




yeni bölümlerinin şubatta ekrana geliceğini düşünürsek dvd leşme süreci bundan çook daha sonra olucak demektir.bu da lost ahalisinden uzunca bi süre haber alamamak demekdir.



:(



keşke daha idareli izleseydim dicem ama olmucak.çünkü her bölümün finali öyle bi yerde bitio ve adamı öle bi noktada merakta bırakıoki gece saat kaç olursa olsun aman merakımı gideriyim diyip bağımlılar gibi habire izliosun.



feci durumdayım.hergün çantamın bir köşesinde lost cd sini bulunduruorum.acil durumlarda kırılmayı bekleyen küçük bir cam gibi, yada çantamın içindeki olmazsa olmazlarımdan gibi.başım ağrırsa içmem gereken ilaç gibi.



velhasıl...lost manyağı oldum çıktım işte.ama bu diziden bihaber olsan varsa derimki mutlaka bi yerlerden dvd sini bulup izleyin.izleyinde hak verin



20 Ağustos 2007 Pazartesi

iyi geceler olsun

zaman : 00.18
elimdeki kitabı son gaz bitirmek istiyorum ama üzgünüm uykum var.hem bi çırpıda bitiremiyecek kadarda başındayım.henüz 76.sayfada.yazar aşkı keşfettiğini söylüo son okuduğum kısımda.ve bu yüzden onu üzen bi çok şeyle artık barışmış olduğunu.
yorgunum ve çok fazla uykum var ama direniyorum.benim iradem dışında geçip giden ve dur diyemediğim içinde kaybolduğum nasıl geçtiğinin farkına varamadığım günlerin tam içindeyim.
evde yemek yeme faslı,işten dönerken alışveriş hali,temizlik maddeleri,temel gıdalar, ıvır kıvırlar...tavaya atılan tavuk,tencereye koyulan patates(püre yapılıcak),çanakkale domatesinden gzel bi çoban salata,babanın isteği üzerine mürdüm erikli poğaça,yıkanan tepsiler hamur kapları,çay bardakları,bulaşık makinesinin çalıştırılması,kuruyan çamaşırların toplanması ve ütülenmeyi bekledikleri için hüzünle suratlarına bakışım,,,üzgünüm belki yarına...
sıcak bi banyo ve ardından duş.tellaklar gibi keseleyişim kendimi banyodayken.ve üstümden akıp giden bronzlaşma artıklarına iğrenerek bakışım,kendimi pis hissedişim,çamaşır suyunun gizemini küvetteki kirleri akıp götürürken keşfedişim,saçlar nemli ve taranmış,yarınki kıyafetler hazırlanmış, sevgiliye iyi geceler öpücüğü verilmiş,yatmaya hazır hale gelinmiş...
işte bu benim...
tatilden döndüm bir hafta önce.ama yazıcak takadim hiç olmadı.çünkü çok güzel geçtiği kadar çok da hüzünlüydü yaşadıklarımız.yeni yeni alışmaya başlamışken bünye yaşadıklarımıza,yavaştanda olsa yazmaya başlıyım dedim.
24 saat içinde boş olabildiğim tek zaman dilimi şu dakikalar.7-8 sayfa kitap okurken harcadığım vakti saymazsak hepsi hepsi bu kadarcık işte.
mailler birikmiş,eş dost özlemiş ki henüz hala gönüllerini yapmış diilim hiçbirinin.dedim ya vaktim yok diye.özel telefon konuşmalarına bile vaktim yok hem nasıl gönül alıyım birebir.
tatilimi başka bi zaman yazar acımıda sevincimide başka bi zaman paylaşırım.şimdilik sadece gündelik hayata takılmaktayım.
ehh artık uyuma vaktide gelmiş çatmış.ben bi sabahı sabah ediyim artık yarın görüşürüz sevgili günlük...çook sevgili günlük ii gecele
r:)
böyle geçen zamanlardan sonra kendimi hiçbi yere ait hissetmiorum.alışmakta zaman alıo sonra.
uzun bi aradan sonra ilk defa bir cumartesi günü işyerindeydim.iş güç derken zeynebide tatile postaladıktan sonra pazartesiye güç toplayabilmek için iyi bi haftasonuna ihtiyacım vardı ve sanıyorumki bunu fazlasıyla gerçekleştirdim.
güçlüyüm:)

sevgilimle beyoğluna gittik ama itiraf etmeliyimki ikimizde çok özlemişiz burayı.zaten beyoğlu böyle biyerdir.gidersin,kalabalıklığından şikayet edersin,bunalırsın,çok uzarsa sıkılırsın ama bi zaman geçer aradan, sanki yıllardır hiç gitmemişsin gibi özlersin ve koşa koşa kollarına gidersin bu semtin.
beyoğlu bi çoklarımız gibi benimde gençlik yıllarım demek.okuldan kaçışlarımıza ev sahipliğ i yapan yegane yerlerden biri.her defasında soluğu aldığımız yer.ve bir kere havasını aldıktan sonra asla vazgeçemediğimiz yer.BEYOĞLU...
sevgilimle gittik yine sevdiğimiz bu mekana.biraz işlerimiz vardı.doğumgününde benim ona aldığım saatten bi kaç dilim aldırmamız gerekiodu.ve onun diğer saatleri için yeni kordon siparişi gibi ufak tefek işler işte.hallettikten sonra ikimizinde uzun zamandan beridir fastfood yememiş olduğunu ve bu yüzden çok canımızın çektiğini hatırladık böylece kendimizi burger kinge attık.hapur hupur yedikten sonra acilen kaçmamız gerekiodu çünkü fast foof zincirlerinde hep aynı politika vardır.oldukça gürültülü bi ortam yaratırlar.fonda yüksek sesle çalan bi müzik yada burger kingin reklamını yapan uyuz sesli bi adam mutlaka vardır.üstüne etraftaki durmadan derdini anlatmak için konuşma çabasındaki gençliğin lafazanlıkları eklenir. yetmezmiş gibi bi de karşındakiyle sende konuşursun gürültüye gürültü katarsın.bu yüzden yemeği çarçabuk yiyip kaçmak farz olur.
bizde o sıralarda en sakin olabilicek yere LİMONLU BAHÇE ye gittik.büyük boy limonatalarımızı içip bikaç dergiye baktıktan sonra tünelden karaköye inmeye karar verdik.fakat istanbulun her tarafını şantiyeye çeviren belediyeler bir de araçlarada el atınca bize oradan aşağıya yürümek düştü.gerçi iyikide öyle oldu.çünkü bu sayede galata kulesinin yakınlarından yanlışlıkla geçince ertesi günkü planımızda belli oldu.

GALATA KULESİ....








****************************************************
haftasonu evde yalnızdım ailem yazlıkta ben ise istanbulda kaldım.sabah uyandım bi parça keyif yaptım banyoydu süslenmeydi fln derken karnım acıktı.ama evde gram ekmek olmayınca dahası ekmek olsa bile yiyecek tek bir parça kahvaltılık bile olmayınca açlıktan sigara ve kahve içtim bende.hiç yapmadığım iştir ve aslında hiç te hoşlanmam.aç karnına sigara içmek adetim diildir ama olan oldu artık.
eminönünde buluşup tramvayla gittik karaköye.ordanda yürüyerek çıktık galataya.genelde karaköyden çıkışlar yokuş yukarı olduğu için tempolu bi yürüyüştü ve havada çok sıcaktı.
bunca yıllık istanbulluyum ve utandım açıkcası henüz yeni gördüğüm için kuleyi.
önünde dinlenirken upuzun bişeyle karşı karşıya kalıo insan.ve bir yokuşun ardından umarım asansör vardır dilekleriyle içeriye giriosun.ben pek ihtimal vermiodum asansör olduğuna ama herşey gibi o da ticarete döküldüğü için sanırım bi an önce ne görüceksek görelim de işimizi çabuk bitirelim diye asansör koymuşlar.birsürü turistle çıktık kuleye.
bi zamanlar bir hayal uğruna bu kuleden uçmaya çalışan insanı tebrik edio insan.çünkü çok yüksek ve korkutucu.ama buna rağmen uçmayı becerio.sanırım böyle bi ilki gerçekleştirmek için oldukça afili bi yer galata kulesi.360 derece dönen bi platform gibi heryeri görüosun.sevgilime dönüp:
-dünya yuvarlak işte neden olmadığını iddia ediolardıki acaba... diorum
gülümsüo.hımmm yuvarlakmıymış diyip beni öpüo.bi sürü resim çekilioruz.anılarımıza sabitlenmiş birsürü anı katıyoruz.
kulenin bi kat aşağısında üstüste 2 restaurant var.aç olduğumuz için yemek yemeyi düşündük fakat sanırım bi organizasyon vardı ki içeriye girdiğimizde siz buraya, bu olaya ait diilsiniz bakışlarıyla karşılaştık,dolayısıyla oraya başka zaman özelliklede bi akşamüstü gelmeyi planladık.


kuleye çıkarken karaköyden doğru bi teras kafe restaurant vardı köşede.orayı gözüme kestirmiştim.dönerken yemek için içeri girdik.dekoru eskitme usulü ve 5 katlı bi yer. büyük geniş bi mekan.asansörde antika gibi olduğu için yürüyerek çıktık yukarı.
burasıda heryeri gören sakin sessiz sanki keşfedilmemiş ama keşfedilmemiş olmak çok da umrunda diilmiş gibi hali olan bi mekan.
çok ama çok aç oldğum için uzun süre ne yiyeceğime karar veremedim.ama en sonunda sabah kahvaltıda yapmamış olduğum için hot dog söyledim.en son bu lezette bi hot dog 'ı yeşilköyde newyorkta amerikan sabah kahvaltısı adı altında yemiştim.ama bu da en az onun kadar iyiydi.sevgilimde tavuklu mantarlı krep yedi.o da bi okadar lezzetliydi.
kısacası yemek açısından çok şanslıydık.güzel bi gezinin ardındanda iyi bi yemek hele sevdiğinle yediğin bi yemek insanın kalbine iyice kazınıo.
yürüyerek indik tekrar karaköye.ordanda trenle gittik evimize.
kültürel bi haftasonuydu ama çok güzeldi.bidahaki haftaya saraylardan birini gezmeye karar vermiştikki ben önümüdeki hafta yazlıkta olucağım için şimdilik vazgeçtik...
ama şimdilik...gezilicek daha çok yer var diğmi:)

18 Ağustos 2007 Cumartesi

tatil mekanımız

sevgilimin kaldığı otelden çektiğimiz fotoğraflar.hepsi gelecek günler için
birer anı olucak.her baktığımızda gülümsediğimiz:)





17 Ağustos 2007 Cuma

tatil bitti

vee tatil bitti.nasıl bitti nezaman başladı anlayamadan bitti hemde.ve hayatın bize getirdiği acı bir çok sürpriziyle geldi ve gitti.şimdi bu yeni döneme alışma evresindeyim.
not:aylincim döndüm.sana ulaşma çabalarım her seferinde boşa çıkıodu bi aralar.hatta mail bile gitmiodu gmail hesabına.bulunduğun mekanı yada hala varsa bloğunun adını yazarsan sevinirim
görüşmek dileğiyle :)