31 Mart 2008 Pazartesi

SABAH NEŞESİ

eski günlere dönüş.

yine bi hafta daha bitti ve yenisi geldi.hemde yeni bir ay ile birlikte.yarın nisan 1.eblek şakalara maruz kalmayız inşallah:)
haftasonu cumartesi günü doktor kontrolümden ve nihayet kendime depresyon teşhisini verdirip,elime reçetemi aldıktan sonra sevgilimle buluştum herzamanki gibi.uzun zamandır önce söz, sonra nişan telaşı, alışverişler, hazırlıklar, organizasyonlar fln derken nihayet kendi başımıza kalabildiğimiz bir haftasonuydu.dolayısıyla en sevdiğimiz şeyi yaptık.

sinemaya gittik...

biz ikili koltukları olan galeria yı tercih edioruz her seferinde.hem diğer alışveriş merkezlerine göre nispeten daha elit ve sakin gelio bize.

biletlerimizi aldıktan sonra Pizza Hut'a girdik.sevgilim fast food tarzı şeyler yemek için biyere gitmekten pek hoşlanmıo.daha doğrusu bi yere yemeğe gidildiğinde ilgisizlikten hoşlanmıo.yemek için uzun süre beklmeketende hoşlanmıo.garsona ulaşamamaktan, bi isteği olduğunda bunu ileticek birini bulamamaktanda hoşlanmıo.kısacası fast food zihniyetini sevmio.

bu açıdan biraz sıkıntı yaşasakta öle yada böle yedik pizzalarımızı.birazda mağazalara bakınarak vakit geçirdikten sonra filme girdik.

ahh insanın yanında sevdiği olmasa,şöle ona sarılıp seyre dalma şansı olmasa hiç bi film çekilir gibi değil şu aralar.

daha doğrusu düzgün bi film seçemez olduk bayadır.ne kadar güzel bi film olsun artık dersek okadar aksi oluo.

en son gittiğimiz film Charlie İş Başında mıydı neydi adı.sinemayı kapatmış gibiydik.topu topu 6 kişiydik koca salonda ki ikisi zaten biziz yani:)

o aralar recep ivedik furyası vardı.dolayısıyla herkes ordaydı.ivediğin olduğu bölüme yazılar asılıodu; hiç boş yerimiz kalmadı die.

ne anlamsız....

neyse.filmimizin adı TANRININ VADİSİNDE...
6 kişi değilsekte sanırım iki katı kadardık yine salonda.en fazla 12 kişi yani.

yayıla yayıla izledik işte.film tam bir amerikan propagandası gibi geldi bana.hani vermek istedikleri mesaj tam anlamıyla şuydu:

ewt askerlerimiz ırakta olmadık eziyetler yaptılar, bisürü insan öldürdüler ama bakın işte gayet normal gözüken bi asker çok samimi olduğu arkadaşınıda yok yere öldürüp hatta onu parçalara bile ayırabilio.yani biz amerikalılara kızmayın, çünkü biz canciğer kuzu sarması arkadaşımızı bile kesip biçecek pskiolojiye sahibiz... vah vahhh!!!

emekli asker olan tominin yine kendisi gibi asker olan oğullarından birinin birliğinden felefon gelir.oğlunuz eğer şu güne kadar dönmezse hakkında işlem yapılıcak die.babası bunun üzerine olayı araştırmaya başlar ve anlarki oğlu aslında ortalıkta yoktur, hatta öldürülmüştür.

ilerleyen dakikalarda öldüren kişinin en yakın arkadaşı olduğu anlaşılır ve hatta öldürme sebebide olmadığı.tamamen askerlerin ıraktaki psikolojisiyle ilintisi vurgulanır.

hatta o çok örnek olan oğul mike bi gün bile bile ırakta önüne çıkan çocuğu ezer ve sanırım bu olaydan sonra artık can acımamaya,vicdan azabı yokolmaya ve hiç bişey hissetmemeye başlarlar.öldürmek, işkence etmek onlar için bi zaman sonra sıradan bi eylem halini almıştır.
bilemiorum nekadar haklı yanları var.ama ben insan olmanın bazı sorumlulukları olduğunu düşünüyorum.yani bi insanın bi başka insana kolaylıkla her türlü işkenceyi yapabilmesini, yada onu öldürüp parçalara ayırabilmesini ve hatta bundan hiç suçluluk duymamasını insanlıkla açıklayamıyorum...
bilemiyorum bilemiyorum...

filmden sonra evde laptopumda nişan cd mizi koyup izleyebildim nihayet.hem komik hem oldukça güzel bi anı.kendi kendime güldüm güldüm izledim.ilerde çocuklarımıza gösterebiliceğimiz şahane bi anı işte.

pazar günü saatlerinde ileri alınasıyla absürdleşen bünye uzun zamandan beri ilke defa 12,30 a kadar uyudu.daha doğrusu uyumak için kendimi olabildiğince zorladım.güzel bi kahvaltıdan sonra MASKO mobilyacılar sitesine doğru yola çıktık ailece.yolda arabamızın yalpalamasıyla anladıkki tekerlek patlamış.neyseki yakında bi yer buldukta değiştirttik hemen.mobilyacılar sitesine vardığımızda hava çok soğuk ve rüzgarlıydı.sadece %50 sini gezmeme rağmen pek içime sinen bişiler bulamadım.ne yemek odası, ne yatak, ne oturma odası...kalan kısmı daha sonra gezicez inşallah.

sıcak evimize gitmeden önce babam bizi yemeğe götürdü.karınlarımızıda doyurup, annemi yemek yapma derdinden kurtardıktan sonra evde bi battaniyenin altına girerek annemle Varmısın Yokmusun' u izledik.

zaten sonrada yatma vaktim geldiği için yattım fakat boğazımdaki bi gıcık beni uyutmadı.çokda uykum yoktu zaten geç kalktığım için.öle sallan yuvarlan sabahı ettim işte.

29 Mart 2008 Cumartesi



akşam tv kanallarını gezerken ntv nin bozuk olan yayınını düzeltme esnasında kanal arama ayarlarında trt3 e rastladım. vee eskiden çokça seyrettiğim şimdilerde ise hepten unuttuğum bi programla karşılaştım


buz pateni.


hemde dünya şampiyonası.


oturdum izlmeye başladım.yaklaşık 2 saat boyuncada başından kalkmadım.içimden buz pateni yapma isteiği geldi geldi gitti.(mecburen)


nasıl dansediolar öle ya.buzun üstünde,yani kaygan bi zeminin üstünde bu denli zorlu hareketler yaparken hiçde kaygan diilmiş gibi gözüküo.ellerim çenemde bi yandan aman sakın düşmesinler die düşünürken,diğer taraftan tam aksini istiorum galiba.kız adamın kucağından düşserse noolur.


veya artistik bi hareket esnasında patenini tutan eli kesilse beyaz buzun üstüne kırmızı kanlar aksa nasıl bi görüntü oluşur fln die düşünürken,amerika geldi,rusya gitti,fransız,italyan derken sevgilimin aramasıyla sona erdi bu seyir.


kim kazandı bilmiorum ama bişey daha merak ediorum


aralarında duygusal bi bağ oluşuomu acaba bu çiftlerin.yani bazen öle ateşli görünüolarki yerçekimi kanunu gibi insanların aşka düşmemelerine imkan yok gibi gelio.bana...:)


bir cumartesi sabahı hafiften sinirlerim tepemde,her iki bacağımdan kaçmış çoraplarım eşiliğinde kırmızı ojeli parmaklarımın uçlarını kullanarak yazıorum bu yazıyı.


canım sıkılıo vesselam.


boş oturmaya geldiğimiz her iş günü için canım dahada çok sıkılıo.gazete ve internetle haşırneşir olucaksam şayet bunu evdede rahatlıkla yapabilirim diğmi.


cumartesi gününü bu açıdan kınıyorum,cumartesi gününde çalışıomuşuz gibi yapmaya zorlayan patron zihniyetinide kınıyorum.saatin bi an evvel 1 olması içinde kendime sabır diliyorum.


bari boş vaktimi makyaj yaparak geçiriyim...


27 Mart 2008 Perşembe


25 Mart 2008 Salı

o sana gelmiosa sen ona git!!!


I WANT TO YOU!!!
bloglar arası yaptığım gezintiler esnasında boğazıma, yemek yapmaya, yeni yemekler öğrenmeye ve tarif biriktirmeye meraklı oldğumdan dolayı bazı sitelerde uzun zaman geçirmek zorunda kalıyorum.bunlardan biriside Joy OF Backing...muhteşem pasta,tatlı,tuzlu,kanape,krep ve adını koyamadığım tüm lezzetleri yaratan bu adamı saygıyla selamlıyor ellerinden öpüyorum.fakat;

fakat ordaki yiyecek görüntülerinden bi tanesi varki aslında kendisi bir içecek...işte ben ona uzun zamandır göz dikiodum.malzemeleri el altında bulunucak cinsten fakat biri hariç.

marshmallow....

hani halleyin,alpella ring in,eti pufun içindeki o yumuşacık dokusu olan şey var ya işte o.insanın yerken ağzını burnunu içine sokası gelio. öle yumuşak ve cezbedici bişi.

neyse joy efendi günün birinde bi tarif uygulamış,sıcak çukulatanın içine marşmelovları salmış ve ortaya şu görüntü çıkmış:


nezamandır bakıp bakıp duruoken dedimki kendime bugün:sıcak çikolata yoksa,kremalı kahven var,hazır marşmelov yoksa bakkalda eti pufun var.
hemen indim işyerime yakın bi markete.hindistancevizli eti puflardan aldım.üstüne kaşıkla sıyırmak suretiyle yedim,bisküvinin üstünde çırılçıplak kalan marşmelovuda sıcacık kahvemin üstüne çattadanak atıverdim.
hepsini bi çırpıda yedimmi?yedim
afiyet oldumu?oldu
ohh canıma değsinmi? değsin

ohh ya resmen içim rahatladı,huzura kavuştum.:)
yazıyı yazıpta onaylarken çok sevdiğim iş arkadaşım zeynebin geçen gün sabah elinde getirdiği o koca çiçek buketindeki lilyumumdan iki yaprak kendini aşağı attı.anlamsız belki ama nedense onu öle düşerken görünce birdenbire üzülüverdim şimdi.:(


kısaca haftasonumuzuda hemen yazmalıyım gelecek günlerde hatırlamak adına;

efenim haftasonumuz aile saadeti içerisinde, sevgi yumağı vaziyetinde bol yemekli ve neşeli geçti.

cumartesi günü herzamanki gibi sevgilimle buluştuk ve nişanımızın yapıldığı yere resimlerimizi almaya gittik.anlaşmamız dahilinde 40 adet resmimizi albüm haline getirilmiş vaziyette aldık alamasınada resimlerin arkalarına koydukları fonlar berbat ötesi.hatta okadar varoşsal bişi ki oturduğumuz yerde bakıp bakıp gülmekten kırıldık.kalbin içinden geçen oklarmı dersin,koca bir gülün arakasına gizlenmiş fotoğrafmı dersin, yada en ama en favorimiz olan sevgilim eğilmiş elimi tutarak poz verirken arkamızdaki aynaya yerleştirilmiş benim hayalete bezneyen resmimizmi...

okadar amatörce çalışmışlarki anlatamam,baktıkça güldük,güldükçe baktık.dün yapabildiğim kadar pc deki bi programla rötuşladım hepsini,daha bi adama benzediler.hayır kendi halinde bıraksaydı ya resimlerimizi. bu abidik gubidik şeylerle süslemek niye.

neyse ordan çıkıp stüdyo fotoğrafçımıza gittik.asıl şahane olucak resimlerimiz için seçim yapmaya.fotoğrafları çekilirken baya bi kasılsakta güzel pozlar yakalamış yinede.20tane fotoğraf seçtik bize verdiği listeden.henüz photoshoptan geçmemiş çıplak halleri bile güzeldi.iş bittikten sonra baya bi güzel olucağa benziyor.

zaten güzel olmamasına imkan yok.zira 26 adet fotoğraf,bir adet büyük boy çerçeveli foto ve içinde resimlerimizin olduğu cd nin maliyeti 375 ytl.

bundan sonraki hayatımda fotığrafçı olarak köşeyi dönmeyi düşünmeye başladım doğrusu:)

sonrasında sahildeki Atatürk Evini gezdik birlikte.
burası Atatürkün Selanikteki evinin birebir örneği.onun dışında hiçbi yaşanmışlık yok.sadece temsili.içeri 10ar kişilik gruplar halinde bir öğretmen eşliğinde girdik. o bize anlattı, bizde dinler gibi yaparak evi gezdik.
evde Atatürk'e gerçekten ait olan yegane şey duvarda asılı olan kendi el yazısıyla yazdığı vekaletname.onun dışındaki herşey semt halkı tarafından bağış usulüyle oluşturulmuş eşyalar...

kültür turumuzdan sonra sahilde kısa bi tur atarken bişiler yemek için bi kafeye girdik.sevgilime söylemesemde ve sonradan farketmiş olsamda burası benim uzun zamandır gitmeyi arzu ettiğim yerlerden biri çıktı.

şöyleki;geçen gün kankime telefon açıp dedimki;arkadaşım bigün haftaiçi işe gitmeyip şöle boydan camları olan ve manzarası denize bakan biyerde oturmak, kahve içip sohbet etmek istiyorum dedim.

sahildeki mekandan içeriye girip geniş koltuklara oturduğumuzda,denize ve ambarlı limanına doğru kah giden, kah sırasını bekleyen gemilere bakarken içim huzurla doldu,çünkü dileğim olmuştu.

boydan boya camlarla kaplı,önü kesilmez bu uçsuz bucaksız denize bakarken ilk önce keşke dedim başka bişey dileseymişim eşref zamanıymış bak işte oldu,ama sonrasındada düşündümki böle bi huzurun insana getirisi oldukça fazladır, daha fazlasını istemem...yanımda sevdiğim varken ,başımı omzuna huzurla koyabiliosam,mutluysak,huzurluysak...daha ne olsunki daha ne isteyebilirmki...


ve pazar...

pazar günü sevgilim,annesi ve ananesi bize sabah kavaltısına geldiler.özenli hazırlanmış güzel bi kahvaltı sofrası için bi gün önceden ben tahinli çörek yaptım, annemde yumuşacık poğaçalar,ve çeşitli kahvaltılıklar...


bol sohbetli uzun bi kahvaltı yaptık nişan sohbeti eşliğinde.kahvelerimizide içtikten sonra hep birlikte bu sefer benim ananeme gittik,ananeleri kaynaştırmak için.çokda iyi anlaştılar doğrusu.ananemde birsürü hazırlık yapmış.börekler, dolmalar, salatalar....akşam üstüne doğru yine bi masa kuruldu, yendi, içildi. bu esnada diğer akrabalarımızda eşlik ettiler bize.teyzemler,yengemler gibi...

biz arada bahçeye kaçtık sevgilimle.kalabalık aile ortamlarına alışık olmadığı için sıkılabilme ihtimaline ve sigara molasına ihtiyaç duyabiliceğinden aralarda molalar verdik birlikte.bahçede o sigarasını içerken bende resim çektim...


ve en son onları evine bırakıp bizde kendi evimize döndük.ben baya bi yoruldum tabiiki bu zaman zarfında.evde, ananede masa hazırlamak, toplamak, çay servisi fln yaptım habire onca kişiye...dolayısıyla yoruldum.
ama değdi.çok güzel 2 gün geçirdik.ve tecrübeyle sabitledikki biz artık kooooskocaman bir aileyiz....:)

21 Mart 2008 Cuma

yağmurun sesine bak! aşka davet ediyor..



Şemsiye


tozlu bir şemsiye durur

çatı katındaki odanın kuytu bir köşesinde

kumaşındaki eski yağmurların hüzünlü kokusuyla...

anımsar mısın bilmem?

yağmurun bardaktan boşanırcasına yağdığı o günü...

hani şemsiyeyi iyice çekip başımıza

dudaklarımla hesaplamıştım yüz ölçümünü

nicedir sokağa çıkarmıyorum şemsiyeyi

korkuyorum çünkü

kapısı açık kafesinden

uçan bir kanarya gibi beni ikinci kez terk etmenden

yanıt alamayacağımı bilsem bile

yanına gidip sorarım hergün şemsiyeye

altında elele

nasıl görünürdük diye

Sunay Akın

20 Mart 2008 Perşembe

yağmur ve getirdikleri

gözlerimden uyku akıo bu sabah.şööle kıvrılıp sıcacık biyere orda kalasım, üstüme uyuyakalan insanlara özgü üşümekden nasibimi almıyım diye battaniye örtülmesini bekliyesim var.
dışarda hafiften bi yağmur çiselemesi,sonbahara dönüomuş gibi bi hava var.bahar yağmurları bunlar.bi yağıp bi duran yeşilin tonunu değiştiren toprağa can veren,dirilten yağmurlar...
şehrin heryanını dolduran pembe çiçekli ağaçların gözü yolda beklediği cansuyu bu.

dün akşam tam işlerimi bitirmiş ayaklarımı uzatmış, çayımızı koymuş, en sevdiğim diziyi seyretmeye başlarken elektirikler gitti.sonra geldi sonra tekrar gitti.tüm akşam elektirik kesintisiyle geçti yani.
karanlığa büründüğümüz zamanlardan birinde odanın storlarını yukarı çekerek yağmuru izledim bende.küçükken yaptığımız gibi alnımı cama dayayıp nefesimden buharlaşmasını izledim.sanki yüzüme düşüceklermiş gibi başımı göğe çevirip cama vuruşlarını dinledim ve sonra başka bi damlayla camda buluşup süzüm süzüm birlikte aşağı süzülüşlerini.
bir yağdı bi durdu yağmur.yağdıkça ve elektirik kesildikçe izledim ve birden içimden dışarda olmak geldi.bir şemsiyenin altında olmak ve yürümek...ahh keşke böyle basit bi isteği hemen gerçekleştirebilseydim.ama tembellik işte...sadece seyretmekle yetinmeli şimdilik...
içimden bişi daha geldi sonrasında.yine çocukken yaptığımız gibi yağmurdan buharlaşmış camı yalamak yada buharın üstüne ismimi yazmak gibi şeyler...

ilkini yapmasamda ikincisini büyük bi mutlulukla yaptım.cama sevdiğimin ve kendimin adını yazdım.fazlamı büyümüşüm bilmiyorum garip geldi bi kalbin içine ikimizin ismini yazmak.



18 Mart 2008 Salı

nişan

20 ekim,5ocak,15 mart...

bunlar bizim özel günlerimiz.evlilik teklifi söz ve nişan.en önemli olaydan bi önceki olayıda alnımızın akıyla atlatmış bulunmaktayız.

herşey çok güzel geçti.studyo fotoğrafı çektirmek çok zahmetli bi işmiş yalnız bunu anladık.baya bi kasıldık resim çektirirken fln:)

güzel neşeli bi akşamdı.yenildi, içildi.yemekler lezzetliydi,pastamız şahaneydi.salona alkışlar eşliğinde girerken içimden bişiler yükseldi ağlıcak gibi olduysamda hemencecik geçiverdi.sahneye çıkmak böle bi organizasyonda bile bu denli zorsa sanatçılar nasıl beceriolar bu işi bilmiyorum.

olaya başlamadan önce videocusu,müzikçisi,resimcisi geliolar yanına şöle yapcaksınız böle yapcaksınız şu müziği duyunca içeri giriceksiniz fln diye talimat veriolar.kendi özel şarkımızda çıktık zaten sahneye.ilk dansımızıda onunla yaptık-YOUMAKE ME FEEL BRAND NEW-hemen akabininde pastamızı kesipte içeri yolladıktan sonra ikinci dansımızda gerçekleştirip takı merasimine geçildi.yalnız bu arada olup biten bi olay var.sürekli bahşiş istiolar.diyebilirimki babamı ayrı, sevgilimi ayrı, kayınvalidemi ayrı soydular.sürekli bahşiş bahşiş bahşiş...yetmezmiş gibi en son artık çıkarken bile toplu bahşiş istemiş yüzsüzler.bukadar arsızlarınıda görmedim doğrusu.neysse...

hiç kimsenin düğününde, nişanında oynamadığım kadar oynadım,oynadık...sevgilimde kendisinden beklenmicek kadar performans gösterdi sağolsun,baya bi döktürdük.

velhasıl herkesinde dediği gibi düğün gibi nişan oldu.zaten bayada kalabalıktık.zaten düğün yapma niyetimiz yoktu bu vesileyle oynamak kurtlarını döktürmek isteyenleride aradan çıkarmış olduk.ehehe:)

velhasıl uğruna stres yaptığımız bu merasimimizide çok şükür güzel bi biçimde atlattık.şimdiye kadar attığımız hiç bi adımda Allah bizi utnadırmadı.bundan sonrasıda böle geçer inşallah....


15 Mart 2008 Cumartesi

güzel günler


Nişanlandık...Mutluyuz hem de Çoook....

7 Mart 2008 Cuma

çok seviyorum bu rüzgarlı havaları.saçlarımın uçuşup dudağımdaki parlatıcıya yapışmaları bile engel olamıo onu sevmeme.rüzgar bana her defasında ılık yaz akşamlarını hatırlatır.içimdeki samimi duyguları uyandırır ve gülümsetir beni.bahçeye bakan evimin camından esen rüzgardan dolayı oraya buraya savrulan yaprakları, sendeleyen ağaç dallarını izlemenin hayali bile hoşuma gider.bi parça mahzunlukda getirir beraberinde sanki ama farketmio ne de olsa.ben çok seviyorum yinede onu işte.

akşam iş çıkışı tadına doyucam bu bahara dönen zamanların en güzel rüzgarının.

sabahtan beri ara ara çukulata resimleri araştırıorum nette.ne mi yapıcam.hiçbişey.sadece bakmak ve çok beğenirsem masaüstüme koymak için.

nihayetinde buldumda.ama habire gözüme çarpınca bu seferde canım aslını istedi.biraz evvel çocuklardan birini yollamak yerine kendim çıktım markete gittim.Alpella'nın Riva'sndan aldım.Riva Latte keyfinden.kesinlikle muhteşem bi lezzet.tavsiye edilicek cinsten.sooracığıma yanında bir de Bidolu Kek ten aldım ve tabiiki Caramio.farkettimki hepsi ÜLKER.sektörü kapatmış durumda.farketmeden aldım ama hepsi aynı marka çıktı işte.

sevgili iş arkadaşımla paylaştım hepsini.ve bu ilahi tadı her zerreme iletmiş durumdayım şu anda.
ahhhhhhhh çukulata...sanki adından bile belli güzel kakaolu müthiş bi tad olduğu.
sanırım herkes seviyodur içinden karamel fışkıran lezzetleri.ısırdığında uzayan o karamelize olmuş müthiş şeyi.çukulataları ikiye bölüp içindeki karameli sıyırıp yemeye çalışmışlığım bile var yani bu aşkımdan dolayı.çok seviyorum seni çukulatammm.
bu arada az evvel bu ziyafetin yanında bir de çukulatalı Nescafe marka üçü bir arada kahve aldım.ama tadi çok fenaydı.çok yapaydı ve midemi bulandırdı resmen.bu açıdan en iyisi bence Cafe Crown.ama sade granül kahvedede Nescafe nin eline kimse su dökemez yani.bi de Illy marka vardır ki kendisini genelde restaurantlarda,kafelerde görür ve içeriz.
mamamiiaa .ben çukulata ve kahve keyfime devam ediciiiimmm...

5 Mart 2008 Çarşamba

sabah giyinip çıkmadan önce ne giyem diye dolabımın karşısında durdum ölecene.kot montuma elim gidip gidip durdu ve en sonundada aldım giydim üstüme.kot mont giymeye başlamak demek bahar geldi demek.dahası baharın geldiğini kabul etmek demek.
bu ani mevsim geçişini yadırgayan bedenim anlamsız baş ağrılarıyla boğuşuo bayadır.dün doktora gittim işten izin alıp.anlattığım şikayetlere doktor gerilim tipi başağrısı tanısı koydu.bir haftalık ağrı kesici ilaç yazdı.sonrasında nöroloji baş ağrıları bölümüne başvurmam gerek.
aslında tamamen psikilojik oldğunu biliorum çünkü benzer ağrılar 3 -4 sene öncede yaşamıştım mr çektircem diye tutturduktan ve sonucun negatif çıktığını gördükten sonra başağrım anında kesilmişti.zaten herşey psikolojik diilmi.
neyse...
dün gece biraz erken yattım uyku bastırdığı için.akşam geç saate kadar devam eden fenerbahçe -sevilla maçının sonucunda evde kopan sevinç fırtınası yüzünden uykumda kaçtı gitti zaten.herkes muhteşem bi maç olduğundan bahsedio.babam ise çocuklar gibi şen evde koşturup duruo.çok mutlu olduk tabiiki.hatta Ahmet Çakar dan bi bikini şovda beklemio diiliz hani:)
nişan hazırlıkları son gaz sürüo.kendi hazırlığımdan çok etrafımdaki insanların hazırlıklarıyla uğraşıp duruorum hala.annem ilk aldığı elbiseyi nikahta giymeye karar vererek daha tuvaletimsi bi elbise satın aldı.geçen hafta kendi elbisem için provaya gittik sevgilimle.bu arada onun kıyafetlerinide satın aldık.benim elbisemin renginde bi kravat bulamadığımız için başka renkte satın almak zorunda kaldık ama takım elbise rengi uygun oldu en azından elbisemin rengine.
dün doktordan sonra annemle semt pazarını dolaştık birazcık.pazardan kendi evimde yapıcağım kendi pastalarım için süsleme tableti gibi bişi aldım.pastaların üzerine dökülen şeylerin şekilli olmasını sağlayan bi edevat.nasıl güneşli bi gündü ve ne sıcak bi hava.bi öğlen kahvesi içtik sonrada yine annemle Gloria Jeans cafede.çok iyi geldi doğrusu.okadar özlemişimki haftaiçi yaptığım bu kaçamağı.işyerimden uzakta bi kafede öğlen kahvesi içebilmek benim için öyle büyük bi lükski....
günler böyle geçip gidio işte.eskiler der ya git gel konya 6 saat.git gel başka bişi yok.