29 Kasım 2007 Perşembe

HABLE CON ELLA

bir adam nasıl bukadar güzel kadın filmi çekebilir.???
yorum yok.
yine ruhumu derinden etkileyen hiç bitmesini istemediğim bir ALMODOVAR filmi:
KONUŞ ONUNLA

kadın ruhundan bukadar iyi anlayan bi adamın bukadar anlamaz görünmesi enteresan aslında.yani tipiyle yaptıkları uymayan bi adam Pedro Almodovar


ama tabiiki bu çok saçma.sanat sözkonusu olduğunda sanatçıların tipleri bizi ilgilendirmez elbette ama ben hani kadın ruhundan anlıo ve habire o çok sevdiği yaratıklarla alakalı filmler çekio ya.işte buna bayılıorum.
zaten Pedronun bi kanka muhabbeti halide var.illaki filmlerinde daha öncekilerde oynattığı aktristlerden bitanesini oynatır.siz de ailevi bi hal sezerek aaa bu şu kadın yada aa bu geçen izlediğim filmdeki adam diye neşeleniverirsiniz.
bukadar almodovar sevipte neden bukadar geç izledim bu filmi bilmiorum.aslında bu çok severek aldığım bişeyi bisüre giymeye kıyamamam gibi bişi.benim olsun evimde bulunsun,izlenicek filmler arşivimde bulunsun ama sırası var biraz beklesin hali benimkisi.
filmin hakkında konışıyım birazcık:
benigno:bir hastabakıcı,ilerde alicia komadayken onun hastabakıcılığını yapıcak olan ve ona deli gibi aşık olan genç adam
alicia:baleyi hayatının amacı edinmiş,babası psikiyatrist olan ve trafik kazası sonucu 4buçuk yıl komada kalan genç kız.
lydia:çok ünlü,marconun 3aylık sevgilisi ve 6 adet boğayla aynı anda kapışan çılgın bi kadın matador.
marco:başlarda sadece amacı lydia ile röportaj yapmak iken daha sonra ona aşık olan bir gazeteci,daha sonraları benignonun kankası olan genç adam.
kadının ruhundan anlamak için onları dinlemek gerektiğini ısrarla deklare ediyo film.hatta onlar komada bile olsa, sizi duyduklarından emin olamasanız bile onlarla konuşmak gerektiğinden dem vuruo.
marco ve benignonun kaderleri aynı klinikte aynı sebepten dolayı karşılaşır.sonradan çok iyi bir dostluğa açılan bu farklı başlangıç birinin hayatına son verirken bu son buluş diğerine başlangıç kapısı açmaktadır.
ve yoğun olarak algıladığım bişey varki; birisi için gerçekten fedakarlık yapmak istiyosanız mutlaka ona derin bi sevgi hissetmeniz gerekmektedir.aksi halde imkansız olduğuna kanaat getirdim.söz gelimi komadaki eşine insan hiç bıkmadan, usanmadan A dan Z ye herşeyiyle bakabilirmisiniz.


tırnağındaki maniküründen beden temizliğine yada anlamadığı halde güneş görsün diye tıbben ölü kabul edilmiş bir kimseyi bahçeye çıkartıp havalandırmaya kadar.ve dahada önemlisi sizi duyuyomuş gibi onunla herşeyi ama herşeyi konuşabilirmisiniz.hemde hiç umudunuzu kaybetmeden ve mucizlere inanmaktan bi an bile vazgeçmeden.
sağlığımızda sevdiklerimize verdiğimiz sözler, ettiğimiz laflar bu bağlamda aslında çok mühim.senin için ölürüm,sana ömrüm feda,sana bişi olursa o adamı yaşatmam,eğer ayrılırsak asla başkasını sevemem....
okadar kolay söylüyoruzki bu sözleri, okadar hissetmeden çıkıverioki dudaklarımızdan...
sevgi nedemek diye soruo insan kendine bi anda.ve cevaplayıverio kalbim.
sevgi;kayıtsız şartsız, hastalıkta sağlıkta, zenginlikte fakirlikte, hiç yılmadan ve umudunu yitirmeden bir ömür boyu yaşanan en nadide his.ve herşey gibi sevgide emek istio,çaba istio,ilgi alaka istio.
aklıma SELVİ BOYLUM AL YAZMALIM filmindeki final sahnesi geldi.hani asya diyo ya:
sevgi nedemekti?sevgi emek demekti diye...
bi tarafta çocuğunun babası ama onu terkedip giden,diğer tarafta kan bağı olmayan ama çocuğuna esas babalığı yapan onu seven bağrına basan adam...
ewt sevgi emek demekti dedirtio bizlerede.
işte beni tüm bu düşüncelere iten muhteşem film:
HABLE CON ELLA

28 Kasım 2007 Çarşamba

anlamsız bi yorgunluk var bugünlerde üzerimde.sabahları kalkmakta hep zorlanıorum.hep biraz daha uyuyım istiorum.bedenim yatağa yapışık sanki.işe gelip başımı yine masanın üstüne koyup uyku moduna geçiorum.dün sporda çok zorlandım mesela.dakikaları sayıyorum ve bedensel aktivitemin düştüğünü hissediorum.depresyona giricem herhalde derdim eskiden olsaydı ama şimdi diil.depresif hal gerektiricek günlerde diilim.çok şükür herşey olumlu ama işte...

zaten diyetteyim ve bu diyete girme düşüncesi beni mahfedio.diyete girmeden sağlıklı yaşamaya çalışma çabasına girmeyi nezaman başarırım yada başarırmıyım bilmiyorum.kepekli sandiviçli günlere başladık işte yine.halbuki her spor seansında o en zor hareketi yaparken diorumki kendime:
-tuğba görüosun işte şu çektiğini.dikkat et şu yediklerine
ama olmuo tabii.acı çekme işlemi bitince herşey unutuluo.neyse bugün daha bi kararlıyım en azından.öğlen yiceğim sandiviçide getirdim yanımda.tüm yaşamım boyunca yediklerime her daim dikkat etmek durumundayım ve ara ara diyetler yapmak durumundayım.kilolu olmasam bile almaya okadar meyilliki bu bünye.yani benim kadar dikkat etseydi bi başkası dal gibi kururdu herhalde.nasıl bi gense bu doğdum doğalı beni rejime tabi tutuo.
amaan benimkide sorun işte.gereksiz ayrıntılar boş lakırdılar.başka bişi diil.
şu saç düzleştiricilerinden benimde var artık.doğumgünümde hediye geldi.henüz kullanmadım ama bakalım belkide kuaföre gidip fön çektirme derdinden ve masrafından kurtulabilirim bu sayede.

sevgilimide yaklaşık 10 gün boyunca göremicem.hemde istanbulda olmasına rağmen.ne üzücü.:( onun eğitimleri var hafta içi.dolayısıyla geç çıkıo.altunizadeden avrupa yakasına geçmesi baya ı,uzun sürüo.onun boş olduğu günlerdede benim işim var.haftasonuda kumburgaz princess otele gidio yine eğitim ve toplantı için.anca pazar günü dönüo ki kaçta dönüceği henüz belli diil.:(


biz birbirimize daha yakın olmak için ciddi adımlar atarken kader bizi uzaklaştırıo bu aralar.bitmeyen işler güçler yüzünden.napalım bu seferlikte böyle olsun diorum ama onu çok özledim.dün akşamda rüyama girdi zaten.offf

bayadır film izleyemiorum derken dün nihayet bitanesinde el atabildim.


CLOCKWORK ORANGE
Stanley Kubrick'in filmi olan otomatik portakal bir bilim kurgu sayılabiliceği gibi dramda sayılabilicek filmler arasında.

1972 yapımı film britanyada yaşayan bi grup gençlik çetesini anlatır.çetedeki gençler suça,şiddete ve cinselliğe eğilimlidir.içlerinden birinin grupla zıtlaşması sonucu diğer elemanlar kurdukları bir tuzakla onu polise yakalattırırlar.
14 yıl hapse mahkum olan bu genç 2 yıl yattıktan sonra yeni hükümetin suçluların,özelliklede şiddete yönelik olan suçluların topluma kazandırılması sistemi adı altında beyin yıkama ve yeni bir kişilik kazandırma işlemi piyasaya çıkar.ne olursa olsun dışarı çıkıp serbest kalması gerektiğine inanann bu genç tüm vazgeçirme çalışmalarına rağmen bu deneye tabii tutulur.
deneyin işleyiş biçimi;kötüyü,çirkini,şiddeti zorla izleterek tüm bu kötü huylardan vazgeçirmek üzerinedir.


bi sinema salonunda deli gömleği giyrilip göz kapakları aletlerle kapanmıcak biçimde açılarak birsürü kötü ve şiddet dolu görüntüler bu gence izlettirilir. önce tepki vermeden ve hatta gülerek izler fakat daha sonra bünyesine verilen ilaçlardan dolayı filmlere bakamamaya başlar.hatta çıldırıcak gibi olur ve arkada oturan profösörlere yalvarır.ama bu tedavinin bi parçası olduğu için buna katlanması gerekmektedir.



tedavi süreci bittiğinde bu genç son derece iyi bi insan olmakla beraber yanağına tokat atana öbür yanağınıda uzat mantalitesini güder biçimde sokağa salınır ve serbest bırakılır.


fakat maalesef geçmişi onun yakasını bırakmaz.eve döndüğünde ailesi odasını bi başka gence kiralamıştır ve hatta onu evlatları gibi sevmektedirler. sokakta rastladığı yaşlı adam onun ve çetesinin daha önceden zarar verdiği adam çıkar ve onu tanıyan bu yaşlı adam hıncını diğer yaşlılarla birlikte döverek alır.onu bu adamların elinden kurtarmaya 2 polis gelir ve şansa bakınki bu polislerde eskiden üyesi olduğu o çetenin adamları çıkar.onlarda öclerini almak için ıssız biyere götürerek bi güzel hakkından gelirler.dünyaya karşı artık savunmasızlaşan bu gencin yolu birdenbire daha önce çetesiyle baskın yapıp karısına tecavüz ettiği adamıda sakat bıraktığı bir eve düşer.


bu gencin deneye girmeden önce en sevdiği müzik bethoovenın 7.senfonisi iken deneyden sonra asla tahammül edemediği bir müzik oluverir.yanlışlıkla evine geldiği bu adamda öcünü almak için onun bu zaafını kullanmaya karar verir.


genci bi odaya kapatarak onu bu senfoniyi dinlemeye mecbur eder.ve genç uzunca bisüre dinlemeye mahkum edildiği bu şarkıya dayanamayak camdan atlar,intihar eder.fakat ne yazıkki ölmez.hertarafı kırıktır ama yaşamaktadır.hemde eski kişiliğide yerine gelmiş bir vaziyette.


film baya ilginç geldi bana.başlarda biraz sıkılır gibi olsamda sonradan hem komik hemde ilginç buldum.Stanley Kubrick severler onun bu tarzını garipsemicektir..


bilgisayarın monitörüne yansıyan ışık bugün havanın aydınlık olduğunun kanıtı.ne hoş.bir kış gününde güneşin yüzünü bize çevirmesi nekadar hoş...mutlu günler hepimize...

26 Kasım 2007 Pazartesi

doğumgünlerim:)

DOĞATEPE RESTAURANT bugü 26 kasım.yani doğumgünüm.ama ben 24ü de dahil olmak üzere 3gündür dördüncü pastamı kesiorum ve hergün yeni hediyeler alıyorum.şimdiye kadar kutladığım en uzun doğumgünü bu olsa gerek:)
24 kasımda yani öğretmenler gününde başladı mutlu zamanlarım.bikaç gün öncesinden sevgilimin bana sunduğu tercihler arasından doğatepeye rezervasyon yaptırdık.diğer tercihte kız kulesiyiydi.ama oranın gündüz daha iyi olduğuna karar verdiğim için tercihimi doğatepeden yana kullandım.
burası Rumeli hisarı üstünde Boğaziçi üniversitesinin hemen yanıbaşındaki muhteşem mekan.2.köprüye ve dolayısıyla her iki yakayada olabildiğince hakim bi yer.gündüzü başka gecesi başka güzel olan yerlerden biri.daha önce bruncha gitmiştimki nefisti gerçekten ama akşam yemekleride bi okadar güzelmiş.etilerden gidiş oldukça basit ve yakın.özel günler içinde çok ideal bi yer.
yemeklerde sunumlar süper görünse bile tadları çok tatmin edici diildi açıkcası.mesela biz ara sıcak olarak hellim peyniri ve tereyağda karides istedik.hellim peyniri yeterince pişmemişti karideslerde belkide mevsimi diildi bilmiorum ama biraz sertti.yediğim bonfilede isteğim üzerine iyi pişmişti ama sanki biraz fazla pişmişti.ama tüm bunlara rağmen mekanın atmosferi ve karşımda aşık olduğum adam olması sebebiyle herşey çok güzeldi.
ilerleyen dakikalarda yemekten sonra pastamız geldi garsonlar eşliğinde.üzerinde mumların olduğu ve doğumgünü müziği eşliğinde iki kişilik pastamız çok lezzetliydi.restauranttakiler mumları üfledikten sonra alkışladılar.ama sonradan bizde başka doğumgünü olan birini alkışladık adettendir diyip:)
sevgilim bana daha önceden çok beğendiğim ve bunu hatırlamadığım bi zamanda beyan ettiğim o nefis saati almış.çok mutlu oldum tabiiki.

sonrasındada kahvelerimizi içip yakın geleceğimize dair planlarımızı yaptık.2007 sevgilim sayesinde muhteşem geçti.ona nekadar teşekkür etsem azdır sanırım.çok seviyorum ve iyiki varsın diyip hep ama hep şükrediorum.canım sevgilim SENİ ÇOK SEVİYORUM...M&T

ertesi gün yani ayın 25indede başka türlü bi güzellik yaşadım.şu herkesin ve hatta tüm dünyanın dilinde dolanan facebook çılgınlığından nasibini almış bi insan olarak 10 sene önceki liseden arkadaşlarımla buluştum.teknolojinin iyi nimetlerinden biriydi bu benim için.aslında kendi ismimle bi hesap açmadım ben bu sitede.ama açan arkadaşlarım sayesinde bulduk tekrar birbirimizi.yaklaşık 15 gündür messenger ve mailler vasıtasıyla görüşüoduk ve bu güne karar kıldık görüşmek için.

biraz tedirginlik ve heyecan olsada başlarda sonrasında o telaş yerini bol muhabbete ve neşeye bıraktı.benim içinde süper bi doğumgünü hediyesi oldu dolayısıyla.
beyoğlunda buluştuk 5 güzel kız.bi kafeye girip saatlerce oturduk.sırayla geçen zaman içerisindeki hayat akışlarımızı paylaştık.durmadan konuştuk,güldük,dedikodu yaptık.tüm arkadaşlarım beni güzelleşmiş buldu.kimbilir belkide aşktandır dedim:)
5 tane yıllardır görüşmeyen kızın biraraya geldiğini düşünün.yığınlarca konuşucak şey var tabii.hüzünlü anlar,anılar,geçmişteki çocukluklar,gelecekteki kararlar,hatalar,yaşanan aşklar....
bi yığın şey.tabiiki yetmedi süre.benimde başka bi işim olduğu için saat 6 civarı onlardan ayrılmak zorunda kaldım ama aklım onlardaydı elbette.
yeniden görüşmek için sözleştik ve bunu daha sık yapmaya karar verdik.messenger zaten ilşkileri mecburende olsa kopartmamaya yarayan bi buluş.iyikide öyle.ben şu aralar çok memnunum kendisinden çünkü beni özlediklerimle kavuşturdu.
işimi hallettikten sonra carousel mangoya gidip arkadaşım için aldığım bişeyi değiştirip kendime bi kazak aldım.onada beyoğlundan başka bi hediye aldığım için değişim şansımı kendimden yana kullanarak krem rengi bi kazak aldımne de olsa bir doğumgünü kızıyım ben.sonrada koşar adımlarla eve geldim ama okadar yorulmuşumki.tüm gün sokaklarda olmamdan dolayı güzel bi uykuya teslim ettim kendimi.

ve bugün...sabah işe gidip yönetimden içeri girdiğimde odama yayılmış balonlarla karşıladı arkadaşlarım beni.sevgili arkadaşım zeynep erkenden gelip küçük pastalardan almış.masanın üzerine mumları koymuş ve etrafta üzerlerinde -günaydın ve iyiki doğdun yazan balonlar.çok hoş bi karşılamaydı doğrusu:)))
hediye olarak büyük koyu kahverengi deri bi çanta almış.çok şık çok güzel bi çanta.çok beğendim.böle mutlulukla pazartesinin rehavetine kapılmadan ilerliodukki rusyadan yeni gelen patronumuzun isteğiyle pasta almışlar tekrardan.
öğlen zeynep çay içermisin diye sorunca ben kahve istiorum dedim.normalde çayı kahveyi getiren ablamız var ama o yukarı çıkıp kendi alıcak zannettim.yukarı bi çıktı elinde koca pastayla yine odaya geldi:) ve ben yine çok şaşırdım.torpil geçildi hakkaten doğumgünüm diye düşündüm.sonra kendi odasından çıkan patronlarımızdan biri ve diğer arkadaşlarla bi mum üfleme ve pasta kesme seansımız daha oldu.resimler çekildi ve patronum bana armaninin bi parfümü hediye etti.herkese çok teşekkür ederek günümü bol bol şımararak geçirmeye başladımki üstüne bi de müstakbel kayınvalidem aramazmı.bu da bonusum oldu yaniii
sağolsun incelik yapıp aradı,doğumgünümü kutladı.hatta bana nerde ve saat kaçta doğduğuma dair sorular sordu.çok komik ama ben nerde doğduğumu bilmediğimi anladım bu soruyla karşılaşınca.emin olmadığım bi biçimde beyoğlu dedim.bu seferde hangi hastane diye sordu.bende gerçekte bilmiorum hiç merak etmedim sanırım dedim.o da benim heycanımdan dolayı belki hatırlamadığıma kanaat getirdi ama ben ısrarla yooo hayır gerçekten bilmiorum dedim.:)azıcık utandım elbette.hatta telefonu kapadıktan sonra annemi arayıp sordum.meğersem hakkaten bilmiomuşum ve neden bilmediğimide bilmiorum ama ben beyoğlu diil bakırköydeki hastanede doğmuşum.külliyen sallamışım yani.nüfus kütüğümüz beyoğlunda olduğu içinmi böyle aklımda kaldı bilmiorum ama baya iyi salladığım ortaya çıktı:))
sevgili müstakbel kayınvalidem bana uzun ve mutlu bi ömür diledi.sağolsun...
annem ananemlerin bazı işlerinden dolayı evde diil bu akşam.ama sevgili babacım gelirken pastamı almış.akşam yemeği için patatesli omlet yaptım hemencecik babam gelene kadar.öndende bi tarhana çorbası.yemekten sonra çaylarımızla beraber yedik pastamızı.
velhasıl kelam 3gün 3 gecedir kutluyorum doğumgünümü.asla unutmucağım bi yıldönümü oldu bu benim için.düşünen emek harcayan herkese çok teşekkür ediyorum burdanda tekrar.gerçi hiçbirinin haberi yok bu blogtan ama olsun.herkesin eline yüreğine sağlık.
ben el kadar bebecik olarak yeni doğduğum için yani birazcık uykum geldi.her doğumgünümde olduğu gibi bu yıldada allahımdan güzel,huzurlu,mutlu ve sağlık dolu bi yıl diliyorum sevdiklerim ve kendim için.
nice mutlu yıllara inşallah...

doğumgünü...

bugün benim doğumgünüm.nezaman bu cümleyi kursam devamını söylemek gelir içimden o şarkının...
bugün benim doğumgünüm
hem sarhoşum hem yastayım
bir bar taburesi üstünde
babamın öldüğü yaştayım...
akıllara zarar ama ben tam 27 oldum.27 koc yıl geçti ve bir asırın %25ini tamamlamışım.sevgilimle geçirdiğim ikinci yıldönümüm ayrıntıları daha sonra yazıcam ama doğumgünü vesilesiyle harika bi haftasonu geçirdim.
şimdi iş arkadaşlarımın hazırladığı pastayı yiyorum ve balonlarımla oynuorum.odamın her yanında balonlar vardı ve üzerlerinde mutlu yıllar,günaydın gibi yazılar yazıodu.çok şekerler hepsi...30 a 3 kalayım ama kendimi süper hissediorum.inşallah 2008 benim yılım olucak.bir yay kızı olarak oklarımı hedeflerime vurmak istiorum artık:)
iyiki doğdum yahuuu:)

20 Kasım 2007 Salı

ruhumun aydınlık istanbulun karanlık günleri

>

koşturmacalarla geçen bi yığın günden sonra yazmak zor gelio aslında.aklımda bisürü şey...bi türlü şu işi günlük yapmayı,hep sonraya ertelememeyi beceremiorum.ama bu arada diğer blogerları takip etmektende geri kalmıorum elbette.gözüme çarpan ilk şey ise herkesin ama herkesin çok yoğun olduğu.sık güncellenen siteler güncellenmez olmuş.herkesin bi işim gücüm var benim hali mevcut.bilemiorum belkide popülerlikle alakalıdır.yani herkes tarafından bilinip tüm listelere adlar yazılınca belkide daha fazla çaba gerektirmiodur bu blogculuk olayı.

neyse.en azından takip ettiğimiz sevdiğimiz blogerların daha fazla yazmasını diil,eskisi gibi yazmasını diliorum...


2 gündür zuhal taraflarındayım.hava ya hep yağmurlu yada ha yağdım ha yağıcam modunda.ve bana kalan tek şey böyle havalarda zuhal olcay dinlemek oluo.


"uzak bi telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın"
"çünkü ayrılıkta sevdaya dahil,çünkü ayrılanlar hala sevdalı"


gecenin öteki yüzü adlı filmde:" madem ateşin var...neden duruyosun karanlıkta."...diyor müşvik kenter deniz kenarında ağlamaklı duran zuhal olcaya...


şimdi şu havada üçlü bi koltuğa uzanmış üzerinde inceden bi battaniye,yanında sıcacık ince belli bardakta çay ve tv de herhangi bi zuhal olcay filmi olucaktı.herhangi diorum çünkü izleyipte keyif almadığım hiçbi filmi yok.ahh şimdi evde olmak vardı.evde olanlar mutlaka bugünün kıymetini bilin noolur...

evi seven biri için çalışmak o denli zorki...aklımda hep sıcaklığının hayaliyle günü bitirmeye çalışmak...çok ama çok zor.


kısaca haftasonumdan bahsediyim artık


tahmin edildiği üzere herşey çok güzel ve olumlu geçti.cumartesi sevgilim bize geldi.bende onlara pazar günü gittim.bazı küçük aksilikler oldu tabiii onun gelişindede,benim gidişimdede.


mesela bakırköy yolunda,istanbul caddesinde anlamsız bi trafik kilitlenmesi olduğu ve çiçekçininde tam bu bölgede olması itibariyle sevgilim tam 2 saat gecikti.yolda bi paket sigara içmiş tabii sinirden stresten.ilk defa gittiği biyere 2 saat rotarlı gitmesi bizim için sorun olmasada onun baya bi canını sıkmıştı.neyseki böyle şeylere önem veren bi ailem olmadığı için yemek çok sıcak bi biçimde geçti.ilerleyen dakikalarda türkiye maçınında olması itibariyle zaten varolan kaynaşma havası yerini dahada ötelere bıraktı.en s0n gördüğüm şey hepsi bizim 3lü koltuğa sıralanmış ellerinde pasta ve çay pür dikkat maça bakıp yorum yapıolardı.ilerdeki hayatımız böyle bişi olucak zaten.yalnız üçüde birbirinden cins.biri fanatik fenerli,biri fanatik beşiktaşlı,diğeride gs li.neyseki maç milli idi de sorun çıkmadı:)


pazar günü için giyinip hazırlandıktan sonra çiçekçiye doğru yola çıktık.arabaya bindiğimde içindeki tüm lambaların açık kaldığını görünce hayret dedim abime nasıl olduda akü bitmedi.çünkü normal şartlarda 24 saatten fazla kalan ışıklar arabadaki aküyü yer bitirir.ama enteresan biçimde çalışıverdi araba.ilerleyen dakikalarda çiçekçiye uğramak için arabayı park haline aldık.ben abimin eşiyle çiçeği yaptırmaya gittim.3 tane kadın söz için çiçek alıolardı.kararsız kalınca ben sevgilimin bana getirdiği çiçeğin çektiğim resimlerini gösterdim satıcıya.ve ufak bi yalan söyledim.dedimki ben bu çiçeği şu çiçekçide şu fiyata yaptrıdım.şimdi aynısını istiorum.


adam hırsmı yaptı nooldu anlayamadım.ortaya bi çiçek buketi çıkardı ki yemin ederim söze götürülen çiçeklerden yani.hatta ordaki 3 kadında yapma çiçekten vazgeçip canlı almaya karar vermişlerdi en son ben çıkarken.neyse biz memnun mesut çıkınca çiçekçiden doğru arabaya koştuk.bu arada yağmurda başlamış vıcık vıcık çamur olmuş hertaraf.ayağımda topuklu süet çizmeler.kokoşluğumun hat safhasındaydım ki olabilicek en kötü şey oluverdi.arabaya bindikki o da ne!araba çalışmıo.hemen ufak bi tahminde bulunalım:evet akü bitmiş.bulunduğumuz yer okadar kötü ki trafiğin en civcivli olduğu yer.önümüzde araba arkamızda araba ve bizim arabanın boşluğa çıkartılması gerek.neyseki bi adamcağız bize yardım ettide güç bela çalıştı araba.bişey daha öğrenmiş oldum bu durumda.eğer arabanın aküsü bittiyse boşluğa salıp kendi kendine giderken çalıştırmak gerekiomuş.çünkü aküsü bitmiş araba bunun dışında asla çalışmıomuş.tabii eğer arabanız bi akücünün yanında bozulduysa sizi ananız kadir gecesi doğrumuş derim:)))

neyse ufak aksiliklerden sonra abim beni sevgilimin evine bıraktı.o da bende bayaca heycanlıydık. ne de olsa ilk defa tanışıoduk.fakat annesi beni öyle sıcak bi şekilde karşıladıki.kapıdan girince bana öyle bi sarıldıki ,sanki uzun zamandır görmediği birine sarılır gibi sımsıkı ve uzunca.açıkcası bu denli içten bi karşılama beklemdiodum ama sanki sevgilimin annesi bana hayatımıza hoşgeldin diyordu içten içe tüm davranışlarıyla.bi süre sohbet ettikten sonra o bize kahve yaparken bizde aldığım çiçekleri yerleştirdik.restauranta gitmek için dışarıya çıktığımızda taksiyi beklerken koluma girip yürümek istedi.taksideykende elimi avuçlarının arasına alıp canım benim diye sevdi.çok sıcakkanlıydı ve ben anladımki aramızda kayınvalide gelin ilşkisinden çok anne kız ilişkisi olucak ilerki yıllarımızda.en güzelide bu zaten diğmi?
KASABA RESTAURANT a gittik.herzamanki nezihliğindeydi yine.yemeğimizi yerken güzel güzel sohbet ettik üçümüz.sonrasında sevgilim beni bi taksiye bindirmeden önce yine sarıldık öpüştük memnun mesut ayrıldık.

sevgilimden öğrendiğime göre annesi beni çok beğenmiş.hem çok güzel,hemde çok aklı başındaymışım.saç rengime bayılmış ve asla değiştirmememi söylemiş.şimdiki kızların fotokopiden çoğaltılmış gibi sapsarı yaptırdığı saçlarını hiç beğenmediğini dile getirmiş.kısaca çok yakıştırmış bizi birbirimize ve çok beğenmiş beni.bende onu çok sevdim zaten.gayet hanım hanımcık bi kadın ve oğluna evladına çokça düşkün.allah ağzımızın tadını hiç bozmaz umarım.

herşeyin üstüste olması sebebiyle ve hepsininde olumlu geçmesi bende bi gevşemeye sebep oldu.pazartesi sabahı saat 9,30 da telefonumun çalan sesiyle uyandım.işyerinden arkadaşım zeynep arıo ve ben telefonu hangi densiz bu saatte beni arıo edasıyla uykulu uykulu açıorum.o da merak etmiş nerde kaldım diye.öyle bi hazırlanmışımki yolda yürüken tansiyonum zor yerine geldi valla.11de işe geldim o gün.ama tüm gün uykulu uykulu dolaşmaya devam ettim ve ertesi gündede öyle.sanırım fazla uyumak bünyemin dengesini bozdu.

nihayet bugün yani çarşamba gününde gayet iyiyim. güzel güzel tostumu yiyip çayımı içiorum.akşama yaprak dökümü
var reklamlarında gördüm yine kasıp kavuracağa benzio.

bu arada sevgilim bana habire residence adresleri yollayıp duruo.bu gidişle hakkaten onlardan birinde oturucaz galiba.yalnız ciddi anlamda çok güzeller.bi taneside hem istediğimiz büyüklükte(3+1) hemde güzellikte.fiyatıda öyle abartılı diil.yani diğer daire fiyatlarından daha yüksek elbette ama sonuçta residence yani bunlarda.bi iki yerden bilgide aldık nedir ne değildir diye.önümüzdeki haftalarda görüşmeye gidicez hatta örnek dairelerinide yakinen görücez.bakalım nasılmış ya da burdan göründüğü gibimiymiş.gerçi sevgilimede söyledim bu tip sosyal aktivitelerin olduğu lüks site yada bunun gibi residencelerde kira öder gibi aidat parası istiolar.kira derdimiz yok evimiz kendimizin derken bi de böyle bişeyle karşılaşmayalım yani diğmi.

hayata dair gelişmelerim bu ara bunlar işte.herşey çok şükür yolunda.normalde pazartesi doğumgünüm ama sevgilim cumartesi gecesi özel biyere yemeğe gidelim dedi.bakalım beni nereye götürücek.herkese sıcacık sohbetler ve dumanı tüten çaylı kahveli günler diliorum....


14 Kasım 2007 Çarşamba

çarşambam...

uzunca bi aradan sonra yeniden spora başlamış bulunmaktayım.elbette şu anda dinçlik vermekten ziyade tüm kaslarımı ağrıtan bi işlevi var.ama yakındır kendimi iyi hissediceğim günler.yılmıoruz:)
canımın içiyle buluştum bu akşam.iş çıkışı bakırköy feribotuna gidip karşıladım sevdiğimi.insanın çok sevdiği birisi tarafından karşılanması muhakkak çok güzeldir ama o kişiyi karşılayan içinde bi okadar hoş.çok seviyorum dediğin kişiyi geliceğinden emin bi şekilde beklemek.sabırsızlığın en güzel hali bu olsa gerek.
yine istanbul döktü incilerini akşam akşam.pardesümün üstüne attığım şalı başıma siper yaparak gittim feribota.zaten istanbulda çok ağlamadı.şööle bi döktürdü gitti.
çiçekçiye gidip cumartesi günkü tanışma faslımız için benim istediğim çiçekleri sipariş verdik.bu arada bayada çiçek ismi ve cinsi bilgisine sahip oldum.hatta kendimce sevdiğim çiçekler grubu oluşturdum.
kasablanka veyahut diğer adıyla lilium.bi de gerbela adlı büyük papatyaya benzeyen çiçeği seviomuşum ben,bugün anladım:)a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8Ioy-NDOayXJm3JZ8VSSxJZd8MAkiQRmBsMFoYYQttBP7dm3zLm4hTsIS-Y1O8YzXRV1shLbFTOkcDsutbgzo1nYJWBiWqCfTim1rW1Me_zuVKD8UASbUtChuQlXyjc4DtF71mV-jWxE/s1600-h/ilk4.jpg">
kasablanka ve beyaz güllerden oluşan bi buket siparişi verdik çiçekçiye cumartesi saat 3te alınmak üzere.

beyazlar içerisinde bi buket gelicek anneme o gün.ve yoğun çukulatalı bi pasta.mmm bi kadının asla hayır diyemeyeceği bi çok şeyden 2si:)
şimdi böyle resimleri koyunca rengarenk oldu sayfam.ne hoş.doğanın bu renkleri insanlarada bulaşsa keşke,hepimiz rengarenk oluversek.

çiçekçilerle haşır neşir olunca insan onların değerinide anlıo.gerçi ben zaten biliodum değerlerini.anneminde bisürü çiçeği var gözü gibi baktığı,sevdiği,hergün konuşup okşadığı meşhur çiçekleri.bende asla bana verilen çiçekleri atmamaya özen gösteririm.mümkün mertebe kurturum olmadı defter arasına koyarım ama illaki bende saklı kalır anısı ve bıraktığı güzel ruh hali.
şunlara bakarmısın yaaa.muhteşemler gerçekten.<

neyse...çiçeğimizi sipariş verdikten sonra içinde kocaman balıkların bulunduğu bi mekana gittik.adıda ocean zaten.boydan boya dev akvaryumlardan oluşmuş bi dekorasyonu var.bizim nasibimize bir adet dev gibi pisi balığıyla tanıyamadığım ama sürekli gözgöze geldiğim levreğe benzeyen ama asla levrek olamıcak bi balık düştü:)
salata yedim tavuklusundan.sevgilminde tavuklu mantarlı krebine sarktım ara ara.evdede çok sevdiğim sebzem beni bekliodu halbuki ama artık yarına kaldı napalım.
dün spordan eve yürürken aç karnına olsa gerek canım öyle bi ıspanak çektiki,önümdeki nefis barbun balığını yerken bile gözümde tütüyodu.anneme söyledim yapsın diye.annelik tabii evlat isterde anne yapmazmı.bugün yemekte ıspanak vardı.babamla yemişler bi güzel bana yarına yemek kaldı artık.
takisyle eve dönerken indiğim sırada parayı şöföre uzattım.şöförde bana 5 kuruşu olmadığını hakkımı helal etmemi istedi.okadar garip hissettimki...bi tarafta oluk oluk para kaçıranlar,diğer tarafta 5 kuruş için helallik isteyenler.kat ve kat helal olsun amcama.allah daha çok versin inşallah.
bugünüde kurtardık bakalım.saat 12 ye gelio.yarına kadar ağrılarımın geçmesini ümit ediorum.bu arada hoca baya bi çılgın.hiç nefes aldırmıo ve acıması yok.bakalım inşallah faydalı olur.
iyi geceler

13 Kasım 2007 Salı

0 DEDİĞİMDE....

cumartesi günü çok fazla olmayan seçenekler arasında farklı bi deneyim olarak gördüğüm filme gittik sevgilimle.



filmin konusu itibariyle farklı gerçektende ve sanırım daha önce hiç denenmemişi denemeye çalışmış yönetmen.çalışmış diyorum çünkü gerçekten iyi işlenicek bi konunun altını iyi beslemediğini düşünorum.film başlarken bayaca umut vaadederken sonlarına doğru anlamsız ve belkide gereksiz bi kurmacanın içine giriosunuz mecburen.

bir üniversite öğrencisi kızın, hocasından aldığı kitabı kaybetmesiyle başlıo hikaye.kaybetmesi bi yana o güne dair hiçbişeyde hatırlamıo üstelik.yakın arkadaşının psikolog hocasına danışarak hipnoz yapmaya karar veriolar ve kız hipnoz esnasında nerde unuttuğunu buluo.kitabı telefon kulübesinde unuto ancak onu kimin aldığını ve nereye götürdüklerinide anlamak için ikinci bi seansa başlıolar.seans sırasında doktorun telkinleriyle o kitabı alan kadının peşinden gidio kız.ve yolu burgazadaya kadar devam edio.yolda giderken birdenbire kendisini birisinin takip ettiğini anlıo fakat anlam veremio.ve aslında sonradan anlıoruzki o takip ettiği kişinin peşinden burgazadaya gidio.kitabı bulan kadında bu adamın annesi çıkıo ve kız eski bi evde bu garip adama o kaybettiği kitabı okurken bulunuo arakadaşı ve doktoru tarafından.onlar nerden biliolar diye düşünülürse hipnoz esnasında konuşuo biliosunuzki hastalar.



film sırasınca oktay kaynarca yaşayan ölü modunda ara ara efsunluca konuşuo ve yine ara ara bi kadın bi çocuğa binbirgece masallarından birini okuo ki bu çocuk aslında oktayın çocukluğu.kendisi özürlü ve üzücü bi hayatları varmış.

ve film anlamsız bi biçimde bitio.dediğim gibi konusu çok iyi ama belkide yönetmen tam olarak aklındakini yansıtamamış filme.yada başka bi yönetmenle çekilmeli ve o boşlukla doldurulmalıydı bilemiyorum artık.

film seyredilemez boyuttamı?tabiiki hayır.bence yeni bi deneyim açısından izlenmeli.zaten bu film için ciddi bi promasyon çalışması mevcut.özellikle galeria sinemalarında.mesela film müziklerinin olduğu cd si bilet alanlara bedava.dev afişler asılmış bi çok yere.görsel basındada iyi reklamı yapıldı ama ben çok fazla prim vermedim açıkcası.sadece fazla seçeneğimiz olmadığından gittik.nitekim diğer filmde YUMURTA idi.

bakalım inşallah bu aralar güzel ve kaliteli filmler uğrar bizim taraflara.bol sinema dolu mutlu haftalar herkese...


üşüyorum...

durmadan üşüyüp duruyorum günlerdir.dışarısı içeriden daha sıcak gelmeye başladı üstelik.şirketimizde bi ısınma sorunu var ve her sene olduğu gibi bu senede yine karşıkarşıyayız.


kocaman bi girişe konulmuş küçücük bi petekle ısınmamızı bekliolar.klimanın sıcak ayarını açtım ama pek bişey ifade etmio maalesef.off


sabahlarıda zor kalkıorum.gözüm hep yatakta,sıcacık evimde kalıo aklım.kapıyı çekip çıkmadan son kez anneme bakıorum yatak odalarından.sımsıcacık sarılmış uyuyo,çok kıskanıyorum.bende böyle pamuklar gibi uyumak istiyorum.soğuk kış gecelerini sıcacık, ertesi günü düşünmeden,iş telaşına düşmeden geçiriyim istiyorum.


facebooktan bulduğum eski dostlarım buluşma telaşındalar ve benim nerdeyse hergünüm dolu.salı perşembe spor,çarşamba tiyotroya gidicez,cuma ertesi gün tanışmaya gelicek olan sevgilim için yemek hazırlıkları...yok işte vakit.hem ben çok üşüyorum.böyle üşürken aklıma başka hiçbişey yapmak gelmio.



şirketimin mutfağına ucu çaydanlığa uzanan bi hortum takmayı hayal ediorum.sabahtan akşama habire içime bi sıcaklık zerkedilsin istiyorum.kimse bişi sormasın, herkes kendi işini yapsın hatta mümkünse gözlerimizle konuşalım istiyorum.bi de balık isyiorum sahi.


büyük kılçıksız balıklardan ama.zahmetsiz olsun.yanındada hertürlü yeşilliğin özellikle roka ve akdeniz kıvırcığının olduğu limonlu bi salata.


bi de siyah fazla topuklu olmayan uzunca bi çizme.tüm çizmelerim sivri burun sivri topuk. oldukça süslü şeyler.ama ben az topuklu daha gösterişsiz olanından istiorum.bi de siyah paltomsu bişi.bi de rengarenk muz çoraplar istiyorum


üşüyorum...ayaklarım buzz kesmiş gibi.ellerimde eşlik edicekti kendilerine ama allahtan klavyede çalışıolar her daim.bi de bu soğuğun kötü yanıda insanı uyuşturması.arada kalkıp dolanmasam yada sigara içmeye fln çıkmasam eminim tutulup kalıcaklar.



ahhh.içimde hiçbişey yapmama isteği,anlamsız yorgunluk ve uyku hali.giyinmekten süslenmekten bıkmak...


şu an ne yapsaydımda mutlu olurdum sorusunun cevapsızlığı.sürekli saç kestirme isteği ama sevgili ambargosuyla karşılaşmış olmanın çaresizliği.cumartesi ve pazar telaşı ve huzursuzluğu...


sevgilim tanışmaya gelio bu arada bizimkilerle.yani aslında sadece babamlaçünkü abimlerle ve annemle tanışmıştı çok önceden.yemeğe gelio elinde çiçek ve pastayla.bizde kendisini karşılıcaz çeşitli yemeklerimizle.bende onun annesiyle tanışıcam ertesi gün.üçümüz birlikte yemeğe gidicez.off ilerde bi kaynanam olucak.bende bir gelin...
bir manim var a dostlar:
KAYNANA ÇAYDANLIK GİBİDİR, FOKUR, FOKUR KAYNAR,
GELİN DEMLİK GİBİDİR, SİNSİ, SİNSİ DEMLENİR
OĞLAN BARDAK GİBİDİR, BİR GELİN DOLDURUR, BİR DE KAYNANA
GÖRÜMCE ÇAY KAŞIĞI GİBİDİR,ARADA BİR GELİR ORTALIĞI KARIŞTIRIR
(allahtan görümcem yok ihihihi)--


herşey öyle zor ve yorucu gelioki.en kısa zamanda geçer umarım bu haleti ruhiyem. bi de içerdeki bilgisayarlardan birinden acıklı bi müzik namesi vuruo güm gümm.yıkılıorum.bunlaım bişiler dinlemeliyim diorum.ve ruhuma en uygun şarkıcı olarak JAY JAY JOHANSON da karar kılıorum.
you believe in meeee, i believe in youuuu



9 Kasım 2007 Cuma

nihayet benide sobeledi bu illet.gribim.giripten dönme başka bişeyim hatta.göğsüm dolu dolu ama burnum akmıo.sesim karga gibi ama hapşurmuyorum.öle bişi işte.çok şükür halsiz,bitkin fln diğilim.
evde kış aylarında yapılmıcak türden inşaat çalışmaları var.bi yerleri yenilerken diğer yerler bozulursa heryeri şantiyeye döndürmek zorunda kalırsınız ya.bizimkide o hesap.heryer heryerde.
dün işten sonra şu bahsettiğim aptal kuralları olan aptal spor salonuna gittim.ve kayıt oldum.nedense yine bu seferde bir diil iki adet esim istediler.al bi saçmalık daha.neyseki kabul etti yinede beni.ordan çıkınca önünden geçtiğim bi markete uğradım.amacım petibör bisküvi alıp şu klasik kakaolu bisküvili pastadan yapmaktı.onu almak için girip onunla birlikte bisürü şey alıp çıktım.ev almış başını gidio ama yinede pasta yapasım var.sonra pastadan vazgeçip elmalı çikotop yapmaya karar verdim.son elmalarında bittiğini görünce bi poşet dolusu ayvayla gözgöze geldim.sonra içlerinden en kötü gibi olanı seçip rendeledim,şekerle pişirdim.bi kaba koyup üzerine bisküvileri kırdım.vanilya, erimiş margarin ve ceviz içide ekleyip yuvarlak toplar elde ettim.bunlarıda hindistan cevizine buladım.tek seferde yemelik şeker gibi oldu herbiri.
yanındada ikisi bir arada cafecrownım.mmm nefisti.
bu arada heryerde cafecrownın ikisi bir arada sını ararken buluorum kendimi.çünkü piyasada pek yok.her çeşidi var ve hepside üçü bir arada.ama ben ikisi bir arada yı seviorum ve bu markadan istiorum.
denemeyen varsa cafe crown ikisi bir arada içsin mutlaka.neffisss.

8 Kasım 2007 Perşembe

RUBAİ...


"sarilip yatmak mumkun degil bende senden kalan hayale.

halbuki sen orda, sehrimde gercekten varsin etinle kemiginle

ve balindan mahrum edildigim kirmizi agzin, kocaman gozlerin gercekten var

ve asi bir su gibi teslim oluşun ve beyazligin ki dokunamiyorum bile"

6 Kasım 2007 Salı

isyan....

içimden hiç durmadan kitap okumak ve yanında kekle beraber çay içmek istiyo.çay işini şu aralar fazlaca abartmamdan dolayı midem bulanıo akşam saatlerinde.halbuki ben eskiden çay içmeyen biriydim.ama şimdi onsuz yapamıorum.bağımlıyım...napıyım :-)
kendime yeni bir kitap listesi çıkardım.şimdi yapmam gereken onu temize çekmek ve her yeni kitap gördüğümdede bu listeye eklemek.böylece biyere girdiğimde hay allah ne alıyım diye düşünmücem.direk elim almam ve okumam gerekenlere gidicek.böylesi daha iyi.
canım uzun zamandır pazar kahvaltısına gitmek istiyo.geçen pazar erkenden kalkıp krallara layık bi masa hazırladığım için ve havada şu ankine inat oldukça güneşli olduğu için canım açıkbüfe kahvaltıya biyerlere gitmek istedi.mesela doğatepeye,yada tepe kafeye.ne hikmetse gitmek istediğim yerler hep tepelerde.gözüm yükseklerdemidir nedir anlamadım gitti.:)
bu hafta spor olayıda yalan oldu.pazar günü başvurmak için gittiğim ürkek tavuk bağyan bana cılız ve sanki onu yicekmişim gibi korku dolu ses tonuyla :
evraklarınız hazırmı bağyan dedi.
bende:
ne evrağı bağyan?elli kere irtibat kurdum,geldim,gittim neden daha önce söylemediniz diye çıkıştım.
baktım kız cidden süt dökmüş kedi modunda daha fazla durmadım sinirlendim elime tutuşturduğu evrağıda alıp çıktım mekandan.
daha önceleride çeşitli spor merkezlerine giden biri olarak hiç karşılaşmadığım bişeyle karşılaştım.efendim o evrağı doldurup bi zahmet doktora gidip muayene olup yada tanıdığım fln varsa ona kaşe mühür imza bastırtıp "spor yapabilir" "spor yapmasında herhangi bi sakınca yoktur" yazısı getirmeliymişim.
en lüks spor salonlarında dahi rastlanmayan bu uygulamayı çıkartan şahısları hayretle karşılar sanki herşey mükemmelmiş gibi aman bunuda eksik bırakmayalım zihniyetini esefle kınarım.
şimdi yarın o aptal raporun peşine düşücem.sadece ve sadece o kıytırık spor salonuna gidebilmek ve basenlerimi çalıştırabilmek için.hayır başka alternatifim olsa onları denerdim.ama evime yakın bi mekan olarak buraya gitmek zorundayım.
herzamanki külfet işler işte.sanki benim sağlığımı çok düşünüolarmışda, spor yapabilirliğimle çok ilgileniolarmış gibi.....cık cık cık.zaten sakat yada yapamıcak durumda olsam niye gidiyim neden aerobik e yazılmak istiyim dimi.
yazınca yine sinirlendim işte.çıkışıma 20 dakika var.hava çok soğukve ben dietteyim.yani sabahtan beri dietteydim ama akşama nolur bilinmez.kilo fazlam yok ama dikkat etmem gerek.bi de portakal ağacındaki tariflere baktım yanlışlıkla ki diet zamanlarımda asla bakmıorum öle sofraların bulunduğu sitelere ,bloglara ama yaptık bi hata.
offffffffffffff
nedir bu kadınların derdi ha nedir???

3 Kasım 2007 Cumartesi

istanbul seni mahfetmiş,ilaçlayıp berbat etmiş...

istanbulumun her yanı ticari zihniyetlerle doldurulurken,alışveriş merkezlerine bir yenisi daha eklenirken,fakir tedaviyle fln uğraşmasın direk ölsün diye düşünürek yığınlarca özel hastahane açılırken ,beyoğluna gitmek için eskiden insanların yaptığı gibi en şık kıyafetleriyle çıkmak yerine en paspal, en dökük, en piercingli, en rüküş kıyafetlerler giyerek piyasa yapmaya giderken,bulutların en karası tepemizde dolanırken yaşamaya çalışıoruz bu şehirde.
şehir kusuyo gibi fazladan aldığı ve almakta olduğu pis,görgüsüz,kabasaba insanları hergün.öyleki her boşalttığı yerde dahada beterleri bitiverio.onlar amip gibi çoğalıo ve artık yılların Perası oluo ipsizlerin mekanı Taksim...
yinede buna rağmen çekio insanları.bizde onlardan biriyiz işte.gitmeden duramayan,havasını almadan rahat edemeyen,arayı fazla uzatırsak özleyen 2 kişiyiz topu topu.e tüm insanlık bizimle aynı fikirde olmalıki bütün türkiye bugün taksimdeydi sanki yine.
heryer öyle kalabalıkki.en ucuzundan, en pahalısına her mekan,her market,her mağaza dolu.sürekli alıyoruz,durmadan tüketiyoruz.bugün kanyondaki bi mekanda duraklayıp tüketim çılgınlığına şahit olurken,gittiğiniz yere paltonuzu asmak için yanınızda mıknatıslı askılık taşımamız gerektiğini öğrenirken yada bildiğimiz koli bantlarının istanbul desenli olanlarına hayretle bakarken çokta fazla çıkar yolumuz olmadığını anlıyoruz.ewt durmadan tüketiyoruz,yiyoruz, içiyoruz.daha iyisi, daha yenisi, daha lüksü, daha teknolojiği derken eriyip bitiyoruz.cüzdanlarımız kredi kartı sliplerinden geçilmio halbuki eskiden cüzdanlar para konulan aksesuarlardı,artık diil.onlar sadece kredi kartı,müşteri kartı,nakit çekme kartı,yemek yeme kartı veya indirim kartı koymak için kullandığımız bi nesne.
bugün sevgilimle o herkesin dilinden düşürmediği Kanyon adlı alışveriş merkezine gittik.kanyon hakkında ne hissettiğimi söyliyim:Hiçbişey!!!
nekadarda abartıo insanlar artık.yani kanyonun diğer alışveriş merkezlerinden en büyük farkı bence çok soğuk ve esintili bi yer olması ki bu da benim için oldukça negatif bi durum.yıllardır alışmıştık soğuk havalarda bu tip yerlere sığınmaya.hadi yiyosa sığın bakalım kanyona.sığında gör gününü.donarsın valla.

bunun dışında mimarisi diğer muadillerinden oldukça farklı ewt ve güzel.adını sanını duymadığımız bi kaç tane mağaza var bundan farklı olarak.fiyatlar öyle abartıldığı gibi diil.baya büyük hayal kırıklığı bu bizim için.çok daha pahalı olmalıydı herşey mesela.ama diil.yemek yemek için bile doğru düzgün bi kaç mekan var hepsi bu.oralarda dolu ve çok cazip yerler diil.2 poz resim çektirdik buna rağmen o değişik mimarisinin önünde.toplamda zaten yaklaşık yarım saat kalabildik çünkü üşüdük ve sıkıldık sonrada atlayıp metroya daha bize ait biyere gittik.Beyoğluna,Dilek Pera ya.
mmm ben fajitas combo
yedim ki çok lezzetliydi sevgilimde yabani mantarlı bonfile.Dilek peranın en sevdiğim yanı bu.gözüde mideyide doyuran servisleri var ve lezzetli tüm yemekleri.gerçi ne zaman bişiler yesek her seferinde tuz miktarının fazlalığından şikayet edioduk ama bu sefer tuz miktarıda gayet iyiydi.sonra eskiden olduğu gibi megavizyona girdik kitaplara baktık ama ben de sevgilimde bişi almadık.Orhan Pamuklara başladım.onları okumadan başka herhangi bişeye kapılıp gitmek istemiorum.
sonra ilk defa cevizlibağdan metrobüse bindim.çok rahat herkese tavsiye ederim.trafik yanınızda kilit olmuş vaziyette dururken siz sevgilimin deyimiyle yağ gibi akıp giderken pek keyifli oluyosunuz.zaten yoğun olan trafiği bi de polisler ana arteri kapatınca dahada feci oldu bisüre sonra.kondolize rays hanım gidicek galiba herhalde ondan bu kapatma olayıda.kimbilir.istanbulda böyle şeyleri sorgulamak insana kafayı yedirtebilir.o yüzden susuyorum.
böyle işte.eve geldim.dün yaptığım cevizli kekin yanında çayımı içiyorum ve bunları karalıyorum.şimdide sigaramdan içtim bi fırtçık.yarın bi oda temizliği,. düzenlemesi yapmak niyetindeyim bakalım, kısmet...bi de yine yarın spor salonuna kaydolucam.bölgesel çalışıcam biraz. özellikle kalça kısmına.azıcık tabancalarım varda ondan.tabanca ne mi?tabanca basen bölgesindeki çıkıntılar.hani kovboyların silahlarını taktığı yerler vardır ya.bacakla basen arasındaki yer.işte orası benim tabancalarım.onlardan kurtulmam gerek zira önümüzde sözdü, nişandı, evlilikti fln bisürü süslü olunmayı gerektiren günler var.çalışmalarımıza başlayalım diğmi:)
yarında bi güzel yatar uyurum geç uyanırım hatta.nefis bi aile kahvaltısının ardından miskin miskin yaparım tüm bu dediklerimi.ama şimdi biraz kitap okumalıyım.okumalı ve öğrenmeliyim orhan pamuğun gözünden bu şehri.
ii geceler...
bugüne uygun bir şarkıyla sözlerime son veriyorum:
Pamela Spence...İSTANBUL