29 Mart 2007 Perşembe

lale devri







bu devir benim devrim.çünkü uzun zamandır bu mevsimi bekliyodum.lale zamanı.ilkbaharın girişiyle kışın bitimi arasında ekilen laleler bi süreliğine tüm canlı renkleriyle bizlerle olucaklar.gerçi büyükşehir belediyesi bu sene uyguladığı bi teknikle lalenin canlı kalma ömrünü 3 ay kadar uzun bi süreye çıkartmış.3 aylık lale devrimiz başladı yani.şehrin her tarafını bu çiçeklerle kaplı görmenin bana verdiği mutluluğu gerçekten tarif edemem.lakin laleyi bilen bilir.gerçekten özel bi çiçektir.diğerlerinden farklıdır.arsız diildir.her su veren ele açmaz misal papatya gibi.gül gibi uzun ömürlü diildir.yerinden koparttığınızda kötü koku yayar.zamansız açmaz.her güneşi gördüğünde canlanmaz.mevsimi vardır.kıymetini bilmeniz ve o a'nı beklemeniz gerekir görsel zevke ulaşabilmek için.kısacası gerçekten diğer çiçeklerden farklıdır,nazlıdır,özeldir lale.belkide sevişim bu yüzdendir.tamamen lalelerle çevrildiğimizde geçen sene yaptığım gibi bulundukları semtlere gidip bol bol resim çekicem.bunu bi pazar günü yapmayı ve mümkünse yalnız olmayı tercih ediyorum.konsantrasyon meselesi şekerim.LALELERİM VE BEN....:)

28 Mart 2007 Çarşamba

gripin meselesi


sevgili gripin üreticisi..
şimdi bu gerçekten her derde deva taaa babannemden kalma müthiş ilacı bukadar büyük boyutlarda imal etmenizin sebebi nedir?yıllardır süregelen bu gripin müdavimliğinden şu sıralarda vazgeçmeyi düşünmekteyim.sorarım size boğazları davul gibi şişmiş ve yapısal olarak zaten biri diğerinden daha büyük bademciklere sahip olan bi vatandaş ki o benim... nasıl bu koca ilacı tek hamlede başına bişi gelmeden yutabilir.hayır yani, anlamıyorum neden bukadar büyük.gripin severler olarak ben ve bikaç arkadaşım bizi gripin içme kabuslarından kurtarmanızı ümid ediyoruz ve hatta yalvarıyoruz.çokmu zor yaa.biraz küçültüceksiniz hepsi bu.bi saat düşünüorum içmeden önce.sürekli erteliyorum.ağzıma atıyorum taa boğazıma yerleştiriyorum.üstüne bol su serpiyorum ama ıhhh banamısın demio.direk geri gelio.ben itiyorum o yine geri gelio.cımbızla boğaz yolumamı yerleştirmem gerekio yani anlamadımki ben.yetkili merciii neresi?kime şikayet edicez.bi yardım edin bi el atın bu konuya allah rızası için yaa.aaaaaaaaaaaaaa

bitmeyen gün

bugün çok yoruldum gün ısrarla bitmiyo.başım beni taşıyamıcak kadar ağır.herşeyin sevimsiz ve çekilmez geldiği dakikalar içinde kıvranıyorum.yükseklere çoook yükseklere çıkmış geçici anksiyetemle savaşmak durumundayım.en yakınımı bile göresim yok.aklıma beni keyiflendiricek şunu yapsaydım şimdi kendimi daha iyi hissederdim diyebiliceğim tek bir konu yada ilgi alanı bile yok.uyumak istemiyorum,yürümek istemiyorum,dinlenmek istemiyorum...boşlukta asılı kalmak nasıl bişeyse işte tamda bunu istiyorum.düşüncelerimi, kafamda dönüp duran ama benim bile aşina olmadığım tüm düşünceleri kusar gibi boşaltmak istiyorum.tek hamlede bi çırpıda hepsini çıkartmak ve üstünü kumla örterek toprakla karışmasını istiyorum.tek bir ses duymak tek bi telefon sesi soru sual cevap hesap kitap ... hiçbişey görmek yada duymak istemiyorum.
ve pilim bitti.şarjımsa yanımda yok üstelik nerde kaldığınıda bilmiyorum.biri beni prize taksın ve yarına kadarda hiç çıkarmasın.
yorgunum....hemde çooook!!!

seyir defteri







BENİ BEKLEME KAPTAN
SEYİR DEFTERİNİ BAŞKASI YAZSIN
ÇINARLI KUBBELİ MAVİ BİR LİMAN
BENİ O LİMANA ÇIKARAMAZSIN

27 Mart 2007 Salı

kadıköy moda hattı

selam!bi pazartesi sendromunu daha geride bırakmışlığın sevinci ve sarhoşluğu içinde yzıyorum yazılarımı.sadece 15 dakika kaldı bu işkencenin bitmesine.ruhumu geri getirme çabası içersinde kıvranıyorum sabahtan beri.kimbilir nerde kaldı.belki shillerde,belki osmanbeyde yada cevahirde,modada kadıköyde vapurda çiyada ama kesinlikle burda diil.zor uyandım sabah.bedenimle kavga içine girdim sabahın körü.bugünde galibiyeti ben aldım yarına allah kerim.güzel geçen tüm zamanlardan sonra hep aynı keleği yapan bedenim artık uslanmayı söz dinlemeyi isyan etmemeyi öğrenmeli.ama nerdeee...hala biyerlerde gezinip duruyo.belki burdan çıktıktan sonra kendisini dışarda sobeleyebilirm:)
haftasonu karşıya geçtik.hava şartları vapurla geçip hemde dışarda seyahat ederek ulaşabilmemiz için oldukça cömertti.yanyana dipdibe elele artık nasıl söylenirse ööle geçtik gittik işte.yanan sigaralarımızın dumanıda cabası.bu üçlüye hayranım zaten
aşk
vapur
sigara
listeyi uzatabilirim, yanına daha bisürü şey yakıştırabilirim çünkü.ama bukadarı kafi.lakin anlatıcaklarım var.kadıköye vardığımızda liseli gençler gibi hiçbi vasıta kullanmadan yürüyerek sohbet ederek dahası gerçekten kıkırdayarak modaya gittik.sahile.çaktırmadım ama okadar anıyla yüzyüze geldimki orda.bi başkasıyla yaptığın eylemleri tüm vurdumduymazlığınla sadece anımsayarak ve hiç olmamış gibi varsayarak bakmak enteresandı.sokaktan geçen aşina olduğun bi simaya bakmak gibiydi.ben bunu biyerden çıkarıyorum ama nerden demek gibi.kısa bi an ve yokoluş hepsi bu....moda sahili herzamanki gibi insanı kendine kendine çeken havasıyla müthişti.yanında en sevdiğin varken dahada gidilesi mekan gibi geldi bana.onunla herşeyin tadı gerçekten bambaşka.oldukça sessiz ve tenhaydı dolayısıyla istediğimiz kadar özgür olma lüksüne sahiptik.bankta oturup bisüre denizi ve gökyüzünü izledik,çingeneden kaçabilmek için bi selpakla yırttığımız için sevindik,başkalarına çiçeği kakalayışını izledik,konuştuk ,sustuk,rüzgardan dolayı yaşaran gözlerimizin yaşını sildik,salıncağa bindik,güldük,güldük çok güldük...ve sonra daha önceden belirlediğimiz gibi çiya'ya gittik.ben menüde oldukça ilgimi çeken aklımı başından alıcağını düşündüğüm çiya'nın özel kaşarlı cevizli yoğrutlu diye açılımı olan bi kebap çeşidini seçip onu aklımda büyütüp süsleyip kocaman hale getirip beklemeye başladım.sevgilimde patlıcanlı kebap söledi.siparişler bi geldi ben sükutu hüsran içindeyim çünkü okadar renksiz sade sanki ellle dürüm yapıp bölmüşler gibi son derece neşesiz renksiz bişi geldi önüme.sevgiliminkide son derece dolu ve çok renkli bişi.ahh dedim içimden şu erkekler hep ağızlarının tadını bilmek zorundalarmı.ewt zorundalar...madem ööle bende onun o nefis kebabından otlanırım dedim ve yaptımda.sevgilim özene bözene patlıcanların kabuklarını soydu dürümün içine koydu birazda kebabından acı yeşil biberindende koyup bana elleriyle yedirdi.sağolsun.sevimli bi deneydi bana elleriyle bişiler hazırlaması.lakin gittiğimiz yemeklerden birinde balık ayıklıcam diye söz verip sonradan sukoyverip ısrarlarım üzerine ayıklamaya kalkınca yiyecek balık kalmadığını gördük.lakin balığın tamamı parça pinçik biçimde tabaktaydı:)ama akıllandık tabii.bundan sonra dışarda mezgit fileto tarzında zahmetsiz balık yiyoruz.savunmasıda şööle.-cnm ben evlenince kendi evimizde ellerimle ayıklarım dışarda nasıl elliyim balığı diyo.bakalım görücez nekadar doğru bu söyledikleri:)halbuki balık elle yenir diğmiiii..neyse ondan sonra bi künefe ortaya sonra türk kahvelerimiz ki aslında hemen yukarda fazıl beyin türk kahvesi diye bi yer var.oraya gitmeyi istiyodum ama unuttum.çiyada içtik kahvemizi.sonrada çok doymuşluğun vermiş olduğu şişkinlikle bahariyede yürüyüş yapıp bişiler baktık bana.ama beğenemedim ve almadım tabiiki.sonrada beni eve bıraktı ve kendide ordan eve geçti.biraz blok okuyup biraz okey oynayıp yattım.pazar günü kötü bi hava eşliğinde uyandım.kalkıp enfes bi kahvaltı hazırladım annem ve babama.beraber uzun bi kahvaltı yaptık,sohbet ettik.sonra giyinip çıktım.sevgilim gs nin maçına gidiceği için m.köyde buluştuk ve trafik derdi olmasın diye yine oaralarda takıldık.cevahire gittik.shiller diye bi kafede kahve ve pasta yedik.ilk defa sıcak beyaz çukulata içtim ama tadı aynen hani tavukgöğsü yaparsında ateşe koyarsın vanilyalı bi tadı vardır henüz yoğunlaşmamıştır.işte öle sütlü gereksiz bişiydi.sinemaya girmek için kendimizi çok zorladık lakin cidden gidilicek film yoktu.kirli sırlar diye matt damon angeline julie nin oynadığı bir robert de niro filmiydi ama onuda kaçırmışız.ondanda vazgeçip osmanbeyde yürüdük.sonra kısa bi hüzünlü veda anından sonra o maça gitti bnde bakırköye.biraz işlerim vardı.dolandım tek başıma.yalnızlıkta güzeldi üstelik.yemek yedim sonra da eve döndüm.ve böylece bir haftasonunu daha var gücümle yemiş bulundum

gündoğarken--bahar türküsü


bahar geldi kendimi seçtim
kuşlar uçtu kendimi aştım
seni ben yanımda bulunca
değiştim güzelleştim
söz etsen yüzün gülse gel desen

yağmur yağdı içim temizlendi
toprak koktu içim renklendi
seni ben yanımda bulunca herşeyim çiçeklendi
ses etsen yüzün gülse gel desen

24 Mart 2007 Cumartesi

özgürlük her yaşta.....

"Babası İspanya'nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın.Fırsat bulduğu her haftasonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi.Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı.Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı...

Çok üzülmüştü küçük kız...Babasına söyledi bunu,o da "üzülme kızım,yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?"dedi.
Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü.bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti.Babası keyifle resme baktı ve sordu:
"Hmmm!Ne güzel bir ağaç bu!Üzerindeki benekler ne? Portakal mı?
Küçük kız babasına eğilerek,sessizce:
"Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!....."

23 Mart 2007 Cuma

tepedeki çimenlik

tepedeki çimenlikte
yalınayak dolaşarak
yemyeşille masmavinin
ortasında uzanarak
hayaller kurarak
rüzgara savurarak
vazgeçmek birdenbire
herşeyden vazgeçmek
tepedeki çimenlikten
seyreylemek şu alemi
küçülmüş ufacık olmuş
insanların alemi
bir buluta tutunup
bir kuşun kanadında takılmak
vazgeçmek birdenbire
herşeyden vazgeçmek
sadece gökyüzü
sadece deniz
sadece sen ve ben
sadece sevgi
hepsi bu

düşünceler

Bazen istemediğim bürsürü düşünce ve soru işaretli cümle beynime hücum ediyo.gerekli gereksiz ve olmadık zamanlarda baktığım yada gördüğüm şeylerle yakından uzaktan alakası olmayan birbirine paralel durmayan ve yine bi okadarda bağımsız bi ton düşünce.

Sabahları evden çıkarken ogün yapıcağım şeyleri bir bir hafızama diziyorum.internette hangi sayfaları ziyaret ediceğimi bile programlıyorum.bi sayfayı sonuna dek okumadan ve özümsemeden geçip gitmeyi ihanet olarak sayıyor ve diğer sayfalara yönlendirilmeleri görmezlikten geliyorum.rastgele yaşamı sevmem.geldiği gibi hayatlar yaşamam.sıkıntılarımı biriktirmeyi sevmem.duygularını paylaşamayan insanların her konuda ketum olduklarına inanarım.lakin insan her şeyi ama her şeyi paylaşabilmeli.mutlu olduğumda aman nazar değmesin diye dilimi ısırıp kimselere söylememezlik etmem.iyi kötü aldığım verdiğim konuştuğum yaptığım her şeyi ama her şeyi anlatırım.düşündüğüm hiçbişeyden utanmamayı öğrendim.çünkü düşünceler kişilikleri oluşturur.bunu düşünüosam; bu beni oluşturan puzzle’in parçalarından biri demektir.kısa ve net…hepsi bu.

Bayadır aklıma takılan şeylerden biride şu tüp geçit meselesi.onca tonluk şeyleri nasıl olupta suyun altında birleştiricekler.bunu kim nasıl ve hangi aygıtla yapıcak.bu konuya akıl erdiremiyo oluşumda canımı sıkıo üstelik.ama algılarım açık bisüredir.takipteyim vesselam.

Ve diğer mesele ki beni aslında cidden korkutan ve otokontrol mekanizmamın tavan yapmasına olanak tanıyan bi paranoya hali.yanımdan geçen belinde silahı olan polisler…
Ewt tam da bu büyük bi mesele halini aldı beynimde.
Her şeyin toplu halde olduğu(artık)…toplu katliamlar,kıyımlar,sürgünler sex gibi.milletimizin büyük bi kısmının aynı anda bi bütün halinde cinnet geçirdiğini düşünüyorum ve bundan korkuyorum.belinde silahı olan cinnet geçirse sanırım ilk işi silahına sarılmak olucak ve etrafına rastgeldiği gibi ateş açacak diye huzursuzlanıyorum.lakin bazı zamanlarda bazı mekanlarda gördüğüm manzara beni ciddi ciddi korkutuyo.bi maç esnasında görevli olarak bulunan birsürü polisin hepsine tabi tutmuyorum ama hemen hemen biçoğu bi olay çıktığında anında coplarını çıkartıp vurmaya hazır hale geliolar ve dahası vuruyolarda.bukadarmı içimiz şiddet dolu.aklım ikiye bölünüo.kim daha korkutucu ve düşündürücü diye düşünüyorum.anında olay çıkarmaya ve saldırganlaşmaya başlayan, kudurmuş köpek gibi salyalarını saça saça sürekli küfür eden sivil takımımı,yoksa yine bi olay çıksada hırsımızı birilerini döverek alsak edalarında dolaşan iş başa düştüğünde ciddi ciddi caydırıcılığından ziyade kanatmak acıtmak yaralamak ve belkide güç gösterisi yapan devletin bizim için tayin ettiği güvenlik görevlilerimi.?

Yanımızdan geçen ve onları dinlediğimizin belliki farkında olmadıkları bi konuşmaya dahil oluyoruz.polislerden biri :ya dur diyorum vurma vurma biraz bekle diyorum yok ya adam saldırıyo çocuğa diyerek yanımızdan geçip gidiyolar…şaşırıyorum.biri dur diyo öteki vur..hangisi daha haklı hiçbi fikrim yok doğrusu.
evinden işinden yada direk üstünden bişey alınıp kaçılıo ki buna hırsızlık deniyo.ve işin garibi bunu yapan şahıslar olay mahalinin polis karakolu etrafı olmasını hiç kafalarına takmıyolar.yani polisten korkmuyolar.içeri atarlarsa 2gün sonra çıkıcağını bilio çünkü kendinden emin.polislerse çaresiz yasalar diyo.yasalarmı?onlarda çaresiz!!!ab’ye uyum diyo.
Sanki avrupada suçlular görmezden geliniyo.hayret…
Babam hep şununla övünür.allaha şükür hiç karakol yüzü görmedik.polis nedir bilmeyiz ve polisten çekiniriz.babam 49 doğumlu ve güvenlik görevlilerinin gerçekten görevine sıkı sıkıya bağlı olduğu ve insanların yanından geçtiklerinde saygı gösterdiği zamanlarda yaşamış.yerleşmiş yargıları bu yüzden.inanmak okadar güçki artık.
yine aynı mekanda bi taşkınlık esnasında devletin adamına bi sivil kolaylıkla vurabiliyo,hırpalayabiliyo.devletten ve onun adına çalışan işleyen düzenden nezaman çekinmemeye başladık bilmiyorum.herşey gittikçe kötüye giderken benim gibi iyimser insanlarda şekil değiştirmeye başladı üstelik.
Artık hiçbişey eskisi gibi olmucak.maalesef….

20 Mart 2007 Salı

o bir melek,,,,o gariban anası bi sultan:(

yemekte haftanın en az 3günü mutlaka karşılaştığımız ahu tuğba ve tarık tarcanın sevda adlı filmi oynamakta cine 5te.yemeğe genelde aynı saatlerde çıktığımız ve sevgili kanalımızda hep aynı saatle filmi verdiği için bi kısmına kadar seyredip gerisini izleyemiyorduk.nihayet bugün turnayı gözünden vurduk ve sevdanın niçin kötü yola düştüğünü öğrenmiş bulunmaktayım.halbuki hırs yapmıştım ve ayşe ablayı tembihlemiştim.biz yemekten inince o yerimize izlicek ve anlatıcaktı.lakin buna gerek kalmadı.bu küçük sevda saf ve masum olduğu dönemlerde ki bi sevdiceğide var kızımızın.üvey babası taciz eio bu da yere düşen makasla adamı hançerlio.ve mapusa düşüo.sevgilisi bunu görmeye gelio.dioki ben senle evlenemem sevda mahalleli hakkında fena konuşuo seni karı diye koluma takıp çıkamam diyo.ve sevda ikinci darbeyide böylecene yiyerek hayat kadını olmaya karar verioo.hayat şartları yanee..:)neyse gel zaman git zaman bizim sevda pek bi zengin oluo ve hayatını ortadan ikiye böliyo.birinde arzulu,ateşli,zengin ve hayat kadını arzuuuuuu diğerinde ise adada hizmetkarları olan mazmut işte başına başörtü takan kafasına 40 tas su dökerek her seferinde günahlarından arınan sevdaaaa ve yavuklusu tarık tarcan nam-ı diğer halil.halil sevdaya vurgun fakat gerçeklerden habersiz.mahalleli sevdaya hayran.iyiliksever cömert namuslu ve koca bi şirketin başında olan ama bi okadarda yalnız bi genç kadın.işte mahalleli onun hakkında konuşurken bu cümleyi söylüo.o bir melek!!! o gariban anası bi sultan!!!
ha bi de halil faytoncu bu filmde.habire atıyla konuşuo ve ona durmadan hadi be oğlum yürü be urfalım diye hitap edio.
benden sölemesi..sevda hanım bi prenses.. beni beğenirmi dersin he urfalı he sölesene urfalıı:))

saat 5 buçuk

bugün çok yoruldum gün ısrarla bitmiyo.başım beni taşıyamıcak kadar ağır.herşeyin sevimsiz ve çekilmez geldiği dakikalar içinde kıvranıyorum.yükseklere çoook yükseklere çıkmış geçici anksiyetemle savaşmak durumundayım.en yakınımı bile göresim yok.aklıma beni keyiflendiricek şunu yapsaydım şimdi kendimi daha iyi hissederdim diyebiliceğim tek bir konu yada ilgi alanı bile yok.uyumak istemiyorum,yürümek istemiyorum,dinlenmek istemiyorum...boşlukta asılı kalmak nasıl bişeyse işte tamda bunu istiyorum.düşüncelerimi, kafamda dönüp duran ama benim bile aşina olmadığım tüm düşünceleri kusar gibi boşaltmak istiyorum.tek hamlede bi çırpıda hepsini çıkartmak ve üstünü kumla örterek toprakla karışmasını istiyorum.tek bir ses duymak tek bi telefon sesi soru sual cevap hesap kitap ... hiçbişey görmek yada duymak istemiyorum.
ve pilim bitti.şarjımsa yanımda yok üstelik nerde kaldığınıda bilmiyorum.biri beni prize taksın ve yarına kadarda hiç çıkarmasın.
yorgunum....hemde çooook!!!

19 Mart 2007 Pazartesi

erkek baştır kadın ise boyun.......

ESKİ AMERİKA BAŞKANLARINDAN BİLL Bİ SEYAHAT ESNASINDA KARISININ ESKİ SEVGİLİSİNİ GÖRÜP ONA ŞÖYLE DER:

-GÖRDÜNMÜ BAK! BENLE EVLENMESEYDİN ŞİMDİ BİLMEMNE KARISI OLUCAKTIN...

KARISININ VERDİĞİ CEVAPTA AYNEN ŞU OLUYO:

-HAYIR! BEN YİNE BAŞBAKANIN KARISI OLUCAKTIM:)))

NE DERLER BİLİRSİNİZ...

HER BAŞARILI ERKEĞİN ARAKASINDA BİR KADIN VARDIR.BİR KADININ ARKANIZDA OLMASINA RAĞMEN HALA BAŞARILI

OLAMIYORSANIZ BU SİZİN YETENEKSİZLİĞİNİZDEN BAŞKA BİŞEY DEĞİLDİR!

18 Mart 2007 Pazar

the sheltering sky

Orjinal adı THE SHELTERING SKY. Ama bizimkiler Çölde Çay olarak çevirmişler.Filmin kapağında şöyle yazıyo:Bir kadının tehlikeli ve erotik yolculuğu.bu nekadar hissedilio orası tartışılır keza ben pek tehlike hisedemedim.Bu film zamanında TIME dergisi tarafından İngiliz Edebiyatının en iyi 100 eseri aasında gösterilen Paul Bowles'in romanından uyarlanmış.Çölde çay filmine merakım biraz eskiye dayanmakla birlikte bukadar zamandır izlememiş olmam tamamen bu filmi aklımda büyütmüş olmamdan kaynaklanmaktadır.Tmm artık izleyebilirim dediğim andada izledim zaten.Yani dün akşam.Filmi teomanın şebnem ferahla yaptığı iki yabancı adlı şarkıda duymuşluğum var daha öncsini bilmem.lakin ozamanlar çokta sinemeya duyarlı bi yaratık diildim.sadece vizyonu takip ederdim hepsi bu.şarkıda şöyle der:yazdan kalma bir günden,yada çölde çay filminden benimde sahneler aklımda seninkilerden farklı ama artık kendini kandırma... diye devam eder.teomanın aklında kalan hangi sahnelerdir bilinmez ama benim aklımda kalan çölün gizemi ve görselliği o sarı turuncu rengin hakimiyeti ve araplara duyduğum meraktan başka bişi diildir.ve kadının kocasını kaybedişi hemde tifodan dolayı.ve oldukça uzun bi film.bunuda belirtmeliyim.madem en iyi roman seçilmiş izlenmesi gerekir diyip izlemenizi tavsiye ederim

15 Mart 2007 Perşembe

dopdolu haftasonu,,sevgilim ve ben

cumartesi günü malum görüş günümüz :) olduğu için bakırköyde buluştuk sevgilimle.fakat öğlene kadar işte olduğum ve malum sebeplerden dolayı keyifsizlik,halsizlik,bitkinlik,bıkkınlık ve karın ağrısı derken biraz daha iyiydim vakit geldiğinde.nitekim onu görünce kalan küçük parçada uçtu gitti.aslında cuma akşamından yaptığımız plan daha cazibeli ve albeniliydi ama hava şartlarından ötürü boğaz sefamızdan kısa süreliğine vazgeçtik.bizde hazır bakırköydeyiz ozaman ilk tanıştığımız yere gidelim dedik.galeriadaki dodiciye.fakat orasıda aşırı kalabalık olunca bi süre bardaki sandalyelerde konaklama sırası bekledik.vakit gelince yerimize geçtik.bu seferde sipariş için bekledik sonra bizden önce yiyenlerin kalan artıklarının temizlenmesini ve sonra yemeğimizi falan derken sonunda benim panelenmiş tavuğum onun bonfilesi içiceklerimiz ve son olarakra cheesecake ile türk kahvelerimizide aldıktan sonra memnun mesut orayı terkettik.ilk önce sinemayamı gitsek diye düşününce ama bu eylemi pazar günü gerçekleştirmeyi planladığımızdan vazgeçtik.bu fırsattan yararlanıp sevgilimin yapması gereken bazı alışverişler vardı.onları almaya gittik.vakkodan kıpkırmızı bi kravat mavi gömlek ve inciden bi spor tarzda ayakkabı.ayakkabılarıyla kravatına (renginden dolayı)bayıldım. gömlek beni ilgilendirmio bu bağlamda.:)öle böle derken zaten akşam oldu ve bizede ananemler gelicekti kalmaya.fazla gecikmek yakışık almaz diye eve dönmeye karar verdik.taksiye bindirdi beni ve ayrıldık.bu arada sürekli olarak bindiğim taksilerde sigara ambargosuyla karşılaşıyorum.bugün eve dönerken yine müsade istediğimde izin vermediler.garipppp...neyse dün eve geldim ananemlerle birlikte dayımlar teyzemler fln bayaca kalabalık bi tabloyla karşılaştım.bol bol fotoğraf çektirdik gülüşmeler konuşmalar internette doktorculuk oynamalar fln derken yattım.evde yaşını almış insanlar bulununca ööle saat 11lere 12lere kadar yayamıyosun.9buçukta uyandım 10a doğru kahvaltı masasındaydım.bu faslıda geçtikten sonra hazırlanıp sevgilimle buluşmaya gittim tekrar.bakırköye geçip ordanda beyoğluna gittik.aklımızda bi haftadır patrick suskindın romanından uyarlama olan KOKU adlı film vardı.biletlerimizi önceden alıp sinepopun hemen yanında bulunan ve daha önce önünden geçerken gözümüze kestirmiş olduğumuz incinin profiterolünü yemeye gittik.inci hala eski inci.bayadır gitmemiştim.neyse oturduk yedik ama sevgilimede söyledim ben bundan daha güzel yapyorum profiterolü diye.ve bu konuda gayet ciddiyim.haftaya yapıp kendisine tattırmaya niyetliyim efendim.
gelelim filme.dün mağazada alışveriş yaparken zeynep msj çekmişti.o da cumartesi gidicekti koku'ya.filmle alakalı süper yorumlar yapmış çok beğenmişti.cidden haklıymış.film farklı konusuyla (ki ben kitabınıda okumuştum ama filmi izledikten sonra tekrar okumaya karar verdim...)nsanı etkiliyo.bi koku manyağı olan genç adam miller ötesinden bile tüm kokuları algılama yeteneğine sahip.fakat bigün kendi kokusunun olmadığını anlıyo ve olay ozaman başlıyo.kendi kokusunu yaratana kadar bisürü kadın öldürüo ve kendi takdiğiyle( bu takdiği filmi izlediğinizde anlıosunuz şimdi anlatamam..).kokularını şişeliyo.ve tüm bu kokuların birleşiminden kendi kokusunu yaratıyo.tabii tüm kent alarma geçio çünkü bisürü genç ve güzel kadın ortadan kayboluo.yakalanıo darğacına asılmak için götürüldğünde elindeki kendi kokusunu yarattığı kokuyu mendiline damlatıp bi sallıyoasılmasını bekleyen yüzlerce insan kendinden geçip ona tapınmaya başlıo ve herkes ama herkes soyunup erkek kadın çocuk tanımaksızın sevişmeye başlıyolar.binlerce insanı aynı anda çırılçıplak seviştiğini hayal edin.tüm din adamları soylular fakirler kadınlar herkes sevişio.kendilerine geldiklerinde genç adam ordan uzaklaşmış oluo tabiiki.fakat yine hayatından mutlu diil.çünkü bu kokuyu elde etmesi ona aslında istediği şeyi kazandırmamış oluo. onu olduğu gibi kendi doğal kokusuyla sevicek hiçkimse yok hayatında ve gerçekten çok yalnız.ve filmin sonunda çocuğun doğduğu kasabaya geri döndüğünü görüyoruz.filmin başında doğum anı enteresan bi biçinde veriliyo.annesi bi balıkçıda iğrenç kokular arasında sancı çekmeye başlıo.beşinci çocuk olarak dünyaya gelen bu genç adamı doğurmak için annesi tezgah arkasına geçio iki ıkınıo bacaklarını ayırıyo ve çocuğu dışarı çıkartarak balık bıçağıyla kordonu kesiyo çocuğu ayağının ucuyla iterek kenara fırlatı yo ve tekrar tezgah önüne çıkıo.çok doğal bişeymiş gibi hakkaten oha oluosun.bebek bi süre ağlamıo annesininde ölmesi yada yaşaması umrundada diil zaten ama bebek yaşamayı seçio ve ağlamaya başlıo.ağladığnı gören insanlar bebeğin annesinin onu öldürmek istediğini düşünerek kadını astırıolar.işte tüm bu olayların başladığı yere dönüyo adam.doğduğu yere.onu millerce uzaklardan çeken kokuya geliyo ve elindeki kendi kokusu diye yarattığı parfüm şişesini üstüne döküo.ve o esnada civarda bulunan tüm insanlar o şişeden çıkan kokuya doğru gelerek adamı sevmeye dahası bu etkilenmeden dolayı adamı başlıyolar yemeye.evet bildiğiniz yemek.taaki adamdan tek bi kemik parçası dahi kalmayana kadar.filmin sonundada dediği gibi o dünyadan tüm parçalarıyla birlikte ebediyen yokoluyo.....
film gerçekten güzel işlenmiş ve uyarlama konusunda ciddi bi emeğe sahip olduğunu düşünüyorum.gitmenizi şiddetle tavsiye ederim.en azından piyasadaki tüm birbirine benzer diğer filmlere inat gitmelisiniz...işte böööle...
saat 11 olmuş.biraz uykum var.bu yazıyı yazarken sevgilim aradı ve sonra mesajlaştık.buraya yazmak istedi canım
AŞKIM:aşkların en büyüğü,en güzeli,en anlamlısı bizim yaşadığımız...sen yanımda oldukça bu hayat cennet benim için.seni seviyorum ....
iyi geceler bebeim bende seni çok seviyorum....

12 Mart 2007 Pazartesi

güneşe dön yüzünü


1 kaç dakika önce yaşadığım kısa bi mutluluktur bu.sigara molası için çıktığım yemekhanenin terasına geçme cesaretini göstererek kendime ne büyük bi iyilik yaptığımı anladım.ben kış çocuğuyum.yay burcuyum.kasımda doğdum.güneşe hasretliğim bu yüzdendir.biraz üşür gibi oluşumla sırtıma gelen ve ciddi ciddi ısıtan güneş; yüzümde güller açtırdı desem abartmış olmam herhalde.artık ısıtmaya başlamış güneş.kafamı aşağı eğdiğimde yol kenarlarında sere serpe uzanmış açık pembe çiçekli ağaçlarla karşılaştım.sonra döndüm yüzümü güneşe.yüzümdeki yansımasını karşımda duran cama ayna işlevini katarak baktım.yüzümüde ısıttı güneş.güneş,,,,, söylediğinizde sizdede mutluluk hissi uyandırıyomu.ne yani biz diilmiydik küçükken çizdiğimiz resimlere gülen yüzlü güneşleri yerleştiren.güneş gülümsemektir işte dahası varmı...başka hangi galaksinin yüzüne gülen bi surat yerleştirilebilirki ve hangisine gülmek bukadar yakışabilirki?????

11 Mart 2007 Pazar

kaşık çatal meselesi

farkettimki ben çorba dışında hiç bi yemeği kaşıkla yemekten hoşlanmıyorum.yoğurdu bile akışkan bi yapıya sahip olduğu zamanlarda bile dökülsede saçılsada kaşıkla yemeyi reddediyorum.ağzımın içine kocaman bi kepçe sokmuş gibi hissediyorum.çatal daha zarifmiş gibi gelio napıyım.ve birde yemek tabağında kalan yemekleri kaşığıyla yada çatalıyla değişik sesler çıkarmak suretiyle toplamaya çalışanlarada uyuz oluyorum.bi de yine misal azalmış pilav tanelerinin sağ tarafını çatala dayayarak sol elinin işaret parmağıyla pilav tanelerini çatala ittirenlerede gıcık oluyorum.mmmm...bi de yemek yerken ekmeği peçete yada bez niyetine kullananlardanda hoşlanmıyorum.bi lokma ekmeği dudağının kenarlarına bastırarak kalıntıları toplarlar bazı insanlar.halbuki hayatımıza peçete gireli çooook oldu diğmi.zaten yemek yerken şapur şupur sesler çıkartanları hiiiç saymıorum onlar apayrı bi konu.uzun mesai isteyen meseleler.bi de istiyorumki;mesela salatalık yerken kıtır kıtır ses çıkmasın ağzımızdan,çorba yerken hüfffttt diye efekt yapmayalım,kör yok etrafımızdaki hani sesle desteklemek durumumuz söz konusu olsunki çorba içtiğimiz belli olsun diğmi?ve en çok sinir olduğum konulardan biride sürekli olarak tabağında yemek bırakan aiiiiiiiiiy çok fenayım şu son lokmayı yiyemicem diyip bırakan ve dahası bunu adet haline getiren insanlar.tmm insan bazen yiyemeyebilir ama sürekli olmaz.yani öküz gibi yersin yersin son lokmanın seni fena yapıcağını iddia edersin.OLDUUUU
az evvel acı biber turşusu yedim yemekte.midem ağrıyomu kaynıyomu bilemiyorum.belkide her ikiside.bi çay söliim ben bari.bu arada bendenizin biri var diye bi şarkısı var.ceyhun yılmazla çekmiş klibini.böle nası ciddiler nası aşıkmış gibi davranıolar bi görseniz.ama mamafih tüm bu çabaya rağmen aşırı sahte yapmacık görünmekten çıkamıyolar bi türlü.ıhhhhh yakışmamış işte.o adamın bu kızın klibinde işi ne.bi de harun kolçak düeti ya.hani bende burdayım dicek ya harun ağbi.klibin en alakasız yerinde bi görünüp kayboluo.hayalet gibi.noooluo layn diosun başka klibemi geçti bu kanal.ama hayır alıcınızın ayarıyla oynamayın.o hala izlemeye başladığınız klip.bendeniz......biri var......

başarısız haftasonu

çok güzeldi diğmi haftasonu.gerçekten tamda bahar gelmiş gibiydi.bizde fırsattan istifade dooğru soluğu sahilde aldık.aslında ilk önce beyoğlundaydık ama nekadarda yanlış bi karar verdiğimizi oraya gittiğimizde anladık.sevgilim her girdiğimiz yere bi kulp bulupta fransız sokağına gitmek isteyince bizde bastık oaraya gittik.hadi dedik madem yolumuz orada bari limonlu bahçeyede bi bakalaım.ama sanırım bahçe ortadan kalkmış çünkü yol üstündeki yeri ısrarla bulamadık.fransız sokağı son gittiğimizden bu yana hala boş ve tatsız.ordanda vazgeçip vurduk kendimizi aşağıya.karşımızda tophane.önce ben tavla oynayalım dedim.yüzü ekşiyerek tmm dedi.msj alınmıştı vazgeçtik.sonra hadi yürüyelim dedik ona zor geldi ozaman tramvay dedik.bindik ters istikamete gelmişiz.sonra doğru istikamettekine geçtik ben bu arada beklerken uçuğumun son parçalarını içim parçalanarak çıkarttım ve tramvaya bindik.tramvay kalabalıktı ayakta duruyoduk.ve ben o arada uçuğumun kremini tazeliyodum ki bu arada araç ani fren yapınca bende oturan yolculardan saçları en dik en jöleli olanın kafasından destek alarak saçlarına yapışıp ayakta kalma mücadelesi verdim.çocuk gülüo sevgilim gülüo ben gülüorum. neyse ordanda indik.başladık yürümeye.kızıl bayrakların açıldığı eylem vardı dolmabahçede.önündne geçtik ve o en sevdiğim caddede yürüdük.hani beşiktaşa giden dolmabahçe sarayının önündeki ağaçlıklı yol..sonra bi banka oturup denizi izledik ve beşiktaşa kadar geldik.e haliyle acıktık.ille burger king yemek istiorum beeen fast foodd diyince başladık burger king aramaya.onuda bulamyınca ikbal sucuk dünyasına girip bi güzel yemek yedik.sonra madoya geçip tatlı ve kahve sonrada esin geldi.ordan hep birlikte taksim yapıp esinle birlikte teyzemlere geçtik.orda kaldım ben haftasonu çünkü ertesi günü gs fenerin basket maçına gidicektik.benim kıyafetim maç için uygun olmadığından kahvaltıdan sonra önce bize geçip üstümü değiştirdim ve sonra doğru ataköye geçtik. ama aşırı izdihamdna dolayı önce içeri giremedik kapıları kapatmışlar.sonra birden kapılar açıldı ve içeriye 30 kişi alınıcağını söylediler.bisürü i,nsan herkes birbirini ittirio.aman allahım!!!esinle faik birden bire içeriye girdi ama biz dışarda kaldık.sonra biraz polise yalvardık.taa nerelerden geldik ilk defa geldik noolur alın bizide arkadaşlarımızda içerde fln gibi şeyler söyledik ama kar etmedi.oturduk kenara pusuya yattık.çekirdek alıp komik bi şekilde çıtlatmaya başladık.belki acırlarda bizi alırlar diye içeriye a ma nafile almadılar.bunuda başarısızlıkla atlattığımızı düşünüp kaderimize tamda boyun eğmişken ve alandan poliseler tarfaından uzaklaştırılınca sevgilim birden telefonlarından birinin cebinde omadığını söyledi.aramaya gittik ama tabiiki bulamadık.birisi almış ve telefonuda kapatmış.bu sırada taraftarlar camları fln kırıp aşağıya atmaya başladılar.madem böle dedik bari gidip hattımızla alakalı ne yapıcağımıza bakalım.artriuma gittik abone merkezi aramaya.tadilattaymış bulamadık.şirinevlere gittik.caddeyi 10 kere geçtikten sonra ordaki merkezide bulamayınca madme öle bizde gidip yeni bi telefon alalım dedik.girdik bi telefoncuya.aldık telefonu.sevgilime en sonunda daral gelince koşar adımlarla çıktık ve tekrar ataköye gelip esinleri beklemeye başladık.bu arada çok acıktık.divan pastanesi açılmış artriuma.oraya gidicektik.oraya gtmektende ben vazgeçince oturudk bi banka ölecene beklemeye başladık.neyse esinler geldi sonra yemek yedik ki yapabildiğimiz en başarılı şey buydu.yemek yemek.daha fazla başarısızlığı kaldıramıcak olan bünyelerimizi eve göndermeye karar verdik ve ayrıldık.garip bi haftasonuydu anlıcağınız.hiçbişey beceremedik.hep bi aksilik oldu.nazarmı değdi nooldu.:(
sevgilim evde ders çalışıo şu anda.çorludaki şubenin teftişini bitirdi bi hafta izni var.çünkü kariyeri için çok mühim bi sınava hazırlanması gerek.sınav haftaya pazartesi.kampa girdi.banada destek olmak düşüo tabiiki.umarım alnının akıyla çıkar bundanda.

4 Mart 2007 Pazar

iş çıkışı


öfff müthiş sıkıldım.cumartesi günleri işyerine gelme sebebimizi 2 senedir anlamış diilim.resmen boş boş oturmaya geliyoruz.iş yok,piyasalar kapalı.ne idüğü belirsiz insanlar gelio bi de şirkete cumartesi günleri.bi harala gürele .gazete okumalar ,uzun kahvaltılar bol sohbet.çay kahve ne ararsan işte ama kesinlikle iş yok....çıkışıma yaklaşık yarım saat kalmış durumda.ama vakit ısrarla geçmio.çıldırmak işten bile deil...:( bu arada dün kendim için çok güzel bişey yaptım.ne mi?dün işten eve gidip yemeğimi yedikten sonra tesisatı kurarak harika bi film izledim.AMELIE...
film bittikten sonra yüzümdeki o munzur gülümseme uzun bi süre hiç geçmedi...çırağına kötü davranan zerzevatçı patrona amelienin söylediği bi laf var.SİZ SEBZE BİLE OLAMAZSINIZ.ÇÜNKÜ ENGİNARIN BİLE Bİ KALBİ VAR.:) buna bayıldım.konuşan fotoğraflar geniş bi hayal dünyası.ve tüm parlak renklerin eşliğinde bi filmdi.sonuna kadar izlemek bana çok iyi geldi.işte böyle sevgili blog.az sonra sevgilimle buluşmak üzere yola çıkıcam.bugün anadolu yakasına geçmeyi düşünüyoruz ve hatta kadıköy civarında olursak şu çook meşhur müthiş lezzetleri olan çiya'ya gitmeyi planlıyoruz.dahası uzun yürüyüşler yapmak sarılmak sarılmak ve yine sarılmak istiyoruz.hepsi bu.ben yavaş yavaş hazırlanıyım bari blogcum.daha sonra görüşmek dileğiyle herkese güzel bi haftasonu dilerim

gs maçıinothing hill,23, sevgilim ,ben fln fln

CUMARTESİ: burun tıkanıklığı,şiddetli baş ağrısı,öksürük,bademcik şişmesi ve sevgiliyle görüş günü.olabildiğince bişey yokmuş gibi davranmaya çalışmam sonuç vermedi elbette.ne yediğimiz yemek ne gezdiğimiz ne baktığımız ne dokunduğumuz....hiçbişey yeterince keyif vermedi kısaca.taakiiii bi ağrı kesici alıp ağrımı normal boyutlara getirene dek.sabah faik aramış sevgilimi abi akşam maçı hepbirlikte izleyelim diye.gs bjk maçı vardı cumartesi akşamı..hani şu 2-1 biten maç...açıkcası bunu söylediğinde hiçte havamda diildim ama sonra iyileşince beraber izlemeye karar verdik.mecidiyeköyde esin ve faikle buluşmadan önce gs store'a girip alışveriş yaptık.premium line diye bi serii çıkartmışlar.normal kıyafetlerin üzerinde gs amblemini daha şık versiyonlarıyla sunuyolar.bayanlar içinde mevcut.hatta sevgilim almak istedi banada ama ben şiddetle karşı çıktım.mazallah alır sonra orda burda tuğba gsli oldu diye laf çıkarır.neme lazım.yok dedim istemem.neyse 2tane kravat aldık ordan gs amblemli şık bişi.bi de ben sevgilime gsli adnan terliği aldım.gsli adnan da kim derseniz.şimdi benim sevgilim biraz fazlaca markacı böle süsüne düşkün takım elbiseli dışardan bakıldığında ciddiyet uyandıran elinde sigarası diğerinde baston tipi şemsiyesi.uzun paltosu fln olan biri.arkadaşlarıda bununla dalga geçiolarmış elinde bi viskin eksik adnancım diye:))adnan ordan kaldı yaniii.sevgilimin adı oldu adnan.e tabii bu adnan gsli.gidip ona pofuduk terliklerden alamıosunuz adnanlığı bozulur çünkü.işte bu noktada imdadınıza yetişiolar.heryeri deri olan hafiften pofuduk üstünde gs arması olan şık bi terlik üretmişler.ve şansa bakınki tamda önündeyiz..ve yine şansa bakınki onun ayak numarası kalmış ve ewt tabiiki bitane kalmış.:)hemen aldık.kısa bi alışveriş sonrasında maçı izlemek için meşaleye gittik.gsliler meşaleyi ve o sokağı çok iyi bilirler.gidip hem bişiler yiyip hem maçı izledik.ama şunu anladım sevgili izleyenler en adnanım diye geçinenler bile maç esnasında gerçekten farklı kişiliklere bürünüp küfürbaz yaratıklar haline gelebiliomuş...gol atıldığında şiddetli bi coşku sarılmalar alkışlar heyyyoo yuppiiii koçum benimm yada hoşşşşşşştt fln gibi bisürü kelime ortaya çıkabiliomuş..bi de sevgilim bana dönüp dioki ama olmuo böle sen benim konsantrasyonumu bozuosun.10 dakkada bi elele tutuşma ihtiyacı duyduğumuz için kendini veremedi tabiii, maça.neyse işte öle böle derken maçı izleyip kalktık.beraber bize geçtik.eve gelince onu yolcu ettim.balkondan el salladım ki bu an çok hoş ve romantikti.güzel bi cumartesi gününüde sonlara doğru iyi bi şekilde kurtarabilmiş olmianın huzuruyla derin ve güzel bi uykuya daldım:)
PAZAR:işte hasta oldum.tüm kırıklığıma rağmen hiiiçbişeyim yokmuş kendimi süper hissediomuş gibi yapıp ve rolümü iyi oynayıp evden anneme yada babama yakalanmadan çıktım.anlasalar baygın bakışlarıımı yakalasalar çıkma dicekler çünkü hastayım diye.bakırköye gittim yine herzamanki gibi.sevgilim beni iç çamaşırlarının içine gömülmüşken yakaladı
hastayken bile alışveriş yapabilirim ben tamammı.ama yapamadım o ayrı.çünkü basıldım:)
beni yakaladığı yerden beraberce çıkıp galeriaya gittik.vizyondaki filmlerden en ilgi çekici gibi olanını seçtik23....jim carreyin haleti ruhiyesi açısından en arada kalmış olan filmi.sanki her an komikleşcekmiş gibi bakıosunuz adamın suratına.ewt anladınız siz onu.film vasattı.herşeyi 23 sayısına indirgiolar. adamın hayatıyla alakalı herşey 23'e dayalı.23 olmazsa 32..çünkü tersi 23.kapişşşş??ve tabii sizde bundan kelli çıkınca hemen küçük hesaplar yapıp herşeyi 23 olarak algılamaya başlıosunuz.misal filmden çıkınca ben dedimki:senin yaşın kaç 32 benmki 26...32 sabit kalır.benim yaşımdaki sayıları toplarsın 2+6=8 32-8=24 ıhh dedi uymadı.23 olması gerekiodu.ewt dedim çünkü sen henüz 32 diilsin.hala 31 yaşındasın:) ee hal böle olunca 31-8=kaç eder ?duyamıorum kaç eder...hahhaha tabiiki 23.ve bunu bitirince kafamı sağa çevirdim.börekçinin önünden geçiodukki camında 23 yazıodu.al işte dedim..bizde lanetlendik gördünmü...sana okadar dalga geçme demiştim beeeennn
diye gülüşerek hızla uzaklaştık film mekanından.kısacası bence gitmeyin yazık olur paranıza.
haa bi de filme girmeden önce tam sinemanın karşısında bizim çoktandır gözümüze kestirdiğimiz nothing hill diye bi mekan vardı.oraya gittik bişiler yemeye.ve çok doğru bişey yaptığımızı anladık.oraya girince sanki başka bi mekanda başka bi dünyaya girmiş gibi oluosunuz.dış dünyadan tamamen yalıtılmış kendinizi galerianın o iğrenç karmaşasından soyutlanmış hissediosunuz.menüsüde gayet iyi.balda kızartılmış muzlu krebi çok tuttuk mesela.bide o geniiiş geniş yuvarlak koltuklarını.aslında sanki bi nevi pub tarzında.zaten tamamen ingilz havası mevcut ambiansında.kısacası beğendik işte gidin yaaa..
bi haftasonum daha böle güzel bi şekilde geçti ve gitti.bu yazıyı salı günü yazıorum ama siz kandırıp sanki o gün yazmışım gibi yapıcam.yazamadım çünkü hastaydım bu ufak sırrımda lütfen aramızda kalsın oldumu?
bu arada sevgilimi çooook özledim.bukafar fulltime görüşünce sanki 5gün hiç görüşmesek yetermiş gibi gelio ama sevgilim haklıymış.pazartesi günü başlarız ağmaya demişti.pazar akşamı başladım valla....:)
olsun..özlemekte özlenmekte sevdiğin biri varsa beklemekte sabretmekte güzeldir..yeterki geliceğini bil.gerisi boşşşş...

2 Mart 2007 Cuma

saplantı abartı

4yıl kaldı.4 yıl sonra 30 lu yaşlarıma başlıcam.kısa bi an içinde hafızaya nüfus etmiş bi hadise olarak,saniye kadar kısa bi anda gelmiş ama dakikalarca hatta saatlerce aklımdan çıkmıcak bi durum bu.canım sıkıldı işte şimdi.sadece sigara içip inicektim oysaki.neden geldi şimdi aklıma.:(herşey daha dün gibiyken üstelik.çocukluğum bebekliğim küçüklüğüm adı ne ise.kendi kendime düşündüğüm zamanlarda aklıma gelen bisürü şeyden bikaçını yazıyım.hepsi hepsi 3dk içinde geldiii ve geçmedi öölecene duruyo.
........yüzüne mandalina sür (canlandırır)
........yüzüm neden pul pul uff pufff yanaklara hafif bi el darbesi...
........hegün aynı şeyler hergün aynı konuşmalar
........bu kadın programlarına rastlamak bile can sıkıcı
........kilo vermeliyim
........o biberiye rezene anason karışımına nezaman başlasam.
........sevgilim gelio bugün tamamen.
........aynı şeyler hep aynı şeyler
........özlemle berkay ayrıldı bu bi saçmalık evliliğe hazır diilmiş adam hıh
........neden artık eskisi gibi zevkle cips yiyemiyorum..
........uçuklarım nezaman geçer
........bu işyerinde bıktım..bıktım bıktım bıktım
çıkmak istiyorum.ve daha bisürü lüzumsuz şey.vakit geçmio yine.bi de şimdi geldi aklıma.mynette okey yada tavla oynarken ısrarla sohbet etmek isteyen yaratıklar.dün gece biriyle tavla oynuoruz.evliyim dedim kocam karşı koltukta çalışıo bende burda vakit geçiriorum dedim.ısrar kıyamet o biçim.yok efendim o kocamın yerinde olsaymış benle ilgilenirmiş.ben evli diilmişim ne işim varmış buralarda.sanki evlilerin okey yada tavla oynamaya hakları yok.dahası bunu yaparken namussuzluk yapıosun sanki.kıl oldum yanii.koşar adımlarlada uzaklaştım...
şu yaşlılık konusuna takılı kaldım.hernekadar yüzüm gözlerim ele vermio olsada bu sadece şimdilik yapılan bi jest hepsi bu.aslında sorun sadece yaşlanmak kırışmakta diil.fikirler düşünceler zevkler kalabalıktan uzaklaşma istekleri kendi düzenini arzulama kendi hayatını kendi bütçeni...kısaca herşeyi.
mesela az evvel yazdığım şeyi düşündüm.eskiden yani küçükken cips gibi şeyler
yemek çok aşırı keyif verirdi.ve annemin yada babamın yada herhangi bi büyüğümün nasıl olupta onca paraları olmasına rağmen cips almadıklarına ve neden sevmediklerine anlam veremezdim.derdimki benim okadar param olsa yığınlarca cips yerim.ama öle diilmiş işte.bende şimdi büyüdüm annem babam yaşında diilim ama daha şimdiden abur cubur yemek hiiiç keyif vermio.cips yemeyeli uzun oldu hatta.tabii bunun belkide başka sebepleride olabilir mesela aşırı tüketim toplumu olmamızın etkisi gibi.herşeye rahatça ulaşabilio oluşumuz belkide baş etkendir ama sonuç bu işte.bende büyüdüm geliştim ve artık geriye saymaya başladım.
üzgünüm yaaaaaaaaa....her yaşın ayrı bi güzelliği var şarkısını bulun bana.onu dinlemek ve buradan çıkıp gitmek istiyorum.