15 Mart 2007 Perşembe

dopdolu haftasonu,,sevgilim ve ben

cumartesi günü malum görüş günümüz :) olduğu için bakırköyde buluştuk sevgilimle.fakat öğlene kadar işte olduğum ve malum sebeplerden dolayı keyifsizlik,halsizlik,bitkinlik,bıkkınlık ve karın ağrısı derken biraz daha iyiydim vakit geldiğinde.nitekim onu görünce kalan küçük parçada uçtu gitti.aslında cuma akşamından yaptığımız plan daha cazibeli ve albeniliydi ama hava şartlarından ötürü boğaz sefamızdan kısa süreliğine vazgeçtik.bizde hazır bakırköydeyiz ozaman ilk tanıştığımız yere gidelim dedik.galeriadaki dodiciye.fakat orasıda aşırı kalabalık olunca bi süre bardaki sandalyelerde konaklama sırası bekledik.vakit gelince yerimize geçtik.bu seferde sipariş için bekledik sonra bizden önce yiyenlerin kalan artıklarının temizlenmesini ve sonra yemeğimizi falan derken sonunda benim panelenmiş tavuğum onun bonfilesi içiceklerimiz ve son olarakra cheesecake ile türk kahvelerimizide aldıktan sonra memnun mesut orayı terkettik.ilk önce sinemayamı gitsek diye düşününce ama bu eylemi pazar günü gerçekleştirmeyi planladığımızdan vazgeçtik.bu fırsattan yararlanıp sevgilimin yapması gereken bazı alışverişler vardı.onları almaya gittik.vakkodan kıpkırmızı bi kravat mavi gömlek ve inciden bi spor tarzda ayakkabı.ayakkabılarıyla kravatına (renginden dolayı)bayıldım. gömlek beni ilgilendirmio bu bağlamda.:)öle böle derken zaten akşam oldu ve bizede ananemler gelicekti kalmaya.fazla gecikmek yakışık almaz diye eve dönmeye karar verdik.taksiye bindirdi beni ve ayrıldık.bu arada sürekli olarak bindiğim taksilerde sigara ambargosuyla karşılaşıyorum.bugün eve dönerken yine müsade istediğimde izin vermediler.garipppp...neyse dün eve geldim ananemlerle birlikte dayımlar teyzemler fln bayaca kalabalık bi tabloyla karşılaştım.bol bol fotoğraf çektirdik gülüşmeler konuşmalar internette doktorculuk oynamalar fln derken yattım.evde yaşını almış insanlar bulununca ööle saat 11lere 12lere kadar yayamıyosun.9buçukta uyandım 10a doğru kahvaltı masasındaydım.bu faslıda geçtikten sonra hazırlanıp sevgilimle buluşmaya gittim tekrar.bakırköye geçip ordanda beyoğluna gittik.aklımızda bi haftadır patrick suskindın romanından uyarlama olan KOKU adlı film vardı.biletlerimizi önceden alıp sinepopun hemen yanında bulunan ve daha önce önünden geçerken gözümüze kestirmiş olduğumuz incinin profiterolünü yemeye gittik.inci hala eski inci.bayadır gitmemiştim.neyse oturduk yedik ama sevgilimede söyledim ben bundan daha güzel yapyorum profiterolü diye.ve bu konuda gayet ciddiyim.haftaya yapıp kendisine tattırmaya niyetliyim efendim.
gelelim filme.dün mağazada alışveriş yaparken zeynep msj çekmişti.o da cumartesi gidicekti koku'ya.filmle alakalı süper yorumlar yapmış çok beğenmişti.cidden haklıymış.film farklı konusuyla (ki ben kitabınıda okumuştum ama filmi izledikten sonra tekrar okumaya karar verdim...)nsanı etkiliyo.bi koku manyağı olan genç adam miller ötesinden bile tüm kokuları algılama yeteneğine sahip.fakat bigün kendi kokusunun olmadığını anlıyo ve olay ozaman başlıyo.kendi kokusunu yaratana kadar bisürü kadın öldürüo ve kendi takdiğiyle( bu takdiği filmi izlediğinizde anlıosunuz şimdi anlatamam..).kokularını şişeliyo.ve tüm bu kokuların birleşiminden kendi kokusunu yaratıyo.tabii tüm kent alarma geçio çünkü bisürü genç ve güzel kadın ortadan kayboluo.yakalanıo darğacına asılmak için götürüldğünde elindeki kendi kokusunu yarattığı kokuyu mendiline damlatıp bi sallıyoasılmasını bekleyen yüzlerce insan kendinden geçip ona tapınmaya başlıo ve herkes ama herkes soyunup erkek kadın çocuk tanımaksızın sevişmeye başlıyolar.binlerce insanı aynı anda çırılçıplak seviştiğini hayal edin.tüm din adamları soylular fakirler kadınlar herkes sevişio.kendilerine geldiklerinde genç adam ordan uzaklaşmış oluo tabiiki.fakat yine hayatından mutlu diil.çünkü bu kokuyu elde etmesi ona aslında istediği şeyi kazandırmamış oluo. onu olduğu gibi kendi doğal kokusuyla sevicek hiçkimse yok hayatında ve gerçekten çok yalnız.ve filmin sonunda çocuğun doğduğu kasabaya geri döndüğünü görüyoruz.filmin başında doğum anı enteresan bi biçinde veriliyo.annesi bi balıkçıda iğrenç kokular arasında sancı çekmeye başlıo.beşinci çocuk olarak dünyaya gelen bu genç adamı doğurmak için annesi tezgah arkasına geçio iki ıkınıo bacaklarını ayırıyo ve çocuğu dışarı çıkartarak balık bıçağıyla kordonu kesiyo çocuğu ayağının ucuyla iterek kenara fırlatı yo ve tekrar tezgah önüne çıkıo.çok doğal bişeymiş gibi hakkaten oha oluosun.bebek bi süre ağlamıo annesininde ölmesi yada yaşaması umrundada diil zaten ama bebek yaşamayı seçio ve ağlamaya başlıo.ağladığnı gören insanlar bebeğin annesinin onu öldürmek istediğini düşünerek kadını astırıolar.işte tüm bu olayların başladığı yere dönüyo adam.doğduğu yere.onu millerce uzaklardan çeken kokuya geliyo ve elindeki kendi kokusu diye yarattığı parfüm şişesini üstüne döküo.ve o esnada civarda bulunan tüm insanlar o şişeden çıkan kokuya doğru gelerek adamı sevmeye dahası bu etkilenmeden dolayı adamı başlıyolar yemeye.evet bildiğiniz yemek.taaki adamdan tek bi kemik parçası dahi kalmayana kadar.filmin sonundada dediği gibi o dünyadan tüm parçalarıyla birlikte ebediyen yokoluyo.....
film gerçekten güzel işlenmiş ve uyarlama konusunda ciddi bi emeğe sahip olduğunu düşünüyorum.gitmenizi şiddetle tavsiye ederim.en azından piyasadaki tüm birbirine benzer diğer filmlere inat gitmelisiniz...işte böööle...
saat 11 olmuş.biraz uykum var.bu yazıyı yazarken sevgilim aradı ve sonra mesajlaştık.buraya yazmak istedi canım
AŞKIM:aşkların en büyüğü,en güzeli,en anlamlısı bizim yaşadığımız...sen yanımda oldukça bu hayat cennet benim için.seni seviyorum ....
iyi geceler bebeim bende seni çok seviyorum....

Hiç yorum yok: