7 Nisan 2009 Salı

bi çift var nerdeyse her sabah karşılaştığım.oldukça yaşlılar.kadının üstünde kış başından beri aynı başörtü, aynı mavi desenli muşambamsı bir pardesü.ona keza kocasıda herşeyiyle aynı.ya bindiğim otobüse biniolar yolda ya da metroda karşılaşıoruz bi şekilde.hep bi koşuşturmaca halindeler ve el ele gidiolar artık her nereye gidiolarsa.merak edio insan.bu denli yaşlı bir çift her sabah nereye gider.muhtemelen çalışmaya. iyi ama nerde çalışıolar.bu denli yaşlı bi çifti kim, nerde, hangi işte çalıştırır?çünkü gerçekten yaşlılar.

sabah işe gelirken metroda insanların yüzlerini inceledim.görebildiğim açıya kadar tümünün suratına bakıp ne düşündüklerini yada nasıl bi hayat yaşadıklarını çözmeye çalıştım.sonra kendime döndüm.camda yansıyan suretime baktım.yaşadığım hayatla uyumumu ölçtüm.sonuç baya bi kötü çıktı.bıkkınlık...insan sabahları daha neşeli, daha hareketli bi yerlere gitmeyi hayal edio.bu kişinin işi bile olsa böle olmalı diğmi.

camdan akıp giden yolları, köprüleri, alt geçitleri, tünelleri aşarken nedense kafamı çervirdiğimde her an bi tanıdıkla karşılaşıcakmışım gibi bi his uyandı içimde.aslında bu aralar hep böyleyim.içimden bi ses bi yerde eski bi tandığını görüceksin diyip duruo ki ben pek öle biyerlerde tanıdıklarını gören tiplerden diilim.yüzlere diil önüme bakarak yürürüm genelde.yada vitrinlere.ama işte bu aralar böyleyim.

ahh sevgilime yemeğe çıkma teklifi ettim ama bu güzel kızı yani ben'i reddetti.yarın olurmu didi.piqi didim.

yine bu aralar daha evvel küçümseyerek burun kıvırdığım bi grubun Baytar adlı parçasına takmış bulunmaktayım.okadar çok dinledimki başkalarına serbest çağrışımmmı yaptı nooldu? iş arkadaşımın ablası Baytar olmaya karar vermiş.pöüfffhhh...yani veteriner.

3 buçuk gündür izinliydik sevgilimle.keyfe keder bişi diildi elbette.kocam ishal kusma gibi tüm dışavurumlu hastalıklardan geçti son bi kaç gündür.zor günlerdi cidden.ama çok şükür şimdi daha iyi.

siteye ithal ettiğimiz arkadaşlarımızla haftasonu isviçre alplerinden gelme peynirli bi yemek çeşidi denedik.raglett partisi...



nefis raglett peynirler kendilerine eşlik eden garnitürlerle ağzımızın içinde raks edip durdular.off ne güzel dakikalardı beah.

yemek faslından sonrada uzuuuun ara verdiğimiz Lost un 5.sezonuna gümbürdenek atladık.ama mamafih hiç bi shit anlamadık.o mu böleydi bu mu böleydi.aaa o ölemiydi onun sebebi bmuydu aa ben bunu tamamen unutmuşum fln derken 3 bölümü bitirivermişiz.sonuç:ZERO karman çorman olmuş Lost.anlayabilen beri gelsin.


başka başka başkaaa.başka bişi yok.

30 Mart 2009 Pazartesi

tepedeki çimenlik neresi?

öyle şarkılar vardırki insanı isyana davet eder.şarkının içinde geçen sözleri sizin dışınızda birilerinin söylemesi bile rahatlatır insanı.

vazgeçmek,birden bire

herşeyden vazgeçmek...

bu cümle dizisi işte beni benden aldı gitti şu dakkada.kendimi yemyeşil bi düzlükte hayal ederken,herşeyden vazgeçmiş, sorumluluklarının yükünü omzundan atmış, sadece o dakkayı, o an'ı yaşamayı seçmiş olmayı ne çok isterdim.bu nasıl bir lüksdür bilen var mı?

yapsa yapsa Ferrarisini Satan Bilge yapar böle bişeyi diyesim gelio.ama yaa.şöle bi düşün.herşeyden uzakta,tanımadığın ama bi okadar kendine sıcak bulduğun bi yerde, işte tam orada yaşadığına şükredebilmek.yüzünü gökyüzüne çevirip kocaman bir nefes çekmek ve herşeyden önemlisi o nefesin seni ne denli mutlu ediceğini bilmek.tekrar çekmek, tekrar çekmek içine, ciğerlerine ve tüm bedenine.

sadece gökyüzü

sadece deniz

sadece sen ve ben

sadece sevgi

hepsi bu...diyebilmek.

çok mu zor,çok mu imkansız.bahar geldi yine herşey altüst olmaya başladı.ruhlar çıkıp gitti bedenlerinden çook uzak yerlere.buluştur şimdi ikisini buluşturabilirsen.getir bakalım biraraya.biri anyadaaa biri konyadaa.hele bi de üstüne çalış çalışabilirsen:(



27 Mart 2009 Cuma

kavun karpuz portakal elma

28 yaşımın üçte birinden çıkıp üçte ikisine geçerken tam olarak bugün gözlük kullanmaya başladım.hayır hayır konuyu yaşlılığa getirmicem sevgili günlük.bunun yaşla fln alakası yok çünkü.bu garip bi durum.zamanla bu şey de benim bi uzvum gibi olucak çünkü .onsuz yapamıcak duruma gelicem gün gelicek.diğer tüm gözlüklüler gibi.yada 4 gözlüler gibimi demeliydim:)iğrenç ilköğretim esprileri işte.ehehe



herşey daha mı iyi daha mı kötü henüz bilmiorum.fakat iyimserim bu hususta.gözlük takmak bana iyi gelicek çünkü gerçekten körleşmeye başlamışım ben ya.benim gibi sağlığına düşkün biri bunu nasıl geçer bilmem.bir hatadır oldu, yapcak bişi yok.

şu anda işyerinde yapayalnızım.kimsecikler yok.artık uluorta çalıştığımız için yalnızlık süper gelio bu tip durumlarda.eskiden odalarımız vardı.kaçıcak delik aradığımızda kapıyı çekmek yeterli oluodu.artık böle bi lüksümüz yok maalesef.ahh sezen çıktı.

sıkıldım sıkıldım uçmak istiorum

yalınayak yere basmak istiorum diyor yine.ve aklıma güzel güneşli günler gelio.bu senenin ulaşılamayacakmış gibi gelen hayali şu:

yazın sefasını süremediğimiz evimizin balkonunda; miskin bir pazar gününde, sıcaktan yapış yapış olmaya meyillenmiş o öğleye yakın vakitte, missler gibi herşeyin en canlı rengine sahip olduğu bi kahvaltı yapabilmek.masamızda domates soslu kızartma,kahvaltılıklar ve karpuz olucak.



empathy,sympathy...i mean tolerance...(şarkıya devam)



sonrada havuza inip gerine gerine yatmak,ayçiçeği misali güneşe doğru dönmek,bunalınca suya dalmak, sıcaklayınca gazoz içmek:) gibi aktivitelerle günü olabildiğince hiçbişey düşünmeden öldürmek.

ahhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhh.küçülek bi camdan içeri sızıp bana göz kırpan ey güneş!sana sesleniorum.anananı babanı abini ve kim varsa eş dost akraba... hepsiini al da gel artık buralara.sıcacık olalım, kaynayalım, fokurdayalım.

yaz gelsin artık vesselam!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!





17 Mart 2009 Salı

yaşlanıyoruz.belki aynaya baktığımızda diil yaşlandığımızı algılama biçimimiz ama etrafımızdaki insanların sevdiklerimizin başına gelen hastalıklardan ve kayıplarımızdan anlıyoruz yaşlandığımızı.

birileri gidiyo. açılan yerlere yenileri gelio, önceki gidenin yerini asla dolduramıcak şekilde hemde.

herşey bi şarkıyı dinlerken başlıyo aslında.eskidendi eskiden diyo.elimi çeneme koymuş düşünürken buluyorum kendimi çoğu zaman gün içinde.ne düşünüyorum, kimi düşünüyorum bilmeden.boşluk... koskocaman bi boşluk içinde ordan oraya döndürüp duruorum düşüncelerimi.ve nihayetinde yine hiçbirini yerine koyamadan bitio bir gün daha.

canım sıkılıyo.sabah geç kalışıma, bi otobüsü kaçırışıma, şemsiyemin sürekli kolumdan aşağı düşüşüne, otobüsteki kadının yer avcılığı yapışına, paramın üstünü bi türlü veremeyen muavine,dengeizce fren yapıp gaza basan şöföre, leş gibi sigara kokan yanımdaki adama ve tüm diğer şeylere canım sıkılıo işte.

biz insanız diyorum.en kaliteli şartlarda yaşamayı hakediyoruz hepimiz.şu dönemde gidebiliceğim bi işim olmasıda güzel tabiiki ama bulunduğumuz şartlarıda sorgulamadan edemiorum işte.

biraz umuda ihtiyacım var bugün.herşeyin daha iyi çok daha iyi olucağına dair.istemediğim bu insanları bi gün görmek zorunda olmucağıma ve yakında biyerlerde güneşli günlerin çıkıp geliceğine dair.


>

9 Mart 2009 Pazartesi

hep böyle oluo.blog yazmak nankör bi iş.bi bakarsın her gün her dakka içini döküosun bi bakarsın haftalarca aylarca içinden bi satır bişi yazmak gelmemiş.hemde yaşanılan onca şeye rağmen.bu işinde trendi var galiba.ama ben eskidende böleydim.yığınlarca günlük yazmaya başladım. bi zaman sonra yerini haftalıklara yada aylıklara bırakır oldu.tembellik işte.
neler oluo bunca zamandır bi şöle dökiliim bakalım.

öncelikle hayatımın yeni baş belası bir başdönmesi.dizzness...canımı sıkan aklımın bi kenarında ölecene sabit duran.yapılan tüm tahlil ve görüntülemeler sonucunda durumumun psikolojik olduğu saptandı.

tabi ben şımarık bir çocuk, dert yok, tasa yokken kendi kendime böle başdönmeleri fln uydurma yeteneğine sahibim.hayır başım dönsün başım dönsün die 40 kere dile getirseydim de olsaydı tmm derdim.ama yok.mutlu mesut giden bir hayatın tam göbeğinde yakalandığım bu illete nerdeyse hergün çemkiriorum.zaten nerde abidik gubidik hastalıklar onların hepsi sırayla bende.neyse bunada şükür.

bu ayrılık zamanlarında sevgilim iş için 5 haftalığına Urfa ya gitti.haftasonları cuma gecesinden gelip pazartesi sabahları herzamanki işe gidişleri gibi gidiverio.tek fark akşamları ben evde diilim o da zaten evine gelemio:(( haftaiçleri annemde haftasonları kendi evimdeyim.bir düzensizlik, bir kargaşa yaşam dengemiz az buçukta olsa bozuldu fln derken bi haftamız kaldı sonunda.bitti gitti işte ama gel bi de bana sor.

15 gün önce bende değişiklik olsun die kocamın yanına kaçtım haftasonu için.öncelikle Urfa ya uçakla gitmek bi sorun otobüsle gitmek ayrı bi sorun.otobüs yaklaşık 18 saat sürüo.uçak seferleride oldukça az ve genelde hep rötar yaşanıo.bi de bazı seferleri aktarmalı.baya yorucu oluo maalesef.ilk defa yalnız uçağa bindim ben bu yolculukta.hafiften bi yalnızlık ve panik halinin dışında hemen olaya kanalize oldum zaten.uçuoruz yani altı üstü.nolcakki...

o gün urfaya giderken uçakta yanımın yanında oturan bi şahıs benim kalkış ve yükselişlerde yaptığım bazı iç fenalaşma hallerimden dolayı ve kendisininde uçak teknisyeni olmasından ötürü(aiiy ne zaman ötürü desem hep o bulgar kızların kavgası gelio aklıma.kimden ötürü aa kimden ötürü?senden ötürümü benden ötürümü a ayşe!!!)sanırım epey dikkatini çektim.uçak korkularıyla alakalı açtığı konuyu bir huşu içerisinde yolculuk boyunca devam ettirdi.son derece düzeyli sohbetimiz sonucunda hosteslerle olan kankiliğinden dolayı 2 kez ortakal suyu içebildim mesela:)bi de uçaklar, motorları, kanatları fln gibi mekanizmanın bazı özelliklerini anlatıp durdu.bana uçağın düşmesinin çok zor olduğunu düşme sebeplerini fln anlattı.bende bu yolculuğun sonunda uçaklardan korkmamaya onların en güvenli ulaşım aracı olduğuna kanaat getirmiştimki bu yolculuktan bi hafta sonra thy uçağı hollandada düşüverdi.bammmm...


uçak korkumuz tüm tazeliğiyle yenilendi.
geçelim bu konuyu hızla.

urfaya varışta en sevdiğim sahneyi yine yaşar buldum kendimi.bekleyenin beklenene kavuşması an'ı.bu sahneyi ister ben olıyım, ister tv de bi film sahnesi, isterse sokaktaki bi çift farketmez,çok seviyorum.kavuşma sahneleri; içinde aynı anda hem hüznü hem mutluluğu eşit oranda barındıran sahnelerdir.ve engüzeli sevdiğine sarıldığın, kokusunu duyduğun andır.güvenli bi limandır tendeki o koku.tanıdıktır.
herkese ve herşeye yeni olduğun bi kentte ondan başka herşey yabancıdır.sanki flört ediomuşuz gibi tatlı bi heycan bi yaramazlık yapıomuş hissi barındırır içinde.güzeldir.ve yağmur yağmasa hep öle sarılmış kalalım istenir.

yağmur ya...

günlerdir haftalardır istanbul yağmura gömülmüş durumda. güneşli günlerden bi haber yaşamaktayız.güneş benim için yine uçakta bulutların üstüne çıktığımız anda gördüğüm pırıl pırıl bi havanın içinde saklıdır.ondan beri kendisini görene aşkolsun:(

urfa zaten sephia tonlarında bi şehir olduğundan dolayı yağmur yağıncada sanki duru su diil çamurlu su yağıo gibi oluo.aylardır yağmayan yağmur gittiğim gün yağmaya bi başladı halada devam edio-muş.

sevgilim Dedeman Otelinde kalıo tüm seyahati boyunca.
otel hayatına alışık olmadığımdan bu hayatın artık üstadı olan kocamın izinden gidiorum.mesela hayatımda ilk defa otel kapılarında bulunan ayakkabı fırçalayıcısı gördüm.süper bi alet.çok beğendim.sitelerimizdede görmek isitoruz bu aleti.duy beni süleyman beyyyy!!!

neysse..kısa bi hasret giderme olayımızdan sonra hemmen vakit kaybetmeden Urfa şehir turuna başlıoruz.



urfada tüm çocukların elinde bu boncuklu şey var.evlere nazarlık olsun die satıolarmış.satın almadım.ama kakalamak için uğraşan çok oldu.

ilk etapta insanlar çekti dikkatimi.hemen hemen herkes kırsal kesim havasında zaten.kadın nerdeyse hiç göremiosun.sanki herkes erkek.herşeyerde poşi yada poşu artık adı neyse o satılıo.bi de mor başörtüleri.urfada genç yaşlı erkek kadın çoluk çouk herkes balına bişi takıo.mor örtü takanların hepsi arapmış.arap olmayan biri kesinlikle mor başörtü takmıo.sanırım geri kalanlarda o poşilerden takıolar.kimisi boynuna kimisi başına.bi de acaip renkli kıyafetler giyiyo kadınlar.cafcaflı allı pullular hepsi.


hiç kadın olmamasından dolayı sarı saçlarımla dikkat çekiorum sanırım.genelde meraklı gözlerle karşılaşıorum.zaten onlarda farkında burada turist gibi bişi olduğumuzun.bizde şunun farkındayız.kazara başı açık birini görürsek işte burda bitane daha turist var dioruz.halk kendi kültürüyle içiçe urfada.dışına çıkan nerdeyse hiç yok.

tabiiki Balıklı Göle gidioruz.Hz İbrahimin hikayesinin vuku bulduğu yere.bu hikayeyi bilmemize rağmen ısrarla anlatmak isteyen küçücük çocuklarla karşılaşıoruz.urfanın bi özelliği daha.tüm kutsal sayılan yerlerde yada tarihi eserlerde size rehberlik yapanların tümü çocuk.mekanla alakalı her ayrıntıyı biliolar hemde 4 dil.kürtçe, türkçe ,ingilizce, arapça.








balıklara yem verip resim çektirdikten sonra çift mağara denilen yere gidioruz.
burda yediğim kebabın ve bostana adı verilen burda diğer adı gavurdağı salatası olan bu yiyeceğin tadını unutmam mümkün değil.enfes lezzetliydi.sonrasındada benim gayet vasat bulduğum yine urfaya özgün şıllık tatlısı yedik.ama dediğm gibi özelliksiz buldum.

urfaya gidipte Mırra içmemek olmaz.garson elinde 2 adet fincan ve bir cezveyle gelio.birer yudum içicek şekilde içine mırra koyuyo.ne sıcak ne soğuk bir dikişte içmek gerekio.tadını beğenmesemde hikayesini sevdim.ve maalesef gafil avlandım.bize mırra ikram eden çocuğu evlendirmekle yükümlü hale geldim.şöyleki size mırra veren kişinin ikarm ettiği kahve fincanını içtikten sonra masaya koyarsanız garson bekarsa evlendirmekle evliyle fincanı altınla doldurmakla yükümlü hale geliosunuz.ben bidahaki gidişimde bi hatun götürücem maalesef:)
bu afaki bi olay diil aslında .gerçektende eskilerde yaşanmış bi hikayeymiş.hikayelerin, rivayetlerin işi ne?seneler seneler sonraya kendini taşımaktan başka bi işleri güçleri yok.bizimse yapabiliceğimiz tek şey iyi bir bahşiş bırakmak.bırakmamak olmaz zaten onca yenilen şeye ödediğimiz fiyat çok ama çok cüzi.istanbullu olarak kazıklanmaya alışmış bizler tabiiki şaşırıoruz.

ve tırmanma vakti gelio.tepeye çıkıoruz.şöle urfanın hemen hemen en yüksek yerine.


seyredioruz bu kızıl şehri.şansımıza yağmurda duruo zaten bi süre sonra.




aşağı inmek için merdivenlerin dışında ikinci bi seçeneği kullanıoruz.çook eski zamanlardan kalma bir tünel.girişi okadar eski görünmesede içine girip aşağı inmeye başlayınca nekadar eski olduğu gayet netleşio.




ayağımdaki çizmelerin çokda bu tarz bi yere uygun olmamasından dolayı tutuna tutuna inirozu ama aslında oldukça tehlikeli bi geçit burası.

merdivenler çok eskiden kalma ve şiklleri bozulmuş.keskin ve yüksek virajları var.dönüp dönüp indiğimiz yol bitmek bilmediği gibi bi de kenarda bi bali tüpü görünce hafiften endişenioruz.ve nihayet yol bitio bizde özgürlüğümüze kavuşup rahatlıoruz.hmm korkunç bi tünel orası...

yol yorgunluğunun üstüne gezip tozmak beni baya bi yoruo.otele dönüp kısa bi mola verirouz.uyku molası.kendimi yatağın ve uykunun kollarına öyle bi bırakıorumki dünya yansa sanki umrumda olmucak.

akşamki programda sıra gecesine katılmak var.yani hareketli bi gece.bu yüzden dinlenmemiz gerek.

zorda olsa uyanıorum ve hazırlanıp taksiyle sıra gecesine kaılıcağımız Cevahir Konukevine gidioruz.

taksiciler bi garip burda.turist fiyatı çekiolar.toplasan 4 lira bile yazmıcak yere biri 7 lira biri 10 lira alıo.zaten taksimetreleri yok.kafa hesabı yani yaptıkları.misafir olduğumuzdan dolayı sesimizi çıkartmıoruz.arabalarda eski püskü.tedavülden kalkan tüm reno toroslar burdaymış meğer:)hepsi taksi oluvermiş burda.

konukevine girioruz.sıra gecesi yapılan yere ayakkabılar çıkartılarak girilio.zaten bizde yere oturmak durumundayız.işin usulü bu.yerde oturmayı bilemeyen bizler iki büklüm bi o yana bi bu yana kaykılıp duruoruz.program henüz başlamış.etrafımız sıra sıra dolu.hepside bizim gibi urfayı ya hususi gezmeye gelmiş yada türlü sebeplerden dolayı gezmek zorunda kalmış kişiler.yan tarafımızdaki grupla aynı otelde aynı katta kalıoruz,simalar tanıdık.bi iş adamının oğlu urfada askerlik yapıo.aielece gelmişler adam oğlunu evci çıkartmış.2 günde olsa keyif çattırıo çocuğuna.eğelnceli ve katılımcı bi masa.ankarada ikamet ediolarmış.



masamızda yine bostana ve buğday aşı gibi soğuk 2 çeşt meze var.sırayla çorbamız ve arasıcaklardan içli köfte gelio.ardındanda kebabımız.ama bu kebabı hiç beğenmioruz çünkü biraz fabrikasyon usulü yapmışlar.insan daha lezzetlisini yiyince ayrımına varabilio.şarkılar türküler eşliğinde biyandan yiyip bi yandan söylüoruz.urfaya özgü bazı türküler öğreniorum.insanın içini yakan türküler bunlar.sıra gecelerinin en meşhur adamıda kazancı bedih di sanırım.urfalara kadar gelipte çiğ köfte yememek olmaz.tüm kitaplarda şöle yazar:

urfaya gittiğinizde mutlaka tadılması gereken tadlardan biri kebabı, diğeride çiğ köftesidir

alınması gereken şeyler listesindede tabiiki isot ve nar ekşisi vardır.

o zamana kadar hala çiğ köfte yemediğimiz için bi bekleyiş oluştu haliyle.sonradan baktıkki ortaya bi düzenek hazırlanıo.sofra bezleri serilio alet edevat ve yeşillkiler getirilio.bi aşçı ortaya buyur edilip başlıo yoğurmaya.ve sonrasındada misafir olan bizlere ikram edilio. garsonlar çok çalışkan ve hürmetkar.özel misafirleriymişiz gibi davranıolar.son derece ilgili ve alakalılar.ama biz tatlı faslına kalmadan gitmek istioruz.

sabah otelin kahvaltısına inioruz.açık büfe olmasına rağmen vasat sıradan bi kahvaltı verio Dedeman Urfa.benim bile kahvaltı seçeneklerim daha zengin yani.kuru takır takır poçalar,lezzetsz ekmek ve peynirler fln.

sevgilimin çalıştığı bankanın müdür yardımcısı bizi almaya gelicek arabayla ve şehrin biraz dışına çıkıcaz bu sefer.rotamız Harran ve civarları.düşüncesiz müdür yardımcısının hanımı evde temizlik yapıcağı için yanına 2 çocuğuda tutuşturuvermiş.yolculuğumuz 5 kişilik geçmek zorunda maalesef.hemde car car vızıldayan 2 çocuk eşliğinde.densizlik bence bu ama neysee.

isitikametimiz Harrana doğru.yol boyunca ıssız çorak topraklar görürouz.yeşil olan alanlarsa buğday ve arpa ekili ve sulama kanallarıyla sulanıolar.kanal projeleri gayet iyi durumda.sulama işini halletmişler bünyelerinde.gökyüzü şimdilik harika.

yol boyunca bilboardlarda hep aynı adamın resimleri var.soyadı Fakıoğlu olan bi adam bu.halk bu adamı gerçekten bağrına basmış.siyasetten birilerin bu denli sevebilmek bize yabancı bi durum.tutkunu olduğumuz kimse olmadığı için üzülüorum.

uzun bi yolculuktan sonra Harrana varıoruz.Harran dahada kızıl ve çamurlu bi yer.gübre,saman ve topraktan yapılma kubbeli eski evleri var.camları yok denicek kadar küçük.uçak camı kadarlar.hiçbi şekilde yakıt kullanmıolar çünkü yazları serin kışları sıcak olan bi düzenek bu.ve çok enteresadır ki öyle görünmesede bu evlerde zenginler yaşıomuş.



Harranın en önemli özelliği halen kazıların devam ettiği bölgede dünyanın en eski ve ilk İslami Üniversitesinin olması. kalıntılar oldukça harabe şeklinde olmasına rağmen burası buram buram tarih kokuo.

yine başka bi yerde rivayet edildiğine göre Hz ibrahim ve Hz İshak ın annesinin yaşadığı ev bulunuo.

ve yine etrafımıza çocuk rehberler doluşuo.aşağıdaki çocuklardan biri yukarı çıkarken bizi tembihlio.yukardakilere para vermeyin onların tırnakları uzun tırmalarlar dio:)şakacılar:))

çocukların yüzleri hem masum hem cin gibi.


bi kız var adı hatice .o diğerlerinden ayrı.bizden hiçbişey istemio ve dikmiş gözlerini bana bakıo.bende ona bakınca kocaman tüm gücüyle gülümsüo.harranın en güzel gülüşlü kızı ilan ediorum haticeyi.

öyle bi yerdeyizki Harran diğer tüm doğu şehirlerine merkez konumunda.adıyaman,antep...ve suriyeye 10 m uzaklıkta.nerdeyse sınırdayız yani.bu yüzden aslında hususi gezilerde sadece urfa diilde tüm bu tarafları gemeye gelmeli die düşünüorum.çünkü bol vakitte bile en fazla 1buçuk günümüzü alıo bu koca şehir.akşam uçağım var bu yüzden yine şehir merkezine Urfa ya dönüoruz.

yine kısaca şöle bi etrafı dolanıoruz.bazı hediyelik eşyalarla biber salçası satın alıoruz.müdür yardımcısı programsız bi adam ve bize nerde yemek yediriceğini pek bilmio.bi süre sonra bi yer seçio ki orasıda pazar günleri kapalı çıkıo.urfada çok fazla kebapçı var ama hijyenik koşulları maalesef şüpheli.bu yüzden seçici olmakta fayda var.madem yemek yememiz gerekio benim ısrarımla yine çift mağaraya girioruz o enfes bostananın hatrına.sınırlarımı zorlayarak yine tıka basa yiyorum yiyorum yiyorum.bu yiyişlerinn sonucunuda istanbula döndükten sonra yaptırdığım kolestrol tahlili sonucunda görüorum.hafif bir yükselmeye eğim....

çocukların seslerine ve yaramazlıklarına daha ötesi babalarının bu denli aymazlığından kurtulmak için bi an evvel havaalanına gitmeyi önerioruz.biraz sakinlik bize iyi gelicek çünkü.çocuklarada arabada onları sakin tutucak 2 adet dondurma alınıo ve yola koyuluoruz.

ve urfa maceram ankaraya doğru uçarken sona erio.İstanbul diorum taşı toprağı hakikaten altın..






16 Şubat 2009 Pazartesi

ekmeğin insanı mutlu eden bi tarafı var.çok acıktığımız zamanlarda mesela ramazanlarda sıcacık ekmeğin arasına tereyağ sürmek üzerine bal dökerek yemek yada fırında henüz pişirilmiş pideleri almak için sıra beklemek vs...hepsinde insanın sonunda ulaşıcağı bi memnuniyetlik duygusu var.bunca zaman ekmeğin, dıiardan temin eden biri olarak geçtiğimiz haftasonu kendi ekmeğimi kendim yapmayı denediğimde benim için yeri daha bi farklı oldu doğrusu.

acemi şansımdanmıdır yoksa hazır ekmek karışımlarının güzelliğindenmidir bilmem enfes bi ekmek çıktı ortaya.çavdar ekmeği..resimleyemeden duramadım.

ekmegim cavdar ekmegi ve geliştirilmeye oldukca musait.ilk seferi icin muhtesem tat ve dokuda olmasi baya bi cezbedici.acikcasi bundan sonra dısardan ekmek almayı pek dusunmuyorum.

canım eşim 5 haftalık bi programla urfada geçen haftadan beri.sadece haftasonları yanıma gelebilio.önümüzdeki haftada ben gidicem yanına.uçağa tek başıma binmekten biraz tırsıosamda şimdilik sorun etmiorum.

artık güzel güneşli günler gelsin istiorum.ruhumuzada iyi gelicek bu biliorum.bi huzursuzluk memnuniyetsilizk bezinlik hali var herkeste.isviçrede yaşamış olan arkadaşımdan biri diorki orda hava sürekli yağmurlu kapalı karlı yada soğuk.insanlar hep mutsuzmuş.hakikaten çok etkilio hepimizi.bi de bu sene dahamı fazla kış oldu çok mu uzun sürdü nedir,bitmedi sanki yaa.pufff...

neyseki sevgilimle haftasonlarımız muhteşem geçioda biraz mutlu oluoruz.en sevdiğimiz şeyde güzel kahvaltılar yapabilmek.bende özeniorum haftada sadece 2 gün yapabildiğimiz bu eylem için.



hafta içi bu resimlere bakıp iç geçiriorum ve bi an önce haftasonunun gelmesi için dua ediorum.amaç bu kahvaltıda bulunmak diil sadece.biliorumki böyle bi masa kurulduğundan sevgilimde yanımdadır. ya benim onu içerden çağırmamı bekliodur ya da kenarda durmuş resmin çekimini bitirmemi.az sonra minik bi öpücük kondurulucaktır dudağıma:)

sevgililer günüde geldi geçti.şayet haftaiçine denk gelseydi sevgilimin işyerine şu çok meşhur olan meyve buketlerinden yollucaktım ama maalsef öle olmadı.yurtdışından parfümlerimizi saton aldık bölece hediyelerimizde bu oldu adette yerini buldu.bunun dışında akşam arkadaşlarımız vardı.yemek,sohbet fln derken zaman aktı gitti zaten.dün aynı arkadaşlarla nihayet istediğimiz filme gitme fırsatımız oldu.oldu ama bulmakda pek zor oldu.heryerde recep ivedik oynuodu ve çemberimizde daralıodu.nihayet flyinnde buldukta gidebildik.ve iyikide gittik.baştan son dakikasına kadar ilgi çekici muhteşem bi filmdi.hatta uzun zamandır bu ilginçlikte bir hikayesi olan film izlememiştim.sanırım buna yakın olabilicek bitek film gelio aklıma.o da The Perfume idi.onuda çok beğenmiş etkilenmiştim.aradan baya uzun zaman geçmiş tabii.ondan dahada kaliteli ve zor bir hikayeyi boles,ine guzel biçimde senaryolaştırmak maharet isteyen bi iş.filmde insan yaşamın değerini anlıo.zamanın ne denli kıymetli olduğunu...neyse felsefe yapıcak halima yok ama Benjamin Button un tuhaf hikayesi için 3 koca saati ayırmaya değer derim.


son olarak haftasonumuzun evde geçirdiğimiz kısımlarını Zuhal Olcay ın yeni albümüyle şenlendirdik.herzamanki gibi üzel bi albüm olmuş.kayıtsız şartsız bu kadını zaten sevdiğimden dolayı bi çırpıda yedim bitirdim albümü.önümüzdeki bahar aylarına yakışan bi albüm olmuş.ve benim favorim Yine Aşk Var...

http://fizy.org/yDJG_WzQRAZC

4 Şubat 2009 Çarşamba

nezaman dişçiye gitmem gerekse yada gitsem veyahut gitmek üzere olsam hep aynı film gelir aklıma.1996 yapımı THE DENTIST adlı sapık, herkesin dişlerini çürükmüş gibi gören, saplantılı bir adamın hikayesini anlatan film.yanlışlıkla sol tarafımla bişi yediğimde sızlayan dişimle karşılaşınca yine dişçiye gitmem gerekliliği tokat gibi çarpıldı yüzüme.ve bu adam geldi aklıma.



syn sayko titiz ötesi manyak bi dişçidir.çürüklere, yamru yumru dişlere tahammülü olmayan sinirli, asabi bi tip.tüm bunların üstüne karısını bahçıvanla sevişirken yakalar.e zaten adam psikopat olunca işler dahada kolaylaşır.


önce kadının sevgili bahçıvanını temizler,sonra dişçiye gelen insanların diçlerini acımasıza parçapinçik eder bi ara karısının dilini kerpetenle kopartır fln...iğrenç ve dişçi öncesi gidilmemesi gerekli bi film.


benim dişçimin bununla hiç alakası yok fakat her seferinde aklıma gelmesini engelleyemiorum.


akşama ne yemek yapıyım onuda bilmiyorum.az evvel pazara çıktım pırasa ve kabak aldım.içimden pırasa yapmak gelio ama bilemiorum,bilemiorum.


dinlenemeden geçen haftasonlarından sonra önümğzdeki haftasonu danalar gibi dinlenmek istiorum.misafir ağırlamadan miskince geçip gitsin istiorum.


sarışın oldum bu arada.geçen haftasonu sabah 11 de gidip akşam 5 de çıktım kuaförümden.ama güzel oldu sadece biraz daha oturması gerek.alışmaya çalışıoruz maaile:)


yine geçen haftasonu kuzenimin çakma sosyetik sevgilisi reina doğumgünü partisi yapmaya karar vermiş kendince.gitseydik hediyesi, taksisi ve reinada harcananlar dahil bir kişinin asgari ücretini bulucağından elbetteki gitmedik.kendini sosyete sana bu erkek arkadaşı kın kın kınıorum.


geçiniz...


kriz kelimesi krizden etk,lenmeyenlerin bile üstüne yapışmışken kendisinden nasıl kurtulacağımızı düşünüorum.babam derki; bu ülkede her 9-10 yılda bir kriz olur.en son 99 de develüasyonla gelen bi dalgalanma vardı.kaç sene geçmiş 10...pehhh tam zamanıdır.


%17 lik doğalgaz indirimini sanki %75 zam yapanlar kendileri diilmiş gibi övüne övüne meydanlarda çığırmalarınıda kınıorum.
çığıran adamı ve saz arkadaşlarınıda sevmiorum.syn unakıtan için dua etmemizi isteyen hanımınıda ayrıcana kınıorum.ee Allahın sopası yok bazen biyerlerden çıkıverio diorum.


işler hakkaten vasat.gelmicek bi zammı beklerken buluorum kendimi bazen ve acıorum halime.patronumuz artık iyice zıvanadan çıktı nerdeyse yokmuşuz gibi davranıo.iyide hödükleşti.bugün bize konfeksiyoncuların yaıcağı bi işi verdi.yapında bitsin dedi.kerpetenleride tutuşturdu elimize.ortama ayak uydurması açısından Orhan Gencebay çalıcaktım ama zeynep durdurdu.ya sabır çektim.bi konkeks,yonculuğumuz eksikti onuda yaptık.zaten bu şirkette ne işle meşgul olduğumu unutalı çok oldu.uzun zamandır oturuorum hiç bi iş yapmadan.film dizi nevarsa işyerinden takip eder olduk.hareket etmeyince herbitarafım tutuk geziorum.öyleki şikayet bile edemicek kadar uyuştum yani.sanırım yakında cidden sağlığımdan olucam.bu denli sıkılmadın sonu ne olarak çıkıcak merak ediorum.bekleyip görelim...