29 Ocak 2008 Salı

gecikmiş haftasonum

işlerimin ve özel hayatımın yoğunluğundan günlüğüme bişiler yazamaz oldum.halbuki taa geçen haftasonumun anısı duruyo kafamda.
uzun zamandır yapmadığımız bişeyi yaptık sevgilimle.bruncha gittik, gittik ki şehirlerarası yolculuk ebadındaydı ulaşımımız:)
avrupa yakasının bir ucundan anadolu yakasının diğer ucuna geçmek yaklaşık 3buçuk saatimizi aldı doğrusu.ama onca zorluğa değdimi?hemde ne kelime.

bahsi geçen yer benim daha öncede tecrübe ettiğim bi yerdi.dolayısıyla acaba nasıl bi yerdir diye bi sürprizimiz yoktu.tek kelimeyle muhteşem bi yer.
GÜZELCEHİSAR-OTAĞTEPE-TEPE RESTAURANT/CAFE ve TEMA KÜLTÜR PARKI

sabahın köründe kalkıp yollara düştükten ve hemen hemen tüm toplu taşıma araçlarını kullanarak nihayet ulaşabildiğimiz bu mekana ayak bastığımızda kurtlar gibi acıkmıştık.neyseki muhteşem bi açık büfe kahvaltıda bizi bekliodu.saat birde orda olmamıza ve brunch süresinin 2 de bitmesine rağmen yığınlarca kahvaltılık mevcuttu neyseki.

lezzetli kahvaltılıkların yanı sıra çeşit çeşit kekler cornflakesler,pasta ve hatta ev baklavası bile vardı.tıka basa doyana kadar yedik üstüne kahvelerimizi içtik,gazetelerimizi okuduktan sonra sevgilimin çok başı ağrımaya başlayınca daha fazla oturmadan dışarıya çıktık.

içi başka etrafı başka güzel bu yerden insan hemen kalkıp gitmek istemio elbette.hele hele bukadar uzaktan gelmişseniz.
burası her iki yakayı ve her iki köprüyü aynı anda bukadar yakınlıkta ve genişlikte görebileceğiniz nadir yerlerden biri.

hatta kahvaltıdan sonra hemen yanında bulunan TEMA kültür parkına giripte 2.köprüye elinizi değdirebilicekmiş gibi olunca insan dahada iyi anlıo.

alabildiğine muhteşem bir boğaz manzarasına hakim.ve bence istanbulda bukadar geniş kapsamlı bir manzaraya sahip başka biyer yok.

bu park önceki gelişimde ki sanırım ozamanlar yeni açılmıştı, daha bakımlıydı.bu seneler önceydi yaklaşık 7 sene önce fln.aslında parkın asıl amaçlarından biride manzarasının yanında çeşitli, değişik bitkilerin özenle büyütülmesi ve bakımın sağlanmasıydı ki her bitkinin yanında ismi cinsi ve özelliği yazardı.şimdi girişe koydukları büyük bir tabelaya yazmışlar içerde bulunan bitkileri ve özellikleri yazmıo.dahası orda yazan bitkilerin bikaç tanesini bile göremedik sanki küçük bodur ağaçlarla bolca çimenlik var gibi geldi bize.

burası büyük bi yer ve kod farkları mevcut.aşağıya doğru uzanan bi yolu var.bi tane göleti ve göletin üzerindede asma köprüsü var.kulübe tipi banklarıda sevdiğinizle oturup bu eşsiz manzaraya dalıp gidebilmeniz için tahsis edilmiş yerlerden biri.



havada şansımıza bu güzel gezi için çok güzeldi.tabiiki tepede biyerde olmamızdan dolayı baya bi esintili.şayet hava bozuk olsaydı burayı gezmek baya bi zor olucaktı.

ayrıca bu mekana özgü 2 şey daha var bilinmesi gereken.bunlardan biri eski türk filmlerine mekan, şarkılarada isim olan O AĞACIN ALTI adlı yer.eskiden bi araştırma yapmıştım burasımı diilmi diye.biçok kişiden teyit almıştım doğru yer olduğuna dair.zira O Ağacı da gördükten sonra şüphem kalmamıştı.

işte aşağıda O AĞACIN ALTI....



burası bulunduğumuz yere çok yakın olmadığından fotoğraf makinemi sonuna kadar zumlamak zorunda kaldım.aynı filmlerdeki gibi etrafı hala boş ve çevresi yayla görünümünde.tek farkı yeşillikten ziyade çorak toprakların olması.ama bu haliyle bile oldukça nostaljik:)
ve yine ağacın tam karşısına düşen meşhur Fatih Sultan Mehmet ağacına bakmaya gittik.yine önceki gelişimde hava kararmaya başladığı için daha net anlaşılıodu.gün ışığında ve hava bukadar aydınlıkken anlamak zorda olsa mutlaka gidilip bu ağaca hava kararırken bakılmasını öneriorum.
(resim başka yerde bulamadığım ve fotoğrafını çekmeyi unuttuğum için www.hafif.org tan alınmıştır)
bu ağacın tam olarak tasviri şaha kalkmış atıyla başında kavuğu bulunan fatih sultan mehmetin bi zamanlar bu tepede aynen bu ağacın olduğu yerdeki hareketiyle ilintilidir.aslında bu durum doğa üstü bir olaydır.görenleri hayretler içinde bırakır.
ayrıca ağacın bulunduğu yerin etrafı başka bir kafe restaurant tarafında korumaya alınarak işletilmektedir.buradada brunch hizmetleri mevcut. daha önceden yediğim için lezzeti konusundada tavsiye edebileceğim yerlerden biri.
tüm bu mekanların bulunduğu yer tam olarak Kavacık.ama aradaki yokuştan aşağı indiğinizde vardığınız yer Anadolu Hisarı.bizde yokuş aşağı sahile inip ordan geri dönüşe geçtik.dönüşte Ömür Plazada bulunan Teknosada dijital makinemizdeki söz fotoğraflarımızı bastırdık ilk defa.çok güzel bi sistemleri var.ya makineni getiriosun yada resimleri cd ye veyahut f-disc e atıosun ordaki makineden neyle iletim yapıcağını seçiosun.biz f disc ten seçicektik.taktık makineye.ekrandaki menü son derece basit.tüm resimler çıkıo.istediklerine birer tik atıosun ve tamam dediğinde seçtiğin fotoğraflar ilgili kişinin bilgisayarına gidio.
basımı,kağıt kalitesi çok güzel ve fiyatıda uygun.bir adet 13*18 lik fotoğraf ki buda A 4 ün yarısı yani A5 eder 50 kuruşa yapılıo.
biz çok beğendik.işte bitaneside burda o beğendiklerimizden.
tabii ben biraz bununla yeni indirdiğim bi resim programıyla oynadım ama baskı kalitesi süperdi bence.sevgililer günü için aldığım hediyenin(deri evrak çanta) yanında bize ait bir best of albümünü bastırtıp şık bi albümle yanında hediye etmek istiorum.

şimdilik bu kadar....


23 Ocak 2008 Çarşamba

hastane önünde incir ağacı

babam nihayet ameliyatını oldu.60dan sonra burun ameliyatı.şimdiye kadar bunca et ve kemikle nasıl yaşadın derler adama.ama yaşamış işte o küçük kıkırdaklarla.meğer senelerdir nefes alamıomuş babacım.
dün sabah erkenden gittik hastaneye.çalışmadım dolayısıyla bende annemlerle gittim.neyseki fazla beklemeden hemen aldılar ameliyata.lokal olucağı için zaman açısındanda ve zarar açısındanda minimum düzeyde geçicekti ameliyatı babacığımın. nitekim öylede geçti.doktoru pek memnun.7 tane ameliyat yapmış dün.
aralarında en kansız olanı, en rahat geçeni babamınkiymiş.yaşına rağmen.serçe parmağım burun deliğinden rahatlıkla içeri girio dedi.bu iyi bişeyin tabiri.tabii şu anda tamponları var burnunda yarın aldırıcaklar.ama bu tampon kısmı en kötü kısmı diye duydum ben.hani çıkarırken beyninide çekiolarmış gibi gelio diyenler var.bilmiorum artık nasıl bi his ama umarım zor bişi değildir.
dün akşam eve çıktık hastaneden.doktoru kalmamıza gerek görmedi, bizde eve geldik.akşam yaprak dökümünü izledik hönk hönk ağlayarak.o nasıl bir rol kesmektir bilmem ama eğerki dizi oyuncularına ödül verilicekse şayet bu yıl, benim bütün oylarım yaprak dökümü oyuncularına.
geçmişte hafızamıza takılı kalan diziler vardır hani.asla unutmazsınız.sizinle birlikte bi dönemi anlatır sanki.ve o diziyi o dönemiyle anımsar insan.mesela şaşıfelek çıkmazı,yeditepe istanbul,baba evi,süper baba,şehnaz tango,ikinci bahar ve adını hatırlayamadım kalitedeki diğerleri...

yaprak dökümüde benim için bu dizilerden biri gibi artık içimde.seneler sonra diğerleri gibi anımsıyacağım ve anısı sadece bende saklı dizilerden.ama okadar çok adını bile duymadığım dizi varki.takip bile edemio insan açıkcası.ve insanlar kölesi olmuş gibi birinden diğerine zaplayıp duruolar.benimse izlediğim 2 tane dizi var topu topu.bi de tüm dizilerde manasız bi ağlama sürekli bi kavuşamama öc,hınç,silah... insanlar bu tip dramlara bayılıo olabilirler ama bazı diziler var ki onlarda eğlenceli ve konusu itibariyle diğerlerinden bıçak gibi ayrılmakta.
bunlardan biri sevgili dünürüm.yayından kaldırmışlar ve tepki oluşmuş dolayısıyla.hayat şartları zaten yeterince ağır, koşullar zorlu, bi de üstüne neden insanlar sürekli dertlenicek diziler seçip duruolar anlamıorum doğrusu.menekşe ile halil diye bi dizi var.nezaman reklamlarını görsem;başroldeki kız hep salya sümük ağlıo, esas oğlanda hep düşmanlarla boğuşuo.seyirci boşuna yorulmasın senaristler vuslatı en sona saklıo.dolayısıyla asla mutlu olamıcaklar tam anlamıyla sanırım dizi bitene dek.
akşam annemle konuşuoruz. artık her sene mutlaka bi ameliyat vakamız oluo.geçen sene dedem, ondan önceki iki sene boyunca ananem,teyzem,bu sene babam...annem artık yaşlandık farkında diilmisin dio.yavaş yavaş bünyemizin aksaklıklar çıkarması yaşlanmamızdan kaynaklanıo dio.
düşündüm.hatırlıorum uzunca bi dönem doktor kimdir, hastane nedir bilmeden yaşadık doğrusu.biz küçüktük, annemlerse genç.dolayısıyla ananemle dedem daha sağlamdı , babam daha az asabi,abim daha az sorumluluk sahibi.
zaman...herşeyi nasılda değiştirio eskitio,eskilerin yerine yenilerini getirio.bi zincirin halkaları gibi sırası gelen gidio, yerine yeni ananeler, dedeler, babalar, anneler, evlatlar gelio...
hayat çok garip hemde çok.ve bazen hayatını hiç tanımadığın birine emanet etmek,canını onun iki elinin arasına sunmak okadar zorki sonrasında insan bunu nasıl yapabildiğine şaşabilir sanırım...
tüm hastalara, derdi olupta derman bulamayanlara Allah şifa versin umarım...
ÖYKÜ-BERK-HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI

22 Ocak 2008 Salı

aklıma düşenler...

bazen hiç beklemediğimiz anda yakalar bizi geçmişte istemeden bıraktıklarımız,anılarımız,tebessümlerimiz...

ama geçmişten ansızın gelenlerin nerdeyse tamamı güzeldir,sevimlidir ve insanı gülümsetir veyahut içinde iyi saf ve dokunulmamış hep çocuk kalmış hisleri uyandırır.

sadece bir resme bakarken,biriyle konuşurken, bi cümle, bi paragraf, bi şarkı... hiç önemi yok belkide ne olduğunun. önemli olan o andan sıyrılıp sizi kendi anına götürmesidir.

işte böyle bi an'a tanık oldum az evvel.resim arşivlerini gezerken internette çok basit alelade gibi görünen taşlar arasındaki papatya resmi bana küçüklüğümde yaşadığım ve hatta hafızamın en derniliklerinden çıkıp gelen bi anıyı anımsattı.




anenemin evi eyübün tarihi yerlerine yakın bi mekanındaydıki hala orda.hemen yakınımızda eski bi kilise vardı.içeriye giren papazdan ve orada yaşayan kadınlardan çok korkardık.kasvetli ve korkutucu olmasına rağmen olaki kilise kapısını açık görürsek içimizden hemen oraya girip o bilinmeyeni keşfetme arzusu uyanırdı.

onca zaman geçti.küçüklükten büyüklüğe adım attığım yıllar boyunca hiç giremedim o kilisenin içine.ama bu yerin hemen önündeki duvarda ve ananemin yüksek bahçe duvarına sıra sıra otururduk akranlarımla.altımda küloş bi etek,önüm arkam heryanım dut ve incir ağaçlarıyla bezeli,meyve bahçelerinin kaçınılmaz sonu olan sinekler eşliğinde oturduğum yer; güneş ışığından dolayı sıcacık olurdu ve ordan aşağıya atladığımda bacaklarımın arkalarında taşların izleri çıkardı benek benek...

işte anımsadığım o andı.ısınmış taşların sıcaklığı,ve bacaklarımdaki benek benek izler.

şimdi şöyle bi hafızamı çalıştırıp geriye dönmek istesem,çocukluğuma dair bişeyler karalamaya kalksam asla hatırlayamayacğım bi andır bu.

benim çocukluğuma dair en çok hatırladığım şey: ki o zamanlar arakadaşlar arasında sıkça rastlanan bişey olduğunu öğrenmiştim:rüyalarımda üstümdeki battaniyeyle birlikte bi boşluktan aşağı düşerdim, tam yere çakılıcakkende uyanırdım.okadar sık gördümki bu rüyayı sonrasında aslında her çocuğun bu tip rüyalar gördüğünü, herkesin rüyasında bi şekilde kendini düşerken gördüğünü, bunun normal bişey olduğunu ve hatta büyümenin emareleri arasında yer aldığını öğrenmiştim.

demekki bu rüyaların bittiği an ben büyümüşüm.hani insan sorar ya kendine ne ara büyüdüm ben diye.işte benim için sorunun cevabı bu.artık rüyalarımda battaniyeminde benimle birlikte geldiği uzun düşüşler göremediğim an, kocaman bi kız olduğum andır.lakin...seneler ve seneler olmuş demektir büyüyeli...

19 Ocak 2008 Cumartesi


bazen şehirde anlam veremediğiniz bir trafik yaşanır ya.işte o günlerden birinde uzunca bir yolu yürümek zorunda kaldık annemle.ne idüğü belirsiz sebeplerden dolayı arka yollarıda tıkayan bu trafik yüzünden epeyce vakit kaybettik cumartesi günü işçıkışımda.

aynı güzergahı kullandığımız için aynı trafikte derbeder oluoduk.haliylen yapılması gereken tek şey yayan gitmekti alışverişe.

hani biyerden başlayım dedik ya şu nişanla alakalı alışverişleri mekan bulma işlerini ve diğerlerini. Bahçelievler Öğretmenler Evi ne baktık öncelikle.ama kişi sayımız 100ü bile bulmadığından ve yemek salonu kişi sayıları 250 civarı olduğundan bazı grup toplantıların yapıldığı alt salonu gösterdi bize ilgili kişi.

menüleri güzel olmasına rağmen alt salon dediği mekanı ben pek sıkıcı ve dar buldum.hatta bence ufaktanda olsa içindeki kurtları dökmek isteyen yakınlarımız için düzgün bi pisti bile yoktu.burayıda kafamızda elediğimiz sırada eczanenin önünden geçerken annem beni durdurarak bişey sormak için içeriye girdik.

sorumuz şu:hani şu nükhet durunun programında bahsedilen krem var ya işte ondan sizde varmı.:)

kremin adını bilmioruz ama tabiiki namını fazlaca bilioruz.

sevgili gerim gerim gergin nükhet ablamız
şiddetle öneriyorki ;mesela gece geç yattınız sabah şişmiş vaziyette kalktınız.sürüosunuz bu merhemi aniden muhteşem bi insana dönüşüorsunuz.ciltteki tüm kötü görünümü kısacık bi sürede alan uzun vade kullanımında harikalar yaratan bu krem aynı zamanda kırışıklıklarınıza da iyi gelio ve dahası insanın cildini gençleştirio.üstelik her değişik amaç için ayrı krem kullanma devrinide kapatıyor(muş).

kremin adı eczacı hanımdan gelio:OHT peptide-3

fiyatı ise oldukça duygusal:299 ytl


oha demeden önce duruoruz lakin krem yaklaşık 8 ay boyunca sizi götürüo.yani 299:8= yaptığınızda aylık 38 ytl gibi düşük bir ücret çıkıo fln filan dio eczacı.


şimdi annem iyi bir nükhet duru izleyicisi ve eczacıyla konuşurken baya bi ilgiyle dinlio.lakin gece kremi, gündüz kremi kendine bakan bi hanımdır kendisi, annem yani:)

senmisin bukadar ilgi gösteren.sağdan soldan 3 taraftan üstümüze ürünlerini tanıtmak için adam yağmaya başlamazmı.biz nükhetin kreminden girdik ilgiyle anlatan hanımı dinlioruz öbür taraftan çağrılınca bu bayan yerine siyah havyar bilmemnesinden oluşmuş bir kremin tanıtımını yapmak için bi başka bayan geldi.kadın; efendim bu ürünümüz saçada çok iyi gelio dediğinde hay demez olaydı başka biyerdende bi kız pörtleyerek aa durun efendim saç analizi yapalım size diye lafa cumburlop giriverdi.önce saç analizi yaptırdık ki hay allah o da ne? annemin saç dipleri nekadar havasızmış, nekadar tıkalıymış, şayet bilmem kaç ytl değerindeki şu kremi alıp yine bilmem kaç değerindeki şu hapıda akabininde kullanırsa hiiçbişeyciği kalmazmış.:s

annem kanmaya hazır.hemen olaya müdahele ederek hastaneden henüz çıktığımızı ve şu anda bu ürünleri alabilicek pozisyonda olmadığımız yalanını uydurarak sıvışmaya çalışıyordukki zorlada olsa kız bizi perşembe günü için ücretsiz cilt bakımı yapıcağını söyleyerek ikna etmeye çalıştı.bizde yine aa ewt tabii mutlaka geliriz diyerek koşa koşa kaçtık.

pazarlamacılık böyle bişi olsa gerek.benim hayatta yapamıyacağım bi iş bu açıkcası.çünkü o kadar ikna kabiliyetleri yüksekki az daha kalsak tmm ya ver şu bahsettiğin ürünleride çıkıp gidelim bi an evvel güzelleşelim diyicem.milyarlarıda bayılıcam tabii:)çok varmış gibi:)


işin enteresanı eczane ilaç satan bir dükkan olmaktan ziyade hani nerdeyse güzellik kremleri bakım ürünleri satan bi mağaza görünümündeydi.gak deseniz var, guk deseniz o da var.

kaçtıktan sonra bakırköyün semt pazarına uğradık önce, sonrada meydandaki nişan kıyafeti satan yerlere gittik.ama bir tane bile güzel kıyafet bulamadık.aksi gibi birsürü mağaza olmasına rağmen A mağazasında ne varsa B de de aynısı var C dede ve diğerlerindede.fotokopi gibiydiler yani ve kaliteleri çok düşük.bakırköyden bişey bulma ümidim yoktu zaten ama en azından kafamda elemiş oldum.

birsürü yol yürüyüp istediğimiz gibi hiçbişey bulamayınca geç bi vakitte eve döndük ama okadar açtıkki.babamın bize yemek yapmış olduğundanda bi okadar emindik üstelik fakat maalesef bu sefer yapmamıştı.

hemen hızlı bi menemen ile makarna haşladık.dündende zeytinyağlı kabak yemeği vardı.çok hızlı biçimde hazırlayarak bir güzel yedik.

okadar yorulmuşuzki cumartesi olmasına rağmen erkenden yattım.tabii bunun sebebi birazda ertesi günkü planımız içindi.onuda başka bi yazıda anlatırım artık.

haa bu arada.o çok pahalı kremleri almadım ama yine şifacı bi bayanın önerisi üzerine(bu da derya gibi adlı programdan) aloe vera çiçeğini kırıosunuz içinden çıkan jeli yüzünüze sürdüğünüzde sivilceniz varsa anında sönüomuş ve cildede çok iyi geliomuş.hatta sıcak suya koyularak saçınıza sürdüğünüzdede saçların dökülmesini önlüomuş


annem yarın praktikerin sera bölümünden bi saksı aloe vera çiçeği alıcak.güzellik kürlerimize böylelikle başlamış olucaz:)

18 Ocak 2008 Cuma

2 gün ve gecedir hava pek şahane.bu haliyle biraz kaçırdığımız sonbahara birazda beklediğimiz ilkbahara benzio.tam bi mevsim dönümü arefesi gibi.

hayatım belirli rutininde akıp gitmeye devam edio.sabah oluo işe geliorum akşamları eve, olmadı başka biyere ve sonra yine eve.

dün çiçeği burnunda sözlümle buluştuk.cevahire gittik.ama biraz erken geldiğim için yalnız başıma dolaşma imkanımda oldu.ocak ayı dert ayı.4 adet dikkatle ve özenle hediyelerin seçilmesini gerektiren doğumgünü var.hepside sevdiklerimin,önem verdiklerimin.bitanesini geçen hafta halletim diğerinide dün.

Bershka süper bi indirim yapmış.deri ceketler fln baya indirimliydi.gerçi pazar yerine dönmüş gibiydi biraz ama çokda aralara dalmadan indirimden kuzenime çok şık bi deri ceket aldım doğumgünü hediyesi olarak.umarım beğenir...

okadar cazip şeyler var ki hani başka masraflar olmasa kendimi alışverişe vurucam.ama dizginlemeliyim lakin bu ay zor biticek gibi görünüo mali açıdan.

Schiller diye bi yer var cevahirde.hatta bi değil iki tane var.ve hatta cevahire girmeden hemen soldada bitane var.yani bu mekan önüm arkam sağım solum sobe...ben salata yedim tavuklusundan ama sevimsizdi çokça.tavuklar nerdeyse saydam gibi kesilip sotelenmişti ve yiyemeyeciğim kadar çok yeşillik arasına şöle bi serpilmişti.romantik bi ambiyans yaratalım derken aşırı karanlıklığından dolayıda menüyü okumakta bayaca zorlandık diyebilirim.ama cevahirin en sakin ve nezih yerlerinden biri olması sebebiyle gidilebicek tek mekan ve sanırım amip gibide çoğalıolar.

sevgilime onca karanlık içinde afakanlar basınca yürüdük turladık biraz.teknosaya girip beyaz eşya ve dev plazmalara baktık.sonrasındada beni eve bıraktı yukarı çıkıp kapıyı çaldığımızda babam kapıyı açınca gözlerinde güneş gözlüğünü görünce baya güldük.

babam bazen enteresan fikirler üretir.2 adet gözlüğü olmasına rağmen 3.olarak bazen evde güneş gözlüğü takar tv ışığı rahatsız edio diye.sonra bazen beynine kan gitmediğinden şüphelenerek başını aşağı akıtır.:)veya bi doktor bi yiyecek hakkında iyi bişiler söylesin haftalarca evimize o şey girip çıkar.

haftaya ameliyat olucak burnundan.dolayısıyla ameliyat öncesi tahlilleri yaptırmak icap etti.yaptırdığımızda maşallah sonuçlar süper çıktı ama kolestrol 20 puan daha fazla çıktı olması gerekenden.ama babam bunu 200 puanmış gibi algılayarak ciddi bi diyete girdi.baya baya diette yani.kendine dikkat etmesi amaan bana bişi olmaz diyerek önlem almadan yaşamaya devam etmesinden iyi elbette.ama bazen abartıo işte:)

haftasonuda geldi çattı hiç farkettirmeden.bense sanki O'nu hiç görmemiş gibi özledim.hatta şu aralar daha fazla özlüorum.artık evimizi kuralım ve kendi hayatımıza başlayalım istiorum.bi sinema filminde geçiodu.kadın adama dioki:hayatımın geri kalan kısmını seninle geçiricem buyüzden hayatımın o kalan kısmı bi an önce başlasın istiorum..

ne kadar doğru.aynen böle.hayatımızın birlikte yaşıcağımız kalan kısmı bi an önce başlasın ve kendi özelimize bürünelim istiorum.sevgilimde bana keza benden beter hatta bu istek konusunda.

önümüzde 2 tarih var evlilik için.eğer yetiştirebilirsek temmuz başı yok eğer olmazsa ramazandan ve bayramdan dolayı ekim ortasına kalıcak.

kısmet ne zamansa ozaman olsun diyelim artık...

bu arada geçen hafta Before Sunset ve Sunrise da oynayan Julie Delphy nin kendi yönetmenlik deneyimi olan ve hatta annesini babasınıda aynı rolde oynattığı Pariste 2 Gün e gittik.
film ne iyi ne diil.orta ayar ve karar bişi.Before sunset ve sunrise daki gibi bol konuşmalı bol tanışmalı kendini ifade etmeye ve anlatmaya çalışma çabasıyla dolu bir film.filmin afişine 18 yaş sınırı koyulduğu için allah allah olmuştum fakat açık hiçbi sahnesi nerdeyse yok gibi.hatta doğru düzgün seksüel bi olayda yokk.ama kabul etmeliyimki bazı cümleler bayaca 18 yaş sınırına dayanıo.

sevimli sıradan ve fazla vakti olanlar için ideal bi film.biz bu filmi izlerken herzamanki gibi sevgilimle çiftli, koltuklara yayılarak sarılarak izledik.mutluluğumuz itibariyle o esnada filmin nasıl olduğu çokda önemli olmuo.sımsıcacık kollarının arasında missler gibi kokusuyla oturmak filmin kendinisi izlemekten çok daha keyifli açıkcası:)

15 Ocak 2008 Salı

şarkılarında mevsimi var.bugün hava yağmakla yağmamak arası ya içimden geçen şarkılarda kılık değştiriveriyo bi anda.nazan öncel,zuhal olcay,mfö yada eski 45likler...ayten alpman,müzeyyen senar,seyyan hanım...ve diğerleri.
kışı seven insanları anlamıyorum .yani kışı sevmek karı sevmek, beyazlığı, yağmuru sevmekse evet bende seviyorum ama havanın tamda şu haliyse sevdikleri onları anlamıorum.grimsi bi hava ki bana 80 kuşağındaki çamurlu, füme rengi havalarda çekilmiş türk filmlerini hatırlatıo.öyleki sanki o senelerde hiç yaz olmamış,güneş hiç açmamış gibi...
dün Çiçek Abbas'ı izledim.
bir süre önceTRT nin yaptığı ankete katılırken iş arkadaşımla en iyi aşk filmi sizin için nedir? sorusuna ben Zuhal Olcay'ın Dünden Sonra Yarından Önce derken o Çiçek Abbas demişti:)uzun yıllar önce seyretmişliğin getirdiği konuyu çokda iyi anımsayamamdan dolayı biraz komik gelmişti.nitekim oyuncuları malumdu.Şener Şen ve İlyas Salman.en iyi aşk katogorisindeki filmi bu ikiliden beklemek farklı geliodu.taaki düne kadar.
birazda bu düşüncelerle izledim Çiçek Abbası dün.ve nasıl inceden inceye o aşkın işlendiğini gördüm ilk defa.sevdiği kız uğruna minübüsün borcuna giren hem minibüsüne hem sevdiğine aşık, hayran bir genç.:)

ve her ikisi uğruna çabaları...diğer taraftan aradan onca zaman geçmesine rağmen hala günümüzdede devam eden o keşmekeş,varoşlarda sürdürülen yaşam kavgası ve kaygısı, minibüsçüler arasındaki o kıyasıya yarış,geçmişin bankerleri bugünün factoring şirketleri tefecileri,fakirlik,çaresizlik... herşey sadece biçim değiştirerek hala hayatımızda.anlaşılıyorki hiç yol katetmemişiz hep aynı yerde durmuşuz...
Ama bi nebzede olsa arakadaşıma katıldım şu aşk filmi konusunda.hakikaten bi aşk var hemde belkide en safından en güzelinden en temizinden...eskiden olupta hala devam etmeyen tek şey belkide sadece bu aşklardır...

object width="425" height="355">

9 Ocak 2008 Çarşamba

bırrrr

psikolojik üşüme diye bişey varsa o şey bende var.bu işyerinde olduğum süreler içerisinde durmadan yılmaksızın üşüorum.sanki kocaman delikler var buradada heryerden püfür püfür üfürüo.odamdaki ısıtıcının tüm ısısınıda beraberinde götürüo.


dün akşam sanırım ters yattım.üşümenin üstüne bir de bu garip sırt ağrıları çıktı.zaten durmadan öksürüyorum ve hala burnumun delikleri yanıo.sürekli hasta oldum olucam modundayım ve bir türlü toparlanamıorum.


bunun yanında sabahtan öğlene kadar işten başımı kaldıramıorum çinle aramızdaki saat farkından dolayı.biz öğlen yemeğine çıkarken onlar işlerinden çıkıp evlerine dönmüş oluolar.uzaktan bakınca terfi etmişim gibi duran ama işin içine girince hiçte öyle olmayan bi durum benimkisi.


babam haftaya ameliyat olucak burnunun her iki tarafından.birinde fazladan et, diğerinde fazladan kemik var dolayısıyla burnundan nefes alması gittikçe zorlaştı artık ve daha çok horrlar oldu:)


ameliyat öncesi yapılan tahlilleri çok iyi çıkmış ama çok enteresan sebepten dolayı bir hafta beklemek durumundayız ameliyatı için.sebebi aspirin...ewt bildiğimiz aspirin.kanı sulandırıcı etkisinden ötürü ameliyat öncelerinde asla kullanılmaması gereken ama günlük hayattada bi okadar faydalı bir ilaç olan asprin yüzünden.öyleki bir adetin tam bir hafta etkisi sürüomuş.babamda çok uzun zamandan beri 2 günde bir asprin içer.gerçektende faydalıdır ama demekki ameliyat öncesinde kanın kolay pıhtılaşmamasından dolayı alınmaması gerekenlerdenmiş.


ne garip...
bu arada yemeğe gidip geldim aç bedenimi doyurdum azıcık.yarın sevgili şeker sözlümü görücem.ne mutlu bana.farkettimde çnümüzde hiç tatilde kalmamış.yıllık izinlerimizden başka.ühühüh ağalamak istiorum yaa.çünkü yaza daha çoook var.ama çook

8 Ocak 2008 Salı

mutluluk bulutları

hayatımda birsürü güzel gelişme oldu bu aralar.talih,şans,mutluluk.. dedikleri benim sokağımda sağolsunlar.volta atıp duruyolar habire :) ve ben onca uzun zamandan sonra nerden başlıcağımı bilmiorum doğrusu.sondan başlamak en güzeli galiba...

öncelikle sevgilimle bizi sonsuza dek bağlayan mutluluk halkalarımızı takmış bulunmaktayız.biz 05,01,2008 itibariyle artık yüzük parmakları dolu bir çiftiz.2008 yılına bomba gibi bir giriş yaptık ki zaten 2007 de bizim için şahaneydi çok şükür.

cuma akşamından başlayan hazırlıklarımızı takiben cumartesi akşamı sevgilimin eniştesi tarafından kesildi sözümüz.çok güzel ve mutlu bi akşamdı.söz çiçeğim olarak 20 tanesi beyaz 21 tanesi kırmızı (nazar değmesin diye toplamı 41e denk gelio) güllerle yine onlara eşlik eden kırmızı beyaz ambalajlı çok şık bir çukulata arajmanımla geldiler evimize.daha önceden tanışmışlığın verdiği rahatlıkla önce güzelce sohbet edildi ve sonrasında isteme olayına geçildi.annem anne olmanın haleti ruhiyesiyle 3-5 damla gözyaşı döktü ve kızlarını verdiler gitti:)

sonrasında yaptığımız çeşitli yiyeceklerle ağırladık misafirlerimizi.






kayınvalidem 5 ay önce vefat eden kayınpederimin zamanında kendisine nişan olarak taktığı çok şık antika tarzı bir bilekliği hediye etti.böylece benimde her baktığımda ruhunu şad edebileceğim ve sanki kayınpederim tarafından takılmış gibi hissettiğim bir hediyem oldu.Allah rahmet eylesin...
onun öncesinde yılbaşı vardı ki bu sevgilimle geçirdiğimiz ikinci yılbaşımızdı.yalnız bu sefer baya bi fiyaskoydu bizim için.öncelikle akşam için hiç bi organizasyona dahil olamadık.sevgilimin arkadaşları sibel can'a gitmek için bizide davet ettiler ama sibel can'a karşı hiç bi sempati beslemediğimiz gibi gidilecek mekandanda hazzetmeyince vazgeçtik.başka hiçbiryerede rezervasyon yaptırmadık çünkü canımız abuk subuk eğlencelere eşsiz dostsuz katılmak istemiodu.bizde düşündükki iş çıkışı beraber yemeğe gideriz, ordanda bir yılbaşı gecesi ilki olarak sinemaya,ordanda bişiler içmek için başka bi yere.fakat bukadarmı aksi gider bi iş.

önce taksi bulamadık.bindiğimiz taksi dediki abi karşı yoldan binin.karşıya geçtik bu seferde o şöför bizi karşıya yolladı.meğer ilk şöför bizi yanlış yönlendirmiş.sonrasında başka bi taksi bulmak çok zor oldu bizim için bulduğumuzdada baya bi donmuştuk.ama olucağa bakın. bi hevesle biz geldik akmerkeze aman allahım o da ne? akmerkez kapanmış ve burdada sinema yok.dahası sokakta kaldık ve karnımız iyiden iyiye acıkmaya başladı.napalım napalım derken en iyisi dedik mecidiyeköye gidelim ve karnımızı doyuralım. bu arada etilerde her yer rezerve edilmiş.mecidiyeköyde bi de baktıkki çok şükür cevahir açık ama saat 9 civarı.mağazaların tümü kapalı sadece bazı yemek yenen yerler açık.oturduk ayaküstü çok kötü yicekler yedik.çoğu bi sonraki güne bırakılıcak yemeklerdi bunlar.neyse doyduktan sonra çıkıp nişantaşına gittik.ve nişantaşı ahalisinini gördük.bu sene taksim iptaldi, kalabalık nişantaşındaydı.
farkettikki insan yılbaşlarında illede kalabalık istio.çünkü biz nereye gitsek heryer kapalıydı ve sokaklar bomboştu.milli reosürans çarşısının içindeki bazı yerlere baktık ama alkol almakda istemediğimizden dolayı kendimize bi kuytu bulup altımızada benim ekstradan yanımda getirdiğim şalımızı resip oturduk bi süre ve sohbet ettik.birbirimizi nekadar sevdiğimizi fısıldadık bol bol.sonarada daha fazla dayanamayıp saat 10,30 da eve gitmek üzere yola çıktık.yapılıcak en güzel şeyde buydu zaten.sıcacık evlerimizde oturmak ve sevdiklerimizle kaynaşmak.yılbaşınada bi dolmuşta radyosundan yayınlanan bir vaaz eşliğinde girdik:)

farklı bi yılbaşıyıdı sevgilim beni eve bıraktıktan sonra annem ve arakadaşlarıyla gece yarısına kadar lafladık.ve bi sonraki yılbaşını asla dışarda diil kendi evimizde geçiriceğimize söz verdik.


kendi evimiz diyince.efendim biz yılbaşından önceki cumartesi günü internetten beğendiğimiz evlerin çıktılarını alarak ev bakmaya gittik.elimizde 7 adet yeni yapılan bina projeleri vardı.kriterlerimiz belli.illaki site içerisinde olucak depreme dayanıklı olucak güvenliği ve sosyal faaliyet alanı olucak fln filan.ve bu kriterlerle internette en çok beğendiğimiz evi görmeye gittik kayınvalidem ve eniştesinide yanımıza alarak.öncelikle örnek daireyi gördükki zaten bu noktada çok beğendik.proje sahibi hiçbir masraftan kaçınmamış sağolsun.herşeyin en kalitesini ithal ederek yapmış projeye ait tüm ayrıntıları.tüm sosyal imkanları olana açık kapalı komplesklere sahip bu evi görünce resmen dibimiz düştü.kayınvalidem ısrarla beğenip beğenmediğimizi sordu kendiside çok beğendiği için satıcıyla ciddi bi pazarlığa girişti.tahmin edilebiliceği gibi evin fiyatı pahalı ama daha önemlisi yılbaşından sonra %40 zamlanıcak diye apar topar kıyasıya bi pazarlık sonucu evimize sahip olduk.sevgili kayınvalidem bize burayı düğün hediyesi olarak satın aldı ve bizim gibi evliliğe hazırlanan çiftelerin kabusu olan ev ev gezme talşından bizi kurtarmış oldu.üstelik ayılıp bayıldığımız bi yer olmasıda cabası.çok ama çok mulutuyz bu yüzden.



Sunrise Residence...yuvamız bir tıklık uzaklıkta.görmemişin evi olmuş habire bakadurmuş.sıkıldıkta bakıorum nereye ne eşya koyucağımı kararlaştırıorum.napıyım çok mutluyum ama:)


okadar güzelki hayatım bu ara .öte yandanda korkmuo diilim hani başıma kötü bişiler gelicek die.hiç olmadı ödüm patlıo nazar değicek die.Allah korusun tabii ama uzunca bi süre hazmetmekte zorlandık mutluluğumuzu.özellikle şu ev işi okadar ani olduki bi süre kabul edemedik evimiz olduğunu hemde istediğimiz evin artık bizim olduğunu.


yalnız evimizin bize teslimatı mayıs 2008.hatta aslında ağustos fakat müteahhit hırs yaptığı için mayısta kokteylli bi açılışla teslimat yapıcağını taahhüt edio.şayet mayısta teslim edlirise ki bu dao ayın sonu demek oluo.bizim evi döşememiz,nikah için gün almamız ki yaza denk geldiği için heryer çok dolu olucak, ağustos gibi yapsak herkes tatilde olucağı için yine olmuo , e ramzan bu sene eylülde başlıo ramazanda olmaz sonrasındada bayram var fln derken sanırım çok büyük ihtimalle evliliğimiz ekim ayı başına kalıcak.benim için çok mühim olmasada sevgilim için bir sorun.haklı olarak herşeyimiz hazırken bi an önce hayatımıza başlayalım evlenelim istio.ama şimdilik durumlar bu tarihi gösterio.bakalım...
umarım herkes benim gibi çok ama çok mutludur...
güzel günler....