17 Ekim 2007 Çarşamba

her haftaya bir film

geçen 3 hafta içinde sadece 3 film izleyebildim, izlenmek için bekleyen filmler arasından.her biride farklı moddaydı.her filmden sonra izlenicek yığınla film olduğu gerçeğiyle karşılaşıorum.sevgili arkadaşım zeynebinde bi film sapığı olması sebebiyle izlenilicek filmler bitürlü bitmio:)
gelelim filmlere:

21 GRAMS


ben uzun zamandır bekletiodum bu filmi izlemek için.sevgilimin divx listesinden seçimlerimi yaparken en çok bu filme odaklanmıştim.
film bence çok başarılı .zaten yönetmei Babilin yönetmeniyle aynı.yönetmenin izleyiciler tarafından kanıksanmış tarzı yine bu filmdede etkilerini gösterio.eş zamanlı yaşanan ayrı 3 hayat ve onların belkide hiç olmaması gereken biçimde kesişmesi.sebeplerinin ve sonuçlarının kişilere geri dönüşümü...
Halka filminden beğendiğim Aiden in annesi sarışın hatun çok ii rol kesio 21 Grams da.ki ben Halkadaki rolünüde çok beğenmiştim.
filmde bence en vurucu nokta en son noktası.beni duygulandırdı açıkcası.çünkü sean penn yatağında yatıp vaktinin gelmesini beklerken ölmek üzere olan bi insanın vücut ağırlığından 21 gram kaybettiğini söylüo.sadece 21 gram.kimbilir belkide 21 grama karşılık gelen insanın ruhudur.öldükten sonra giden ve geride bu rakamda hafiflik bırakan.ve içinden 21 gramın nelere eş değerde olduğunu düşünüo.bi parça çukulataya yada yavru bir kuşa denk gelebiliceğini mesela.ve sonunda soruo 21 gram ne kadar eder? dio...
bir kadının aynı anda hem kocasını hemde 2 kızını bi trafik kazasında kaybetmesinin ve ardından yaşanabilicek en yüksek dozda acının yaşanmasnın getirdiği acıdan kurtulmaya çalışma isteği.kendini uyuşturmak,acı çekmemek için hatırlamamak ve bunun için tek çıkar yolun eroin olduğu zannı.kocasının öldükten sonra organlarının karısı tarafından bağışlanması,o sırada kalp nakli için bekleyen adama verilmesi sonra bu kadının kocasının kalbini taşıyan adama aşık olması,birlikte ailesini yokeden adamı yoketme planları ve sonunda yine kalbine yenik düşen adamın vurulmasıyla birlikte ölümü ve geriye bıraktığı karnındaki bebek...

karışık gibi görünsede oldukça anlaşılır bi filmdi aslında.ilerleyen zamanlarda tekrar izlemeyi istiorum ben.

VOLVER


hani bazı filmler vardır.izlenmek için zamanının gelmesini bekler insan,uygun zaman.öyle filmler vardır ki öyle her boş zamanda izlenemez.ruhunuzun hazır ve mutlu olması gerekir bi kere.volverde bunun gibi filmlerdendi benim için.
Almodovar ın en sevdiğim yanı;birincisi kırmızıyı çok sevmesi ikncisi;penelope cruzu çok sevmesi.çünkü ben herikisininde hayranıyım.

ben bir erkek olsaydım şayet kadının güzeline diil anlamlı bakanına aşık olabilirdim.lakin anlamlı gözler hele hele böyle bi filmden sonra çok daha önem arz edio.gerçi sevgilim benimde bakışlarımın etkili olduğunu söylüo ama penelope kadar güzel gözlere sahip olmadığımın bilincindeyim.

4 kadının hikayelerini anlatarak kadınları nekadar sevdiğini bi kez daha biz seyircilere anlatan yönetmen yine yapıcağını yapmış.bi kadına kırmızı biber doğramak bukadarmı yakışır.ve şarkı söylemek.hernekadar kendi sesi olmasada okadar inandırıcı ki bukadar olur yani.almodovar penelopenin zarif siluetini bi parça bozmak için yapay popo takmış ama bu bile onun güzelliğini gölgelemeye yetmemiş.muhteşem oyunculuğuyla penelopeyi alkışlamak istiorum:)

BIRTHDAY GIRL


bu da ortalama bi filmdi bence.hani bol vaktin vardır da amaan şurdan elime ilk geçen cd yi açıp izliyim dersin ya öyle bişi işte.
başrollerinde Ben Chaplin ile Nicole Kidman oynuyor.nadia(nicole) john(ben)un yaşgününde bi internet sitesinden evlenmek için ülkesine çağırdığı ve daha öncesinde yazıştığı rus bir kızdır.birsüre birlikte johnun evinde yaşarlar.john site tarafından kandırıldığı düşünerek hergün düzenli olarak yetkililere ulaşmaya çalışadursun öte yandan kızı bi şekilde rusyaya geri göndermek istemektedir.fakat bunu nezaman kıza söylese yada belli etse kız onu cinselliğiyle baştan çıkartarak doyumun en üst zirvelerine ulaştırmaktadır.öyleki johnun işyerindeki arkadaşları bile ondaki farklılığı anlamaktadırlar.kızın ingilizce konuşamamasına rağmen mutlu bi hayat yaşamaya başlarlar taaki kızın akrabaları diye gelen 2 adama kadar.hoşnut olmamasına rağmen jonh bu üçlüyle bürsüre daha yaşar ve artık tahammül edemeyerek onlardan gitmelerini rica eder.bu iki adam ok derler ama aslında akraba diilde üç kağıtçı ve aslında nadianında aralarında oldukları bi çete olduklarından dolayı sabah uyandıklarında nadiayı bi sandalyeye bağlayarak eğer para bulmazsa kızgın suyu nadia nın üzerine dökmekle tehdit eder.işyerinde en güvenilir adamlardan olan john 2 tane gitar kutusuna para doldurarak bankadan kaçar.

çerez filmlerden biriydi yani.zaten neden bilmem ruslarla alakalı filmleri sanırım iklim şartlarının insanlara getirdiği tiplerinden ötürü olsa gerek pek sevmiorum.dillerinide sevmiorum.ruslarla alakalı sevdiğim tek film Terminal di. o da sanırım Tom Hanksten kaynaklanıodu.krakozya krakozya diyip duruodu garibim:)
böle işte.iki gündür hayat biraz daha güneşli.haftasonu bi kaçamak yapıcam bursaya gidicem.cumartesi işten biraz erken çıkıp otobüsle geçmeyi düşünüorum.pazarda dönücem ama bu sefer feribotla inşallah.sevgilimle güzel bi 24 saat geçiricez.planları var burasada neler yapılıcağına dair.hatta dağa çıkalım sen harleylerini giyde gel dedi ama güldüm kendisine daha neler dedim.inşallah bi aksilik olmazsa haftasonu güzel dakikalar bizi beklio.:)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Ayol sen de ben gibi sinemayla bozmuşun kafayı. Ben bazen film sahnesinde zannediyorum kendimi. Çok film seyrettiğimden mi acep, yoksa cozuttum mu essahtan? hihihi

Adsız dedi ki...

Volver acayip sıkmıştı beni ama ne olur Snow Cake i bul ve izle çok çok özel bir film eşimle ağladık ki izlerken nesine ağladılar diyeceksin ama sonunu bekle ve lütfen haber ver bana bakalım beğenecekmisin. yok bulamazsan adersini yaz copyler yollarım canım sana