28 Ekim 2007 Pazar

sevgilimle afişlerin önünde karar vermeye çalışıoruz.nezaman 2 film arasında kalsak benim yaptığım tercihler çok kötü çıkıo sonucunda.bu sefer en başından yenilgiyi kabul etmiştim sevgilimin tercihini izlicektik.benim istediğimse İSTİLA idi.
vee YAŞAMIN KIYISINDA yız.ben anlamıorum bizim yönetmenleri.bir türk filmi çekmek demek= küfür, arka sokaklar, hayat kadınları ve onları pazarlayanlar yada lezbiyenler veyahut türkiyenin, istanbulun en pis yerleri demekmidir onlar için.Zeki Demirkurbuz un filmlerindede olduğu gibi birbirini sürekli tekrarlayan arasına kopya kağıdı koyulmuş filmler çekmek marifetmidir acaba.
açıkcası çok büyük hayal kırıklığı.Alin Taşçıyan yorumlarını çok önemseyen biri olarak fevkalade abartıldığına, iltimas geçildiğine kanaat getirdim.
film çok kötü.binbir umutla salonu doldurmuş insanların filmin bitmesine tahammül edemeden çıkıp gittiklerine şahit olduk bu süre boyunca.biz ise sevgilimle belki ummadığımız bişey olur da bi anda filmin akışı değişir umuduyla bekleyip durduk.ama nafile.
bu sabah Güneri Civaoğlunun şeffaf oda konukları Nurgül Yeşilçay ile Fatih Akın dı ve konu tahmin edildiği üzere Yaşamın Kıyısında idi.okadarki onu bile çok fazla dinlemeye tahammül edemedim.almanyada aday adayı olan filmimizden hiç ama hiç umutlu diilim lakin izlemekte çok zorlandık.
izlediğim her filmde beni kendine bağlayan bi sebep arar dururum tüm seyir boyunca.ve illaki bi tane bulup sürdürürüm izlemeyi.ama bu filmde elle tutulur hiç ama hiç bişey yoktu.demekki bazen popüler kültüre akıp gitmek gerekmiş. ve amerikan sinemasına devam etmek gerekmiş.
ben yakın zamana kadar sinemaya, türk filmlerine gitmeye acıyan bi insandım.öyle filmler girioki vizyona verdiğim paraya acımamak elde diil.hatta evde dvd yada vcd olarak bile izlemeye tahammülüm yoktu.ama bu değişti.basında Fatih Akın kadar yankı uyandırmayan çok iyi yönetmenlerin çok iyi filmlerine rastlayan dek.
bunlardan biri Taylan Biraderler lerin zuhal olcayın oynadığı HİÇBİRYERDE si ve yine aynı yönetmenin KÜÇÜK KIYAMET adlı filmi.yada Reha Erdem in BEŞ VAKİT ve KAÇ PARA KAÇ ı gibi.
bu hafta sinemayla birlikte 4 film izledim.
şayet bu bloğu tesadüfen okuyan olursa zahmet edip Yaşamın Kıyısında adlı filme bence gitmesinler.asla önermiyorum.
gelelim diğer filmlerime.
DELICATESSEN...
AMELIE den tanıdığımız bizi çok farklı tekniğiyle başka yerlere götüren içinde az buçuk muzipliğin, hafiften komedinin bulunduğu aslında bildiğimiz ama farklı biçimde anlatarak hatırlamamıza yardımcı olan yönetmen Jean Pierre Jeunet e ait 1991 yapımı bir film DELICATESSEN.
anlamı şarküteri yada türkçeye daha yakınlaştırırsak salamura gıdalar ve et satan kasap gibi bişey.ama bu kasabın diğerlerinden bir farkı var.gazeteye ilan vererek kiracı ve apartmanının tamir işlerini yapıcak etine dolgun adamlar arıo olması.en son kurban gelene dek baya bi adamı yiyip bitirmişler.yiyip bitirmekten kastım ewt yiyip bitirmek.etine dolgun, kaslı, iri yapılı olmasını istemesinin sebebide bu zaten.hem sadece kasap diil bu işle ilgilenen.tüm apartman sakinleride işin içinde.kilolu bi tamirci demek= bol et demek onlar için.
film çok fazla ilginç aslında.ve benim en sevdiğim renk tonuna sahip.tüm film Sepia tonunda.eskimsi sarımtrak renk.
film bu kasapla tamirci arasında geçen ölüm kalım savaşını komik bi biçimde anlatılmasını içeriyo.mutlaka izlenmesi gerek diye düşünüyorum en azından Amelie nin hatrına:) Amelie benim en sevdiğim filmler arasındadır.ama film bundan çok bağımsız bi biçimde izlenebilicek, tüm izlediklerimizden çok ama çok farklı bence.kendisine 5 tane yıldız veriyoruz.bu da yıldızlı pekiyi eder:)
KÜÇÜK KIYAMET....
bu film yaşadığımız ve hatta karşı karşıya kaldığımız deprem gerçeğiyle çok ilintili.hatta konusu bu.DEPREM...
Başak Köklükaya muhteşem oyunculuk performansıyla ve yönetmenin insanların deprem konusundaki düşüncelerinin kodunu çözmüş olmasıyla çok başarılı bi film haline gelmiş.
konu ertesi gün çıkıcakları tatilin öncesinde vuku bulan depremle başlar.başak,eşi 2 çocuğu ve 2 yeğeniyle çıkıcakları tatili beklerken gece deprem olur.bavullar ve tüm herşey hazırdır.deprem esnasında film durarak başka bi boyuta geçer.yaşadıkları depremden sağsalim kurtulduklarını sanan Başak ve ailesi arabaya atladıkları gibi kiraladıkları tatil evine giderler.herşey çok normal gibi görünürken aslında geçtikleri tüm yolların, vardıkları tatil yerinin ve olağan gibi görünen herşeyin aslında Başak Köklükayanın hayali olduğunu anlarız.herşey çok tuhaftır ve sürekli kabus görmektedir.



film nerdeyse sonuna dek bu biçimde geçer ki bi anda gerçekle yüzleşinceye dek.aslında başak köklükaya göçük altında kalmıştır ve yaşadığı herşey aslında bu esnada gördüğü rüyalardır.rüyalarından birinde daha önceden ölmüş olan annesiyle karşılaşır ve ona çocuklarını kurtarmasını söyler ve film bu sahneyle diğer yani gerçek bölüme geçer.
toz toprak içinde bulunduğu yerden çıkan başak önce yavrularını,çocuklarının bakısıcısını ve yeğenlerini kurtarır.bu esnada tüm gördükleriniz tüyler ürperticidir.depremde kocasını kaybetmiştir aslında ama tüm anaçlığıyla diğerlerini sağsalim kurtarır.herşey azda olsa yolunda gibidir.ailesini kocası hariç diğer tüm fertleri kurtardıktan sonra kendisini tedaviye alırlar ve teker teker tüm çocuklarını öper. ve sonrasında birdenbire ölür.belkide görevini yerine getirmişliğin verdiği rahatlamayla kendini bırakmıştır, burası bilinmez.lakin ölüm sahneside çok fenadır,tüyler ürepertici ve çok üzücüdür.arkadaşıma neden ölmüş olabiliceğini sorduğumda depremi birebir yaşamış biri olarak birsürü insanın çok sağlam görünürken deprem sonrasında birdenbire öldüğünü söyledi.nedeni bu dediğim sebep olabilir yada bir iç kanama.kimbilir.
mutlu sonla bitmio film ama deprem gerçeğini çok iyi yansıtmış sevgili yönetmenimiz.işte bir türk filmi böyle olmalı dedirtio insana.çok ama çok başarılı buldum Taylan Biraderler filmlerine devam diyorum.
ve son filmim KAÇ PARA KAÇ...
sevgili Taner Birsel ve çok sevdiğim Bennu Yıldırımların başrolünü paylaştığı Reha Erdem in yönetmenliğindeki film yine çağımıza çok uyumlu bi film.herşeyin; itbarında, sevgininde, ilgininde para üzerine olduğu dünyada bi insanın para karşısında nasıl yoldan çıktığı gerçeğini yansıtıo hatta yüzümüze yüzümüze vuruo.
5vakittede tarzını konuşturan yönetmen yine yapıcağını yapmış ama bu sefer hiçbişeyi kişilerin yorumuna bırakmamış.herşey çok net.anlatmak istediği ne varsa hepsini dökmüş filmin içine.
beyoğlunda gömlek satarak hayatını kazanan tutumlu, namuslu, ahlaklı bi tüccardır selim(taner birsel).eşi Bennu ve bi tanede kızı vardır.birde son derece davetkar ve ona her defasında asıldığı halde selim ağbii diye hitap eden komşuları.
selim sürekli para hesabı yaptığı kıtkanaat geçindiği dünyasında yaşayıp giderken bi gün bi taksi çevirir.içinde müşteri vardır.müşteri tam iner selim biner fakat inen müşteri arabada içi dolarlarla dolu çantasını unutmuştur.öyle bi an olurki selim çantayı vermek için hareket eder ama taksici çoktan arabanın gazına basıp gitmiştir.akıllarında tek kalan inen müşteriyle selimin yüzleridir.
bulduğu paranın kokusu ertesi gün ortaya çıkar.bi banka gişecisi bankayı soyarak kayıplara karışmıştır.selim ise bulduğu bu paraları ne yapıcağını bilemeden yeni ama sıkıntılı bi yaşama başlar.
parayı nereye saklıcağını bilemez önceleri sonra bi kasa kiralar.yavaştan lüx bi yaşama başlarlar.eşyalar yenilenir, araba alınır, lüx restaurantlara götürür karısını, pahalı takılar alır ona.ama asla mutlu diildir ve huzurluda.
içindeki huzursuzluktan dolayı yanında çalışan elemanı nedensiz yere işten çıkartır.ertesi günde dükkanına bu işten çıkarttığı gencin yaşlarında biri dükkanına girerek silahla tehdit eder ve kasadaki tüm paraları ister.selim savunmasız ve önemsemeden verir.nasıl olsa yığınlarca doları vardır.hırsızın ardından dışarı komşusuna koşar ve ona olayı anlatır.polis çağırmalarını söyleyen komşusunun polis talebi üzerine korkarak ona bu soygunu yapanın dün işten attığı eleman olduğu yalanının söyler.
hayat böyle akıp giderken, bigün vapurla işe giderken tam karşısında paraların gerçek sahibini görür.durumu anlar ve birde öbür tarafına bakarki onu soymaya gelen gerçek çocukta tam karşısında.konu öyle güzel patlarki çocuk selimden kaçar vapurun içinde selim dolarların sahibinden.
bi şekilde kurtulurlar birbirlerinden.paniği büyüktür selimin ve işe vapurla gitmekten vazgeçer.arabayıda bu olaydan sonra alır zaten.
bigün öğle yemeğinden döndüğünde dükkanın önünde kovduğu ve haksız yere günahını aldığı eski elemanıyla polisleri görür.komşusu ona iyilik olsun diye çocuğu yakalayıp getirmiştir.selimden ifade vermesini isterler.o ise bin pişmanlık içinde çocuğun yalvarışları karşısında yalan söyleyerek onu soyanın bu çocuk olduğu yalanını devam ettirmek zorunda kalır.fakat hayat daha yaşanmaz hale gelmektedir.paranın asıl sahibi olan bankacının intihar haberlerini okur gazetede.
vicdanının rahatsızlığı sonucu haksız yere suçladığı elemanı parayla serbest bıraktırır ve ondan özür dileyerek bi tomar para verir vicdanını rahatlatmak için.
bu arada sürekli olarak kendisine asılan komşuları tacizlerine devam etmektedir.ama bunu eşide dahil olmak üzere kimse önemsemez.selim bile.kadına çatlak gözüyle bakarlar.bi tahtası eksik gibidir hareketleride zaten.
bi gün eşi ve çocuğu adaya giderler hatta evde selim bunları geçirir ve onlara güzel bi tatil yapmalarını söyler.peşisıra çatlak komşu elinde tabakla evin kapısını çalar.kapıyı selim açar ve evde yalnız olduğunu anlar kadın.herzamanki davetkar tavrıyla eteğini hafifçe aralar ve artık daha fazla tahammül edemeyen selim belkide paranın onu sapıtmış olmasından dolayı, belkide artık cidden kafayı yemeye başlamasından dolayı kadına istediğini vermeye başlar.salon masasının üstünde bunları yaparken birdenbire ev kapısı açılır ve içeriye eşiyle kızı girer.evde bişey unuttukları için geri dönmüşlerdir ve malum sahneyle karşılaşırlar.selim, komşusu, eşi ve kızı donup kalmış vaziyette öölecene dururlarken selim balkona doğru çıkarken uzun boyundan dolayı sanırım birdenbire aşağı düşer ve ölür.cebindeki tüm paralar sokağa dökülür ve hatta tüm caddelere uçar her bir dolar parçası.
filmde burda biter.
özellikle yazdım bukadar ayrıntılı çünkü gerçekten çok beğendim filmi.kesinlikle izlenilmesi gereken, inceden inceye insana ders veren ve düşünmeye iten bi filmdi.
bunca film yazdıktan sonra içimden arka arkaya bisürü film izlemek geldi.sıkıcı bi pazar günü.hava fena diil en azından yağmurlu diil.bana iyi dinlenmeler olsun diğerlerinede iyi pazarlar:)

Hiç yorum yok: