13 Kasım 2007 Salı

üşüyorum...

durmadan üşüyüp duruyorum günlerdir.dışarısı içeriden daha sıcak gelmeye başladı üstelik.şirketimizde bi ısınma sorunu var ve her sene olduğu gibi bu senede yine karşıkarşıyayız.


kocaman bi girişe konulmuş küçücük bi petekle ısınmamızı bekliolar.klimanın sıcak ayarını açtım ama pek bişey ifade etmio maalesef.off


sabahlarıda zor kalkıorum.gözüm hep yatakta,sıcacık evimde kalıo aklım.kapıyı çekip çıkmadan son kez anneme bakıorum yatak odalarından.sımsıcacık sarılmış uyuyo,çok kıskanıyorum.bende böyle pamuklar gibi uyumak istiyorum.soğuk kış gecelerini sıcacık, ertesi günü düşünmeden,iş telaşına düşmeden geçiriyim istiyorum.


facebooktan bulduğum eski dostlarım buluşma telaşındalar ve benim nerdeyse hergünüm dolu.salı perşembe spor,çarşamba tiyotroya gidicez,cuma ertesi gün tanışmaya gelicek olan sevgilim için yemek hazırlıkları...yok işte vakit.hem ben çok üşüyorum.böyle üşürken aklıma başka hiçbişey yapmak gelmio.



şirketimin mutfağına ucu çaydanlığa uzanan bi hortum takmayı hayal ediorum.sabahtan akşama habire içime bi sıcaklık zerkedilsin istiyorum.kimse bişi sormasın, herkes kendi işini yapsın hatta mümkünse gözlerimizle konuşalım istiyorum.bi de balık isyiorum sahi.


büyük kılçıksız balıklardan ama.zahmetsiz olsun.yanındada hertürlü yeşilliğin özellikle roka ve akdeniz kıvırcığının olduğu limonlu bi salata.


bi de siyah fazla topuklu olmayan uzunca bi çizme.tüm çizmelerim sivri burun sivri topuk. oldukça süslü şeyler.ama ben az topuklu daha gösterişsiz olanından istiorum.bi de siyah paltomsu bişi.bi de rengarenk muz çoraplar istiyorum


üşüyorum...ayaklarım buzz kesmiş gibi.ellerimde eşlik edicekti kendilerine ama allahtan klavyede çalışıolar her daim.bi de bu soğuğun kötü yanıda insanı uyuşturması.arada kalkıp dolanmasam yada sigara içmeye fln çıkmasam eminim tutulup kalıcaklar.



ahhh.içimde hiçbişey yapmama isteği,anlamsız yorgunluk ve uyku hali.giyinmekten süslenmekten bıkmak...


şu an ne yapsaydımda mutlu olurdum sorusunun cevapsızlığı.sürekli saç kestirme isteği ama sevgili ambargosuyla karşılaşmış olmanın çaresizliği.cumartesi ve pazar telaşı ve huzursuzluğu...


sevgilim tanışmaya gelio bu arada bizimkilerle.yani aslında sadece babamlaçünkü abimlerle ve annemle tanışmıştı çok önceden.yemeğe gelio elinde çiçek ve pastayla.bizde kendisini karşılıcaz çeşitli yemeklerimizle.bende onun annesiyle tanışıcam ertesi gün.üçümüz birlikte yemeğe gidicez.off ilerde bi kaynanam olucak.bende bir gelin...
bir manim var a dostlar:
KAYNANA ÇAYDANLIK GİBİDİR, FOKUR, FOKUR KAYNAR,
GELİN DEMLİK GİBİDİR, SİNSİ, SİNSİ DEMLENİR
OĞLAN BARDAK GİBİDİR, BİR GELİN DOLDURUR, BİR DE KAYNANA
GÖRÜMCE ÇAY KAŞIĞI GİBİDİR,ARADA BİR GELİR ORTALIĞI KARIŞTIRIR
(allahtan görümcem yok ihihihi)--


herşey öyle zor ve yorucu gelioki.en kısa zamanda geçer umarım bu haleti ruhiyem. bi de içerdeki bilgisayarlardan birinden acıklı bi müzik namesi vuruo güm gümm.yıkılıorum.bunlaım bişiler dinlemeliyim diorum.ve ruhuma en uygun şarkıcı olarak JAY JAY JOHANSON da karar kılıorum.
you believe in meeee, i believe in youuuu



9 Kasım 2007 Cuma

nihayet benide sobeledi bu illet.gribim.giripten dönme başka bişeyim hatta.göğsüm dolu dolu ama burnum akmıo.sesim karga gibi ama hapşurmuyorum.öle bişi işte.çok şükür halsiz,bitkin fln diğilim.
evde kış aylarında yapılmıcak türden inşaat çalışmaları var.bi yerleri yenilerken diğer yerler bozulursa heryeri şantiyeye döndürmek zorunda kalırsınız ya.bizimkide o hesap.heryer heryerde.
dün işten sonra şu bahsettiğim aptal kuralları olan aptal spor salonuna gittim.ve kayıt oldum.nedense yine bu seferde bir diil iki adet esim istediler.al bi saçmalık daha.neyseki kabul etti yinede beni.ordan çıkınca önünden geçtiğim bi markete uğradım.amacım petibör bisküvi alıp şu klasik kakaolu bisküvili pastadan yapmaktı.onu almak için girip onunla birlikte bisürü şey alıp çıktım.ev almış başını gidio ama yinede pasta yapasım var.sonra pastadan vazgeçip elmalı çikotop yapmaya karar verdim.son elmalarında bittiğini görünce bi poşet dolusu ayvayla gözgöze geldim.sonra içlerinden en kötü gibi olanı seçip rendeledim,şekerle pişirdim.bi kaba koyup üzerine bisküvileri kırdım.vanilya, erimiş margarin ve ceviz içide ekleyip yuvarlak toplar elde ettim.bunlarıda hindistan cevizine buladım.tek seferde yemelik şeker gibi oldu herbiri.
yanındada ikisi bir arada cafecrownım.mmm nefisti.
bu arada heryerde cafecrownın ikisi bir arada sını ararken buluorum kendimi.çünkü piyasada pek yok.her çeşidi var ve hepside üçü bir arada.ama ben ikisi bir arada yı seviorum ve bu markadan istiorum.
denemeyen varsa cafe crown ikisi bir arada içsin mutlaka.neffisss.

8 Kasım 2007 Perşembe

RUBAİ...


"sarilip yatmak mumkun degil bende senden kalan hayale.

halbuki sen orda, sehrimde gercekten varsin etinle kemiginle

ve balindan mahrum edildigim kirmizi agzin, kocaman gozlerin gercekten var

ve asi bir su gibi teslim oluşun ve beyazligin ki dokunamiyorum bile"

6 Kasım 2007 Salı

isyan....

içimden hiç durmadan kitap okumak ve yanında kekle beraber çay içmek istiyo.çay işini şu aralar fazlaca abartmamdan dolayı midem bulanıo akşam saatlerinde.halbuki ben eskiden çay içmeyen biriydim.ama şimdi onsuz yapamıorum.bağımlıyım...napıyım :-)
kendime yeni bir kitap listesi çıkardım.şimdi yapmam gereken onu temize çekmek ve her yeni kitap gördüğümdede bu listeye eklemek.böylece biyere girdiğimde hay allah ne alıyım diye düşünmücem.direk elim almam ve okumam gerekenlere gidicek.böylesi daha iyi.
canım uzun zamandır pazar kahvaltısına gitmek istiyo.geçen pazar erkenden kalkıp krallara layık bi masa hazırladığım için ve havada şu ankine inat oldukça güneşli olduğu için canım açıkbüfe kahvaltıya biyerlere gitmek istedi.mesela doğatepeye,yada tepe kafeye.ne hikmetse gitmek istediğim yerler hep tepelerde.gözüm yükseklerdemidir nedir anlamadım gitti.:)
bu hafta spor olayıda yalan oldu.pazar günü başvurmak için gittiğim ürkek tavuk bağyan bana cılız ve sanki onu yicekmişim gibi korku dolu ses tonuyla :
evraklarınız hazırmı bağyan dedi.
bende:
ne evrağı bağyan?elli kere irtibat kurdum,geldim,gittim neden daha önce söylemediniz diye çıkıştım.
baktım kız cidden süt dökmüş kedi modunda daha fazla durmadım sinirlendim elime tutuşturduğu evrağıda alıp çıktım mekandan.
daha önceleride çeşitli spor merkezlerine giden biri olarak hiç karşılaşmadığım bişeyle karşılaştım.efendim o evrağı doldurup bi zahmet doktora gidip muayene olup yada tanıdığım fln varsa ona kaşe mühür imza bastırtıp "spor yapabilir" "spor yapmasında herhangi bi sakınca yoktur" yazısı getirmeliymişim.
en lüks spor salonlarında dahi rastlanmayan bu uygulamayı çıkartan şahısları hayretle karşılar sanki herşey mükemmelmiş gibi aman bunuda eksik bırakmayalım zihniyetini esefle kınarım.
şimdi yarın o aptal raporun peşine düşücem.sadece ve sadece o kıytırık spor salonuna gidebilmek ve basenlerimi çalıştırabilmek için.hayır başka alternatifim olsa onları denerdim.ama evime yakın bi mekan olarak buraya gitmek zorundayım.
herzamanki külfet işler işte.sanki benim sağlığımı çok düşünüolarmışda, spor yapabilirliğimle çok ilgileniolarmış gibi.....cık cık cık.zaten sakat yada yapamıcak durumda olsam niye gidiyim neden aerobik e yazılmak istiyim dimi.
yazınca yine sinirlendim işte.çıkışıma 20 dakika var.hava çok soğukve ben dietteyim.yani sabahtan beri dietteydim ama akşama nolur bilinmez.kilo fazlam yok ama dikkat etmem gerek.bi de portakal ağacındaki tariflere baktım yanlışlıkla ki diet zamanlarımda asla bakmıorum öle sofraların bulunduğu sitelere ,bloglara ama yaptık bi hata.
offffffffffffff
nedir bu kadınların derdi ha nedir???

3 Kasım 2007 Cumartesi

istanbul seni mahfetmiş,ilaçlayıp berbat etmiş...

istanbulumun her yanı ticari zihniyetlerle doldurulurken,alışveriş merkezlerine bir yenisi daha eklenirken,fakir tedaviyle fln uğraşmasın direk ölsün diye düşünürek yığınlarca özel hastahane açılırken ,beyoğluna gitmek için eskiden insanların yaptığı gibi en şık kıyafetleriyle çıkmak yerine en paspal, en dökük, en piercingli, en rüküş kıyafetlerler giyerek piyasa yapmaya giderken,bulutların en karası tepemizde dolanırken yaşamaya çalışıoruz bu şehirde.
şehir kusuyo gibi fazladan aldığı ve almakta olduğu pis,görgüsüz,kabasaba insanları hergün.öyleki her boşalttığı yerde dahada beterleri bitiverio.onlar amip gibi çoğalıo ve artık yılların Perası oluo ipsizlerin mekanı Taksim...
yinede buna rağmen çekio insanları.bizde onlardan biriyiz işte.gitmeden duramayan,havasını almadan rahat edemeyen,arayı fazla uzatırsak özleyen 2 kişiyiz topu topu.e tüm insanlık bizimle aynı fikirde olmalıki bütün türkiye bugün taksimdeydi sanki yine.
heryer öyle kalabalıkki.en ucuzundan, en pahalısına her mekan,her market,her mağaza dolu.sürekli alıyoruz,durmadan tüketiyoruz.bugün kanyondaki bi mekanda duraklayıp tüketim çılgınlığına şahit olurken,gittiğiniz yere paltonuzu asmak için yanınızda mıknatıslı askılık taşımamız gerektiğini öğrenirken yada bildiğimiz koli bantlarının istanbul desenli olanlarına hayretle bakarken çokta fazla çıkar yolumuz olmadığını anlıyoruz.ewt durmadan tüketiyoruz,yiyoruz, içiyoruz.daha iyisi, daha yenisi, daha lüksü, daha teknolojiği derken eriyip bitiyoruz.cüzdanlarımız kredi kartı sliplerinden geçilmio halbuki eskiden cüzdanlar para konulan aksesuarlardı,artık diil.onlar sadece kredi kartı,müşteri kartı,nakit çekme kartı,yemek yeme kartı veya indirim kartı koymak için kullandığımız bi nesne.
bugün sevgilimle o herkesin dilinden düşürmediği Kanyon adlı alışveriş merkezine gittik.kanyon hakkında ne hissettiğimi söyliyim:Hiçbişey!!!
nekadarda abartıo insanlar artık.yani kanyonun diğer alışveriş merkezlerinden en büyük farkı bence çok soğuk ve esintili bi yer olması ki bu da benim için oldukça negatif bi durum.yıllardır alışmıştık soğuk havalarda bu tip yerlere sığınmaya.hadi yiyosa sığın bakalım kanyona.sığında gör gününü.donarsın valla.

bunun dışında mimarisi diğer muadillerinden oldukça farklı ewt ve güzel.adını sanını duymadığımız bi kaç tane mağaza var bundan farklı olarak.fiyatlar öyle abartıldığı gibi diil.baya büyük hayal kırıklığı bu bizim için.çok daha pahalı olmalıydı herşey mesela.ama diil.yemek yemek için bile doğru düzgün bi kaç mekan var hepsi bu.oralarda dolu ve çok cazip yerler diil.2 poz resim çektirdik buna rağmen o değişik mimarisinin önünde.toplamda zaten yaklaşık yarım saat kalabildik çünkü üşüdük ve sıkıldık sonrada atlayıp metroya daha bize ait biyere gittik.Beyoğluna,Dilek Pera ya.
mmm ben fajitas combo
yedim ki çok lezzetliydi sevgilimde yabani mantarlı bonfile.Dilek peranın en sevdiğim yanı bu.gözüde mideyide doyuran servisleri var ve lezzetli tüm yemekleri.gerçi ne zaman bişiler yesek her seferinde tuz miktarının fazlalığından şikayet edioduk ama bu sefer tuz miktarıda gayet iyiydi.sonra eskiden olduğu gibi megavizyona girdik kitaplara baktık ama ben de sevgilimde bişi almadık.Orhan Pamuklara başladım.onları okumadan başka herhangi bişeye kapılıp gitmek istemiorum.
sonra ilk defa cevizlibağdan metrobüse bindim.çok rahat herkese tavsiye ederim.trafik yanınızda kilit olmuş vaziyette dururken siz sevgilimin deyimiyle yağ gibi akıp giderken pek keyifli oluyosunuz.zaten yoğun olan trafiği bi de polisler ana arteri kapatınca dahada feci oldu bisüre sonra.kondolize rays hanım gidicek galiba herhalde ondan bu kapatma olayıda.kimbilir.istanbulda böyle şeyleri sorgulamak insana kafayı yedirtebilir.o yüzden susuyorum.
böyle işte.eve geldim.dün yaptığım cevizli kekin yanında çayımı içiyorum ve bunları karalıyorum.şimdide sigaramdan içtim bi fırtçık.yarın bi oda temizliği,. düzenlemesi yapmak niyetindeyim bakalım, kısmet...bi de yine yarın spor salonuna kaydolucam.bölgesel çalışıcam biraz. özellikle kalça kısmına.azıcık tabancalarım varda ondan.tabanca ne mi?tabanca basen bölgesindeki çıkıntılar.hani kovboyların silahlarını taktığı yerler vardır ya.bacakla basen arasındaki yer.işte orası benim tabancalarım.onlardan kurtulmam gerek zira önümüzde sözdü, nişandı, evlilikti fln bisürü süslü olunmayı gerektiren günler var.çalışmalarımıza başlayalım diğmi:)
yarında bi güzel yatar uyurum geç uyanırım hatta.nefis bi aile kahvaltısının ardından miskin miskin yaparım tüm bu dediklerimi.ama şimdi biraz kitap okumalıyım.okumalı ve öğrenmeliyim orhan pamuğun gözünden bu şehri.
ii geceler...
bugüne uygun bir şarkıyla sözlerime son veriyorum:
Pamela Spence...İSTANBUL

28 Ekim 2007 Pazar

sevgilimle afişlerin önünde karar vermeye çalışıoruz.nezaman 2 film arasında kalsak benim yaptığım tercihler çok kötü çıkıo sonucunda.bu sefer en başından yenilgiyi kabul etmiştim sevgilimin tercihini izlicektik.benim istediğimse İSTİLA idi.
vee YAŞAMIN KIYISINDA yız.ben anlamıorum bizim yönetmenleri.bir türk filmi çekmek demek= küfür, arka sokaklar, hayat kadınları ve onları pazarlayanlar yada lezbiyenler veyahut türkiyenin, istanbulun en pis yerleri demekmidir onlar için.Zeki Demirkurbuz un filmlerindede olduğu gibi birbirini sürekli tekrarlayan arasına kopya kağıdı koyulmuş filmler çekmek marifetmidir acaba.
açıkcası çok büyük hayal kırıklığı.Alin Taşçıyan yorumlarını çok önemseyen biri olarak fevkalade abartıldığına, iltimas geçildiğine kanaat getirdim.
film çok kötü.binbir umutla salonu doldurmuş insanların filmin bitmesine tahammül edemeden çıkıp gittiklerine şahit olduk bu süre boyunca.biz ise sevgilimle belki ummadığımız bişey olur da bi anda filmin akışı değişir umuduyla bekleyip durduk.ama nafile.
bu sabah Güneri Civaoğlunun şeffaf oda konukları Nurgül Yeşilçay ile Fatih Akın dı ve konu tahmin edildiği üzere Yaşamın Kıyısında idi.okadarki onu bile çok fazla dinlemeye tahammül edemedim.almanyada aday adayı olan filmimizden hiç ama hiç umutlu diilim lakin izlemekte çok zorlandık.
izlediğim her filmde beni kendine bağlayan bi sebep arar dururum tüm seyir boyunca.ve illaki bi tane bulup sürdürürüm izlemeyi.ama bu filmde elle tutulur hiç ama hiç bişey yoktu.demekki bazen popüler kültüre akıp gitmek gerekmiş. ve amerikan sinemasına devam etmek gerekmiş.
ben yakın zamana kadar sinemaya, türk filmlerine gitmeye acıyan bi insandım.öyle filmler girioki vizyona verdiğim paraya acımamak elde diil.hatta evde dvd yada vcd olarak bile izlemeye tahammülüm yoktu.ama bu değişti.basında Fatih Akın kadar yankı uyandırmayan çok iyi yönetmenlerin çok iyi filmlerine rastlayan dek.
bunlardan biri Taylan Biraderler lerin zuhal olcayın oynadığı HİÇBİRYERDE si ve yine aynı yönetmenin KÜÇÜK KIYAMET adlı filmi.yada Reha Erdem in BEŞ VAKİT ve KAÇ PARA KAÇ ı gibi.
bu hafta sinemayla birlikte 4 film izledim.
şayet bu bloğu tesadüfen okuyan olursa zahmet edip Yaşamın Kıyısında adlı filme bence gitmesinler.asla önermiyorum.
gelelim diğer filmlerime.
DELICATESSEN...
AMELIE den tanıdığımız bizi çok farklı tekniğiyle başka yerlere götüren içinde az buçuk muzipliğin, hafiften komedinin bulunduğu aslında bildiğimiz ama farklı biçimde anlatarak hatırlamamıza yardımcı olan yönetmen Jean Pierre Jeunet e ait 1991 yapımı bir film DELICATESSEN.
anlamı şarküteri yada türkçeye daha yakınlaştırırsak salamura gıdalar ve et satan kasap gibi bişey.ama bu kasabın diğerlerinden bir farkı var.gazeteye ilan vererek kiracı ve apartmanının tamir işlerini yapıcak etine dolgun adamlar arıo olması.en son kurban gelene dek baya bi adamı yiyip bitirmişler.yiyip bitirmekten kastım ewt yiyip bitirmek.etine dolgun, kaslı, iri yapılı olmasını istemesinin sebebide bu zaten.hem sadece kasap diil bu işle ilgilenen.tüm apartman sakinleride işin içinde.kilolu bi tamirci demek= bol et demek onlar için.
film çok fazla ilginç aslında.ve benim en sevdiğim renk tonuna sahip.tüm film Sepia tonunda.eskimsi sarımtrak renk.
film bu kasapla tamirci arasında geçen ölüm kalım savaşını komik bi biçimde anlatılmasını içeriyo.mutlaka izlenmesi gerek diye düşünüyorum en azından Amelie nin hatrına:) Amelie benim en sevdiğim filmler arasındadır.ama film bundan çok bağımsız bi biçimde izlenebilicek, tüm izlediklerimizden çok ama çok farklı bence.kendisine 5 tane yıldız veriyoruz.bu da yıldızlı pekiyi eder:)
KÜÇÜK KIYAMET....
bu film yaşadığımız ve hatta karşı karşıya kaldığımız deprem gerçeğiyle çok ilintili.hatta konusu bu.DEPREM...
Başak Köklükaya muhteşem oyunculuk performansıyla ve yönetmenin insanların deprem konusundaki düşüncelerinin kodunu çözmüş olmasıyla çok başarılı bi film haline gelmiş.
konu ertesi gün çıkıcakları tatilin öncesinde vuku bulan depremle başlar.başak,eşi 2 çocuğu ve 2 yeğeniyle çıkıcakları tatili beklerken gece deprem olur.bavullar ve tüm herşey hazırdır.deprem esnasında film durarak başka bi boyuta geçer.yaşadıkları depremden sağsalim kurtulduklarını sanan Başak ve ailesi arabaya atladıkları gibi kiraladıkları tatil evine giderler.herşey çok normal gibi görünürken aslında geçtikleri tüm yolların, vardıkları tatil yerinin ve olağan gibi görünen herşeyin aslında Başak Köklükayanın hayali olduğunu anlarız.herşey çok tuhaftır ve sürekli kabus görmektedir.



film nerdeyse sonuna dek bu biçimde geçer ki bi anda gerçekle yüzleşinceye dek.aslında başak köklükaya göçük altında kalmıştır ve yaşadığı herşey aslında bu esnada gördüğü rüyalardır.rüyalarından birinde daha önceden ölmüş olan annesiyle karşılaşır ve ona çocuklarını kurtarmasını söyler ve film bu sahneyle diğer yani gerçek bölüme geçer.
toz toprak içinde bulunduğu yerden çıkan başak önce yavrularını,çocuklarının bakısıcısını ve yeğenlerini kurtarır.bu esnada tüm gördükleriniz tüyler ürperticidir.depremde kocasını kaybetmiştir aslında ama tüm anaçlığıyla diğerlerini sağsalim kurtarır.herşey azda olsa yolunda gibidir.ailesini kocası hariç diğer tüm fertleri kurtardıktan sonra kendisini tedaviye alırlar ve teker teker tüm çocuklarını öper. ve sonrasında birdenbire ölür.belkide görevini yerine getirmişliğin verdiği rahatlamayla kendini bırakmıştır, burası bilinmez.lakin ölüm sahneside çok fenadır,tüyler ürepertici ve çok üzücüdür.arkadaşıma neden ölmüş olabiliceğini sorduğumda depremi birebir yaşamış biri olarak birsürü insanın çok sağlam görünürken deprem sonrasında birdenbire öldüğünü söyledi.nedeni bu dediğim sebep olabilir yada bir iç kanama.kimbilir.
mutlu sonla bitmio film ama deprem gerçeğini çok iyi yansıtmış sevgili yönetmenimiz.işte bir türk filmi böyle olmalı dedirtio insana.çok ama çok başarılı buldum Taylan Biraderler filmlerine devam diyorum.
ve son filmim KAÇ PARA KAÇ...
sevgili Taner Birsel ve çok sevdiğim Bennu Yıldırımların başrolünü paylaştığı Reha Erdem in yönetmenliğindeki film yine çağımıza çok uyumlu bi film.herşeyin; itbarında, sevgininde, ilgininde para üzerine olduğu dünyada bi insanın para karşısında nasıl yoldan çıktığı gerçeğini yansıtıo hatta yüzümüze yüzümüze vuruo.
5vakittede tarzını konuşturan yönetmen yine yapıcağını yapmış ama bu sefer hiçbişeyi kişilerin yorumuna bırakmamış.herşey çok net.anlatmak istediği ne varsa hepsini dökmüş filmin içine.
beyoğlunda gömlek satarak hayatını kazanan tutumlu, namuslu, ahlaklı bi tüccardır selim(taner birsel).eşi Bennu ve bi tanede kızı vardır.birde son derece davetkar ve ona her defasında asıldığı halde selim ağbii diye hitap eden komşuları.
selim sürekli para hesabı yaptığı kıtkanaat geçindiği dünyasında yaşayıp giderken bi gün bi taksi çevirir.içinde müşteri vardır.müşteri tam iner selim biner fakat inen müşteri arabada içi dolarlarla dolu çantasını unutmuştur.öyle bi an olurki selim çantayı vermek için hareket eder ama taksici çoktan arabanın gazına basıp gitmiştir.akıllarında tek kalan inen müşteriyle selimin yüzleridir.
bulduğu paranın kokusu ertesi gün ortaya çıkar.bi banka gişecisi bankayı soyarak kayıplara karışmıştır.selim ise bulduğu bu paraları ne yapıcağını bilemeden yeni ama sıkıntılı bi yaşama başlar.
parayı nereye saklıcağını bilemez önceleri sonra bi kasa kiralar.yavaştan lüx bi yaşama başlarlar.eşyalar yenilenir, araba alınır, lüx restaurantlara götürür karısını, pahalı takılar alır ona.ama asla mutlu diildir ve huzurluda.
içindeki huzursuzluktan dolayı yanında çalışan elemanı nedensiz yere işten çıkartır.ertesi günde dükkanına bu işten çıkarttığı gencin yaşlarında biri dükkanına girerek silahla tehdit eder ve kasadaki tüm paraları ister.selim savunmasız ve önemsemeden verir.nasıl olsa yığınlarca doları vardır.hırsızın ardından dışarı komşusuna koşar ve ona olayı anlatır.polis çağırmalarını söyleyen komşusunun polis talebi üzerine korkarak ona bu soygunu yapanın dün işten attığı eleman olduğu yalanının söyler.
hayat böyle akıp giderken, bigün vapurla işe giderken tam karşısında paraların gerçek sahibini görür.durumu anlar ve birde öbür tarafına bakarki onu soymaya gelen gerçek çocukta tam karşısında.konu öyle güzel patlarki çocuk selimden kaçar vapurun içinde selim dolarların sahibinden.
bi şekilde kurtulurlar birbirlerinden.paniği büyüktür selimin ve işe vapurla gitmekten vazgeçer.arabayıda bu olaydan sonra alır zaten.
bigün öğle yemeğinden döndüğünde dükkanın önünde kovduğu ve haksız yere günahını aldığı eski elemanıyla polisleri görür.komşusu ona iyilik olsun diye çocuğu yakalayıp getirmiştir.selimden ifade vermesini isterler.o ise bin pişmanlık içinde çocuğun yalvarışları karşısında yalan söyleyerek onu soyanın bu çocuk olduğu yalanını devam ettirmek zorunda kalır.fakat hayat daha yaşanmaz hale gelmektedir.paranın asıl sahibi olan bankacının intihar haberlerini okur gazetede.
vicdanının rahatsızlığı sonucu haksız yere suçladığı elemanı parayla serbest bıraktırır ve ondan özür dileyerek bi tomar para verir vicdanını rahatlatmak için.
bu arada sürekli olarak kendisine asılan komşuları tacizlerine devam etmektedir.ama bunu eşide dahil olmak üzere kimse önemsemez.selim bile.kadına çatlak gözüyle bakarlar.bi tahtası eksik gibidir hareketleride zaten.
bi gün eşi ve çocuğu adaya giderler hatta evde selim bunları geçirir ve onlara güzel bi tatil yapmalarını söyler.peşisıra çatlak komşu elinde tabakla evin kapısını çalar.kapıyı selim açar ve evde yalnız olduğunu anlar kadın.herzamanki davetkar tavrıyla eteğini hafifçe aralar ve artık daha fazla tahammül edemeyen selim belkide paranın onu sapıtmış olmasından dolayı, belkide artık cidden kafayı yemeye başlamasından dolayı kadına istediğini vermeye başlar.salon masasının üstünde bunları yaparken birdenbire ev kapısı açılır ve içeriye eşiyle kızı girer.evde bişey unuttukları için geri dönmüşlerdir ve malum sahneyle karşılaşırlar.selim, komşusu, eşi ve kızı donup kalmış vaziyette öölecene dururlarken selim balkona doğru çıkarken uzun boyundan dolayı sanırım birdenbire aşağı düşer ve ölür.cebindeki tüm paralar sokağa dökülür ve hatta tüm caddelere uçar her bir dolar parçası.
filmde burda biter.
özellikle yazdım bukadar ayrıntılı çünkü gerçekten çok beğendim filmi.kesinlikle izlenilmesi gereken, inceden inceye insana ders veren ve düşünmeye iten bi filmdi.
bunca film yazdıktan sonra içimden arka arkaya bisürü film izlemek geldi.sıkıcı bi pazar günü.hava fena diil en azından yağmurlu diil.bana iyi dinlenmeler olsun diğerlerinede iyi pazarlar:)

25 Ekim 2007 Perşembe

unutulmucak ayrıntılar...

I HAVE NOTHING IF I DON'T LOVE YOU...
Whitney Houston eşliğinde yazıorum bu yazıyı.haftayı tamamlamadan aklıma kazılı olan herşeyi ilerde sadece sağlaması olsun diye burayada yazmalıyım diyorum.lakin unutulucak gibi diil çünkü hiçbiri.
bir cumartesi erken çıkılmış iş gününde gerçekleşti büyük sürpriz.internetten aldığım biletimi öncelikle otogarda check ettirdikten sonra beklemeye başladım bursa yolculuğumu.
trafik yoğunluğundan dolayı nedenini ozaman bilemediğim daha sonra 29 ekim çalışmalarının öne alınmasından kaynaklandığını anladığım sebeplerinden dolayı istanbuldan çıkışımız biraz uzadıysada her an'ı güzel bi yolculuktu.verdiğimiz molalarda, feribotu beklerken, feribottayken ve diğer molalarda sevgilimle hep haberleştik.biraz gecikmelide olsa bursa terminale vardığımda kocaman gülen gözleriyle beni karşıldı sevgilim.
uzun bi sarılma ve hasret giderme anından sonra taksiye atlayıp onun kaldığı otele doğru yola çıktık.famora meydanına yakın bi otele geldiğimizde içeri girerken kayıt yaptırmadığımızdan dolayı resepsiyona geri dönmek zorunda kaldıysakta az sonra beni bekleyen şeyle karşılaştığımda hiçbişeyi hatırlamıcaktım bile.
hiç ama hiç aklımda yokken yakaladı bu sürpriz beni.ewt biliodum bana bi yüzüğün alındığını ve ewt yine biliodum bu aralar evlenme teklifi alıcağımı sevdiğimden ama asla bunun bursada olucağını hemde bu şekilde olucağını tahmin edemezdim.istanbullular olarak belkide biraz empati kurduğumdan dolayı sanırım ben onun yerinde olsam istanbulumuzda teklif ederdim diye düşünmüştüm.
odmızın önünde kapıyı kartla açmasını beklerken bi an önce içeriye girme telaşımdan dolayı hızla odaya daldım ki gözlerime inanamadım.ağzımdan çıkan sesler sadece aaaaaa ve yine aaa idi:)
yerlerde yatakta odanın heryerinde banyo dahil olmak üzere heryerde ve herşeyde güller ve gül yaprakları vardı.paldır küldür odaya dalmışlığımdan dolayı üstünde yürüdüğüm yolu geç farkettimki sevgilimde yoldan çıkmamamı söyledi.
yerde yürüme yoluma güllerden yapılmış bi yol vardı.onu takip etmeli ve yatağın üzerinde bekleyen kutulara doğru ulaşmalıydım.
şaşkınlık nidalarıyla o yolu yürüdüm ve benim için alınmış, hazırlanmış sürprize doğru uzandım.
fakat sanırım şaşkınlığımdan dolayı hala bunun benim için sadece bi hoşgeldin kutlaması olduğunu düşünüodum.asla aklıma evlilik teklifi gelmiodu ki o uçuk mavi küçük kutuyu görene kadar.
yatağın üzerinde gonca güllerden yapılmış bi çiçek arajmanı, bi tane kırmızı kalpli bi kutu ki içinde çukulatalar olmalıydı ve o minik mavi kutu.sonradan düşünücektimki bu uçuk mavi kutu bursaya özgü bişeydi galiba.bursanın bi çok yerinde bu renk tonuna rastlamak mümkündü çünkü..
öncelikle benim için hazırlanan odanın tamamına göz gezdirdim ve her gördüğüm manzaraya hayretler içinde kalarak sevgilime sarıldım.apliklerin içine kadar heryer güllerle doluydu.rüyada gibiydim, ayaklarım yerden oldukça havadaydı ve ben bi filmi izlio gibiydim.halbuki o film benimdi ve başroldede biz vardık.
sevgilim laptopundan çalınmayı bekleyen bizim şarkımızı açtı.YOU MAKE ME FEEL BRAND NEW-SIMPLY RED
ve sonra önümde diz çökerek bizim şarkımız ve kalp atışlarımız eşliğinde gözlerimiz dolu dolu aynı o filmlerdeki gibi evlenme teklifi etti.bana bütün gün eski mesajlarımızı okuduğunu ve hepsinin çok güzel duygular içerdiğini, söylicek daha güzel bişey olmadığını ve gerekte olmadığını belirterek artık bundan sonra söylemesi gereken tek şeyin bu olduğuna karar verdiğini söyledi
BENİMLE EVLENİRMİSİN?
bunu duymayı çok beklediğiniz bi insan varsa hayatınızda hep bi şekilde bu teklif karşısında prova yaparsınız.şöle yaparsa böle yaparım, bunu söylerse şunu söylerim,şöyle ewt derim böyle kabul ederim diye.
boşuna düşünmüş olduğumu anladım o dakika.insan bi an önce o teklife EVET demek istio.hatta yüzlerce kez mümkünse evet evet evet...
ona bunu gerçekten isteyip istemediğini sordum rol icabı.aslında deli gibi istediğini bildiğim halde.o da dünyadaki herşeyden daha çok istiyorum dedi.bende ozaman EVET dedim.önümde diz çökmüş vaziyette birbirimize sarıldık ve yüzük kutusunu açtım.
O müthiş zevkini yine ortaya koymuştu.harika bir tektaş parmağıma girmeyi bekliodu.bnuu onun yapmasını rica ettim.birlikte yüzüğümü parmağıma geçirirken artık hiç kopmucak olan o bağla bağlandığımızı hissettim son kez.
kendimize geldiğimizde sürekli birbirimize sarılıoduk birbirimizi kokluoduk ve ben 5 dakikada bir parmağıma bakıodum.ben her gülümsediğimde sevgilimin haklı gururu okşanıp duruodu gözlerinden anlıodum.mutlu olmama, herşeyin yolunda gitmesine ve üstündeki bu yükü atmışlığın verdiği rahatlıkla durmadan gülümsüodu.
sonradan öğrendimki bu sürpriz için bi haftadır bursada organize olmaya çalışıomuş olanaklar dahilinde güller ile hazırlamış bu sürprizi. ama asıl istediği laleymiş.
sevgilim hep işyerime yollardı çiçekklerimi ama kendi seçtiği çiçekler olmadı onlar.parası verilmiş güzel organize edilmiş çiçeklerdi işte.oldukça gösterişliydiler ama onun elleri değmemişti, onun gözleri seçmemişti o çiçekleri bana alırken.oysa şimdi ciddi bi emek vardı herşeyde ve heryerde.sevgilim bana kendi seçtiği çiçekleri almıştı işte,istediğim olmuştu.okadar mutluydumki dünyalar benimdi sanki.o an'ı hiçbişeye, dünya nimetlerinden hiçbişeye değişmezdim.
yerdeki gül yapraklarıda dahil olmak üzere hepsini topladık.bu arada yerdeki çiçeklerin sayısı 41 miş.nazar değmesin diyeymiş.düşünceli sevgilim benim...
sonrasında bu güzel sürprizin ardından bi alışveriş merkezindeki restaurantlardan birine gittik.tabiiki iskender yedim:)oldukça lezzetliydi.karnımız doyduktan sonra sevgilim bana kısa bi şehir tutu yaptırdı.
bursanın semt isimleri çok ilginç.altıparmak, famora, çekirge .... bisürü değişik isimli yerler.daha evvel ben sadece çekirgeye gelmiştim.şu hacivatla karagözün olduğu yere.hava muhteşem olduğu için çekirgeye kadar yürüdük elele.orada güzel bi mekana girip kahvemizi ve pastamızı yiyerek küçük bi kutlama yaptık aramızda.o arkadaşlarına bu işin üstesinden alnının akıyla çıktığını haber verdi mesajla bende kankime yazdım sadece.artık nasıl güzel bi msj yazdıysam kankim beni ağlayarak aradı.çok duygulanmıştı yazdıklarıma.tebrik etti herikimizide.sağolsun...
sonra yine elele famoraya ordanda otelimize gittik.ben odaya girerken yine o duyguların aynılarını yaşadım.mutluluk, şaşkınlık, gülümsemeler eşliğinde.
sabah planımızı erken yaptık.geceden saati 9a kurup 8de uyandık.otelin açıkbüfe kahvaltısına indik beraber.olabildiğince yedik.planımızda teleferiğe binmek vardı.kahvaltıdan sonra bi araca atlayarak teleferik meydanına gittik.tepedeki ulaştığı noktaya bakınca çok heycanlandım adrenalin yarattık kendi kendimize ama maalesef hava şartlarından dolayı teleferiğin iptal olduğunu öğrenmemizle hayal kırıklığına uğradık.adama sorduğumuzda lodos olduğunu söyledi.bende nasıl olur yaprak bile kıpırdamıo dedim cahilce.hanfendi dağda lodos var,teleferik dağa çıkıo dedi.şöle uzaktan bi baktım ordada yaprak kıpırdamıodu sanki.ama bu iptal olduğu gerçeğini değiştirmiodu.yetkililer dağda lodos kararını amıştı işte ve biz hiç böyle bi aksiliğe hazır değilken kendimizi çocuk gibi çok üzgün hissettik.bisüre ne yapıcğımız bilemeden teleferiğe kitlenmiş sanki ona binmezsek başka hiçbişey yapamazmışız gibi duygular içerisinde arkamıza baka baka geri döndük.birsürede hüznünü yaşadık bu durumun ama sonra teselli çalışmalarına başladık.herşey öyle güzeldiki; bu kısmında aksilik olsada farketmezdi.bu da nazarlık olsundu, belki başımıza bişi gelicekti ama Allah izin vermedi gibilerinden teselliler işte.hayır bilseydik bukadar erken kalkmazdık.yatar uyurduk:)
olmadı. olsun bidahaki gelişimizde mutlaka binicez ve yine o 116 nolu odada kalıcaz.artık evlenince:)
teleferiğe binemeyince yine araçla aşağı indik.ulu camiinin oraya.resimler çekip küçük küçük kültür turu moduna girdik.sonrada kahvemizi içmek için sturbucks a gittik.sohbet ede ede başım omzunda içtik kahvemizi.sonrada gazetelermizi alıp odamıza çıktık.tv yi açtığımızda o kötü olaylarla karşılaştık.birsürü şehit vermiştik yine ve durum çokça ciddiydi.çok üzüldük.zaten o sırada bursa meydanında terörü kınama hareketleri başladı.birsüre dada tv ye baktıktan sonra gazetelerimizide okuduktan sonra biraz dinlendik.saat 5buçuk feribotuyla istanbula dönücektim.3te yola çıktık noolur noolmaz diye.famora ile ferinor arası 45 dakikalı bi yol.riske etmeden yola koyulduk.iyikide çıkmışız.feribiotun orda sevgilimin daha önce tecrübe ettiği bi restaurant var.adıZEYNEL.çok lezzetli köfteleri var.nerdeyse her tür cins köfte yapıolar.servisleri çok hızlı ve temiz.çok ilgililer.istanbuldada şubeleri var elit mekanlarda hemde.Zeyneli oldukça beğendik.çok aç olmamamıza rağmen çok sağlam bi yemek yedik ve vaktimizi orda değerlendirdik.hesabı ödedikten sonra sahilde kordonda yürüdük yine el ele.
ve gitme vakti gelmişti artık.ikimizinde içinde hüzün vardı ayrılmak istemioduk doğal olarak ama gitmeliydim.ah şu mecburiyetler.:(
içeriye kadar girdikten sonra sevgilimin el sallamaları eşliğinde feribota bindim.yılın icadı.muhteşem bi yoculuktu.ne bir dakika ileri, nebir dakika geri.aynen yazıldığı gibi bir saat onbeş dakikada yenikapıdaydım.
yolda çukulatalarımdan birini yedim gülümseye gülümseye.bi parça uyudum birazda rolling stones okudum.sonra o büyük camların önüne geçip denizi izledim beynimde sevgilimin suretinin eşliğinde.ona çok teşekkür ettim binmeden önce feribota.çok ama çok mutlu olduğumu söyledim o da bana ayaklarımı herzaman yerden kesiceğini söyledi.birbirimizi nekadar çok sevdiğimizi anladım yine herseferinde olduğu gibi.aramızda ciddi bi akım vardı.ondan bana benden ona gidip gelen ciddi bi aşk sirkülasyonuydu bu.taa başından beri engel olamadığımız aslada engel olmak istemediğimiz hislerdi bunlar ki bizi bu adıma kadar getirdi.o ve ben BİZ oluverdik işte.
şimdi BİZ olarak bi hayata adım attık bundan sonrasıda aynen devam edicek.İnşallah....
seni çok seviyorum ve bunu söylemekten dahası hissetmekten asla vazgeçmicem.bu arada sevgilim artık istanbulda.yeni teftişlerine başlamadan önce yılbaşına kadarda burda olucak.hoşş gitsede zaten haftasonları gelio.bu bizim aramızda bi sorun olmadı hiç özlem dışında.ama ne yalan söyliyim artık hep yanımda olsun istiyorum.inşallahta olucaz.
canım sevgilime biricik eşime kooskocaman öpücükler sana...sonsuza dek SENDEYİM...